Alkolü tezgah altına iterek öcüleştirmek...

Haberin Devamı

Kavaklıdere’yi Çankaya’ya bağlayan dörtyol ağzının tam ortasından yukarı doğru çıkan Göreme sokağın sonundaydı evimiz...

Bütün çocukluğum ve 18 yaşına kadarki gençliğim orada geçti sayılır...

Çocukken sabahtan akşama kadar futbol, misket, kukalı saklambaç oynar, terli terli dörtyol üzerindeki büfeye koştururduk bir şeyler içmek için...

Kola, yedigün, ayran ne bulursak...

Küçük büfenin vitrininin her tarafı sıra sıra Yeni Rakı, votka ve bira şişeleriyle doluydu...

Biz kola isterdik, ya da sarı Yedigün’lerden olmadı ayran...

Çocukluk günlerimde biraz da ürkerdim rakı votkanın renksiz şişelerinden...

***


Sonra biraz büyüdük...

İlk gençlik yıllarımızda Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki sinemalara ve pastanelere takılıp, yol boyu “piyasa yapardık...”

Kahvelerde briç oynama dönemlerimiz de o günlerde başlamıştı...

İçki hayatımıza girmemişti...

Çok çok belki şişe bira...

Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği o büfeden, en fazla iki-üç kere topu topu bir şişe bira almıştım...

Bakkalda çakkalda, büfede her tarafta sıra sıra içkiler vardı ama, hiçbirimizin aklından o şişelerden satın alıp demlenmek geçmezdi...

Gençtik, enerji doluyduk, futbol, basketbol, misket, kukalı türlü çeşit oyunlar oynuyorduk...

Kimsenin aklına, tezgahta duran sıra sıra rakı ya da votkalardan alıp içmek gelmiyordu...

***


Hafif sarhoş eden ilk içkimi, üç arkadaş Gebze Bayramoğlu’ndan kalkıp, Beyoğlu Çiçek Pasajı‘na gittiğimizde içtiğimi hatırlıyorum...

İçki ritüelinin yeri Çiçek Pasajı’ydı çünkü...

2.5 saat gidip, 2.5 saatte dönmüştük...

Dönerken kokmasın diye bir yerlerden maydanoz alıp çiğnemiştik...

Hiçbir arkadaşım aşağıdaki büfede ya da yukarıdaki bakkal ve çakkalda rakı, votka var diye, içki içmedi, öyle hatırlıyorum...

Dün Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu‘nun yeni yönetmeliği açıklandı...

İnternet siteleri “alkole yeni kısıtlamalar” başlığıyla veriyorlar haberi...

“On metrekarelik bakkal, vitrinine ve raflarına artık hiçbir şekilde alkollü içecek koyamayacak... Her şey tezgah altına girecek...” diyorlardı...

***


Haber bundan ibaret değil...

“İçki ruhsatı olmayan yerlerde içki sunumu bile olamayacak” diye yazıyorlar...

Diyelim İstanbul Modern’de bir resepsiyon var, müzenin içki ruhsatı olmayacağına göre, davetinde bile içki sunulamayacak...

Gereksiz kısıtlamalar, gereksiz tartışmalar, gereksiz göze sokmalar neden yapılıyor anlamak çok zor...

AKP uzun zamandır, kendisine oy veren kitle tabanını, sahil kentlerine yöneltti...

Beyaz Türk denilen kitleyi çekmek için politikalar ürettiklerini söylüyorlar...

“Bizim kimsenin hayat tarzıyla bir problemimiz yok...” diyorlar...

Avrupa Birliği’nin çoğulcu demokratik yapısına sonuna kadar sadık olduklarını öne sürüyorlar...

***


Eğer öyleyse, niye durup durup anlamsız bir “alkollü, alkolsüz hayat” tartışması çıkıyor bu ülkede?..

Başından beri “Bu ülkede, bir İsveç, Norveç, Danimarka gibi alkol probleminin olmadığını” söylüyorum...

Alkollü bir hayat yok Türkiye’de...

Öyle ağır bir alışkanlık yok...

Kimse bakkalda çakkalda, raflarda rakı var diye, çocuk yaşta “Ver bana bir şişe rakı demleneceğim” diye tutturmuyor...

