Ezilen kadınlarla, kafa koparan kadınlar aynı değiller...

Haberin Devamı

Dört yıl evli kaldım...

Bu dört yıl içinde bir günü hatırlıyorum...

Niye çok sinirlenmiştim bilmiyorum ama, ikimiz yatağın kenarında durduyorduk...

Selin’i o sinirle yatağa doğru iki elimle ittiğimi hatırlıyorum...

Dönüp odadan hemen dışarı çıkmıştım...

Babam da benim gibiydi...

Evde veya dışarda anneme yönelik hiçbir taşkınlığına şahit olmamıştım...

Aralarında tartışırlar, sonra da susar otururlardı...

Sanırsam ben de ilk zamanlar öyleydim...

Sonra evliliğimin son günlerinde bir kadınla tartışmanın “yararsız ve anlamsız olduğuna” karar verdim...

Derin görüş ayrılıklarında, ya da karşıdakinin bilinçli çıldırtmalarında, iterek kaçma ve hiç tartışmama yolunu tuttum hep...

Çünkü bir kadınla korakor tartışılmayacağını öğrenmiştim...

Yakın ilişkide bir kadınla tartışmanın hiçbir yarar getirmeyeceğini de...

Böyle durumlarda sessizleşir içime döner, dış dünyayla bağlantıyı kesip, günlerce sürecek “kendi dünyasına kapanma moduna” girerdim...

***


Medyaya sosyete sayfalarından giren manşetlik “dayak olaylarının” ise hep perde arkasında başka hesapların, abartının ve köpürtmenin olduğuna inanırdım...

Buzda Dans’ta yarışan ve muhtemel rating hesaplarıyla dansçısıyla ‘yakın’ ilişkiler sergileyen Zeynep Tokuş isimli eski Türkiye güzeli kocası Jinekolog Doktor Alp Nuhoğlu tarafından tekme tokat dayak yediğini söylemişti...

Dokuz sütuna manşetler atılırken, kocası “Bu kadın hasta...

Böyle bir şiddet olayı yaşanmadı...” diyordu...

***


Nasıl bir şiddet yaşandığını bilmiyorduk, ama sosyetede bu işlerin para için, hukuk savaşını kazanmak ve karşı tarafı çaresiz bırakmak için zaman zaman kullanılan bir hukuki vasıta olduğunun farkındaydık...

Türkiye’de ezilen milyonlarca kadının sorunu “Kafa koparan kadınla”, 42 yaşında kocasından dayak yiyip, tecavüze uğrayan, devletten koruma isteyip, koruma alamayan, sonunda da kocası tarafından bıçaklanarak öldürülen Ankaralı Ayşe Paşalı’nın hakkının karıştırılmasıdır...

***


Bir sosyetik aşklar, beraberlikler ve “haber ve reklam olma amacıyla piyasaya sürülen” dayak olayları var...

O kadar ucuz, o kadar şişirme, o kadar sanal ki, bu tip haberlerin manşetlerden bolluğu, Türkiye’de kadınların yaşadığı gerçek dramı perdeliyor...

İstikbal Yetkin, karısını dövüyor, o halde tecavüz ediyor, yüzünü gözünü şişiriyor, ‘sonra beni affet’ deyip, çaresiz kadından davasını geri çektiriyor...

Bir süre sonra aynı tehditlerden korkup, koruma isteyen ama koruma verilmeyen kadını köşebaşında sıkıştırıp on bıçak darbesiyle öldürüyor...

Psikopat koca dehşeti göz göre göre ölümü çağırıyor, ölümü getiriyor...

Hiçkimse hiçbir şey yapmıyor...

Manşetler sosyete aşklarının, köpürtülmüş, şişirilmiş, yalan yanlış sanal kavgalarının, paraya tahvil edilecek kirli taktiksel haberleriyle dolu...

Ayşe’ler ölüyorlar...

Çünkü onlar taktik yapmasını bilmiyorlar...

Ayşe’lerin kafası kopartılıyor...

Çünkü Ayşe’ler kafa kopartacak kadınlar kategorisine girmiyorlar...

*****


GENÇ KADIN KENDİSİNİ DÖVEN PSİKOPAT KOCASINI NASIL ÖLDÜRDÜ?..

7 yıl kadar önceydi...

Star’da “Hayatın İçinden” diye bir program yapıyordum...

Bir gün “çocuklarını bırakıp evini terkeden bir annenin” haberi geldi, haber merkezine...

Şaşırmıştım...

Bir anne çocuklarını bırakıp nasıl kaçardı?..

Babayla, babaanne yana yakıla “anneyi” geri çağırıyorlardı eve...

Bizim kameralara konuşmuşlar, bizden de anneyi bulmamız konusunda “yardım” istemişlerdi...

Hiçbir yerde bulamıyorlardı...