Bu sorunun yaşanmadığı bir ülkede, hep bir alkol tartışması varmış gibi göstermek AKP’ye ne kazandırıyor bilmiyorum...

Boşu boşuna korkuları körüklüyor...

Beyaz Türkler’den, sahillerden uzaklaştırıyor...

“Başka bir yaşam tarzı mı empoze ediliyor?..”

tartışmalarını tetikliyor...

Alkol kullanımı tartışmasının Türkiye’nin gündemine gelmemesi gerekiyor...

Türkiye’de durup durup gündeme getirilecek ağır bir alkollü yaşam mevcut değil...

Varolmayan bir sorunu tezgah altına iterek “öcüleştirmenin” kimseye yararı yok...

İlk gençlik yıllarımda, koyu bir istibdatla yasaklanan ve benden özenle saklanan şeylere merakımın tetiklendiğini hatırlıyorum...

Gizlenen şeyler bende “merakı ve yasağa karşı davranmayı tektiklerdi...”

İçki bütün raflarda şişe şişe dururken, hiç oralı olmazdım... “Aman sigara içmesin yavrum” diyen anne babama inat sigaraya doğru dümen kırmıştım ama 15 yaşında...

Hiç fazladan tezgah altına atıp özendirmeyin gençliği...

Müze ya da galeri davetlerindeki iki kadeh içkiden de kimse alkolik olmaz merak etmeyin...

*****


BİR ŞEYİ ÇOK İSTERSEN OLMAZ!..

Son zamanlarda quantum, bio enerji, iyi ve kaliteli yaşam koçluğu gibi konular herkesin gündeminde...

Sürekli kitaplar, broşürler, röportajlar çıkıyor...

Bunlardan arta kalan yalan yanlış klişeleşmiş kırıntılar, herkesin dilinde...

“Bir şeyi çok istersen mutlaka olur...” klişesi nereye gitsem en az birinden duyduğum bir klişe...

Oysa “Bir şeyi çok istersen mutlaka olur” yanlış bir klişe...

Tam tersine “Bir şeyi çok istersen olmaz...” gerçeğe daha yakın bir önerme...

***


Birçok kişinin bunu duyduğunda afalladığının farkındayım...

Oysa enerji alanındaki gerçekler şöyle...

Bir şeyi isterik bir biçimde istiyorsanız, onu hiçbir şekilde elde edemezsiniz...

“Obsesif bir şekilde mutlaka istiyorum” dediğiniz enerji olumsuz bir enerjidir ve gönderdiğiniz olumsuz enerji, sizi o istediğiniz şeyden uzaklaştırır...

Amacınıza bir şeyi “mutlaka istiyorum” gibi obsesif enerjiler yollayarak ulaşamazsınız...

Hayatınızı gözünüzün önüne getirin...

Bir şeyi çok istediğiniz zaman, o şeyin olmadığını göreceksiniz...

Ne zaman ki o şeyi o kadar fazla istememeye başlayacaksınız...

Onun size kendiliğinden geldiğini farkedeceksiniz...

***


“Bir şeyi istersen mutlaka olur” önermesini hayata geçirebilmeniz için, istediğiniz şeyi istikrarlı bir biçimde, doğru enerji vererek istemeniz gerekiyor...

“Ani istekler, öfke nöbetleriyle gelen isterik talepler, durumunuza ve şartlarınıza hiç uymayan akıl dışı talepler” gerçekleşmez...

Bir kere “gerçekten istemek” denilen eylem ruhun bir şeyi istikrarlı olarak içten gelerek barış ve uyum içinde istemesidir...

Sevgiyle ve meşakkatle harmanlanmalıdır bu istek...

İstenen şeye gerçek bir sevgi duymalı ve onun için uğraşmalıyız...

O istikrarlı uğraş ve sevgi, bizi amaçlarımıza yöneltir...

Öyle durup durup “ben çok istiyorum niye olmuyor” demek, huysuz bir çocuğun ağlamasına benzer...

Doğanın enerji sisteminde huysuz çocuğun, anlık öfke nöbetleriyle ağlamasının enerjik bir değeri yok çünkü...

DİĞER YENİ YAZILAR