Yer yarılıp yerin dibine girmişti sanki anne...

Haberi dramatik bir şekilde işledi arkadaşlar...

Yayınladık, arkasından benim konuşmama sıra geldi...

Ben annenin ortaya çıkmasını söyleyen onu çağıran konuşmayı yaptım ve yayını bitirdim...

On onbeş dakika geçmişti ki, arkadaşlar annenin telefonda olduğunu söylediler bana...

***


Alışıktım o günlerde bu tür telefonlara...

Herkes bizim haber merkezinin üzerinden buluşurdu...

Fakat bu sefer bir gariplik vardı...

“Sizinle görüşmek istiyor anne” dediler...

“Ne istiyormuş gelsin işte, buluşsunlar çocuklarına kavuşsun” dedim...

“O kadar basit değil... Koca psikopatmış dövüyormuş...

Anne eğer ortaya çıkarsa, yine kendisini dövüp hastanelik edeceğini biliyormuş... Onun için kaçmış evden... Bir akrabasına sığınmış... Oraya gelirim. Reha Bey’le görüşürüm... Ama beni kocama geri vermesin... Dövecek beni...” diyormuş...

***


Çağırdık anneyi...

İki tecrübeli arkadaşımı görevlendirdim ki, kocayı bir daha dayak olmasın diye ikna etsinler...

Koca yerlere kapanıyor, binlerce defa af diliyor, “karımı bana ve çocuklarıma bağışlayın...” diyordu...

Göz göre göre bir hata yapmak istemiyordum, ama anneyle konuşunca anladım ki, onun da hayatta yapacak fazlaca bir şeyi yoktur...

Parası pulu, gidecek yeri, kalacak evi, kendisine kol kanat gerecek bir ailesi mevcut değildir...

Biraz da metazori kocaya yemin billah ettirdik ki dövmeyecek kadını...

Ama hepimiz anlıyoruz ki adam af dileme şeklinden zaten psikopattır...

***


Evlerine gittiler, bir süre sonra kız yeniden kaçtı ve gidecek yeri olmadığından bu sefer tek bildiği yere televizyona sığındı...

Televizyonda bir süre telefonlara baktı, üç beş kuruş para verildi, birkaç geceyi de televizyonda geçirdi...

Bir süre sonra haber aldık ki, psikopat koca gelmiş televizyon güvenlik elemanlarının önünde olay çıkarmış, güvenlikçiler de “Biz kimseyi buralarda tutamıyoruz...

Başımıza problem gelir...” diye bizim çocuklara haber vermişler...

Genç anne televizyondan ayrıldı, kocasına döndü...

Kocasından dayak yedi, yeniden ayrıldı...

Gidecek yer bulamadı, tekrar döndü...

Ama artık kendisini sürekli döven adama inanılmaz bir hınç besliyordu...

Yıllar yıllar geçti...

***


Sabah gazetesindeydim...

Köşe yazıyordum...

Bir gün bir gazeteci meslektaşım sanırsam Bayrampaşa Cezaevi’nde kadınlar koğuşuna girmiş röportaj yapmıştı...

Beni telefonla aradı...

“Size oradaki bir mahkumun bir mektubu var... Onu vermek istiyorum...” dedi...

Gazeteye geldi, mektubu verdi...

Mektup genç annedendi...

Yıllar yılı dayak yedikten, hınç besledikten ve bir türlü adamdan kurtulamadıktan sonra, bir gün bıçağı kaptığı gibi adama saplamış ve onu öldürmüştü...

Öldürdükten sonra, kaçmaya falan çalışmamış adalete teslim olmuştu...

Şimdi kalacağı bir koğuş vardı en azından...

Çocukların ne olduğunu bilmiyordum...

“Siz benim hayatımdaki inandığım tek dostumsunuz... Belki bir avukat konusunda yardımcı olursunuz...” diyordu...

İçimin ezildiğini hissettim...

Yüreğim sıkıştı...

Psikopat adamların yanında hayatları mahvolan kadınları düşündüm...

Yıkılmış hayatları...

Sonra sosyete sayfaları geldi gözümün önüne...

Para koparmak uğruna köpürtülmüş dayaklar...

“Kadın hakları” kisvesi altında, kafa kopartan sosyetik manevralar...

Uçuşan tazminatlar, belden aşağı haberler, egolar, savaşlar ve kafa koparan saldırılar...

İsmi Ebru’ydu galiba...

Yoksa başka mıydı adı bilmem?..

Gözü gözlerimin önünde ama...

Sessiz ve mağdur bir kızdı...

Şimdi cinayetten yatmakta...

Mutludur...

En azından kalacak bir yeri var hapiste...

Çocuklar mı?..

Kim bilir ne oldu onlar?..

DİĞER YENİ YAZILAR