'İmkansızı başardılar!.. Çünkü başardıkları şeyin imkansız olduğunu bilmiyorlardı!..'

Haberin Devamı

Şimdi babamı çok iyi anlıyorum...
Beraber gittiğimiz yerlerde, tek başına bulunduğum mekanlarda, hayatta hiç tahmin etmediğim ortamlarda, birileri mutlaka çıkar mahçup bir ifadeyle “Ben babanızın öğrencisiyim” derdi...

Ankara’da oturduğumuz zamanlar her hükümet kabinesi açıklandığında evde hesap yapardık, “Bu sefer kabineden iki bakan çıktı babamın talebesi olan..” derdik...
Bir başka sefer “üç oldu bu kez” diye birbirimize söylerdik...

Çocukluğumun ve gençliğimin en oyuncaklı eğlencelerinden biri olmuştu kabine her açıklandığında babamın bakan olan öğrencilerinin sayısını saymak...

***

En son geçen yıl CNN Türk’te program yaparken, o sıralarda hiçbir canlı yayına çıkmayan etkin bir milletvekili bizim canlı yayına çıkmayı kabul etmişti...
Programa çıktığında “Ben” demişti “Hiçbir programa katılmıyorum Reha Bey... Ancak babanız benim Hocam’dı üniversitede... Onun oğlu olduğunuz için çıktım sizin programa...”

Çocukluğumdan beri alışıktım onbinlerce öğrencisinin mutlaka bir yerlerde karşıma çıkıp “ben babanızın öğrencisiyim” demesine...

O kadar alışık olmama rağmen canlı yayının ortasında bir tuhaf olmuştum...

Babamın hayatta tek gururu yetiştirdiği öğrencilerdi...
Onları gördükçe hep mutlu olduğunu, bir gurur taşıdığını, “Bak bunlar benim öğrecilerim” diyerek koltuklarının şiştiğini ve kendine bir iftihar vesilesi yarattığını gördüm...

***

Ayşe Aral geçen gün mesaj atıp “Reham televizyonda Kerem Alışık’la programım başlıyor... İzler ve eleştirirsen sevinirim...” dediğinde, “Peki” diye cevap attım, “İzlerim elbet...”

“Gel Barışalım” programı başladı, Ayşe (Aral) ve Kerem (Alışık), gayet başarılılar mükemmel götürüyorlar...
Ama benim gözüm başka yerde...

Bir televizyon programının televizyon altyapısı bu kadar mı güzel kurulur?..

İki değişik stüdyo, stüdyolardan birbirine geçişler, pencereler, alt yazılar, üst yazılar, dekor, ışık, kamera açıları, yakın plan çalışmaları, müzik, derinlik bu kadar mı kusursuz olur?..

Evimde oturmuşum sanki ben yönetiyorum programı...
Yemin ediyorum ben reji masasında otursam ne eksik ne fazla böyle yönetirim programı...

***

“Yahu” diyorum bu programı nasıl bu kadar profesyonel hazırlamışlar...

O an aklıma geliyor ki, bu programın yapımcısı benim prodüksiyon ekibinde yıllarca, fırçalarımı yemiş, kaset fırlatmalarıma, takdirlerimle, tekdirlerimle, imkansız olan yüzlerce isteğimi yerine getirmiş gencecik bir arkadaşımdır...

Oğuz Karali...
Aynı saatte Kanaltürk’e bakıyorum orada son dönem yetiştirdiğim Gülşen Yüksel, Kanaltürk’te Oğuz’un programıyla rekabet ediyor...

İki gece önce, eski haber müdürü Taner Dileklen’in programı, diğer haber müdürüm Ömür Varol’un programıyla aynı saatte rekabet ediyor...

Hepsinin prodüksiyonları muhteşem...
Altı yıl gece gündüz, yirmidört saat beni yaşayan yönetmenim Caner (Erdem) Show TV’nin iç yapımlardan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı oldu...

Diyorlar ki “Sizin gibi bağırıyor, sizin gibi takdir ediyor...”

“Yemekteyiz” programı için dahiyane bir buluş diyorlar...
Caner o “Yemekteyiz” programının her şeyi...
Ömer (Özgüner) NTV’nin Genel Yayın Yönetmeni oldu...
Ramazan (Kurnaz) Ciner Haber Ajansı’nın genel müdürü...

***

Geçen hafta sonu evde yazımı yazdım, film seyredeceğim...
Bir de baktım önce kamera servisi müdürüm, sonra görsel yönetmenim olan Mehmet Ali Esirgenç telefon ediyor...
“Allah Allah” diyorum içimden “gecenin bu saatinde hayırdır ne ola ki!..”

“Abi” diyor, “Cem TV’nin Genel Müdürü oldum... Öğrettiklerinizi uygulayacağım...”
Tanrım bir insana hayatta daha nasıl bir mutluluk verebilirsin...

SHOW TV’nin, ATV’nin Genel Yayın Yönetmenleri Murat Demirel’ler, Erdoğan Aktaş’lar senden yetişmiş çocuklar...
Gazeteci yazar Bekir (Hazar) ATV’nin iç yapımlar müdürü...
Yüksel (Altıntaş), Nazif (Özcan) Kanal 24’ün başındaydılar...

Lütfiye’yle (Pekcan) Kubilay (Tümen) Fox Haber’in başındalar...

Mutlu (Tönbekici) ise yanıbaşımda köşe yazıyor...
İsimleri tek tek yazsam, sayfalar yetmeyecek...
Ama bütün televizyonların başında, en yetkin konumda, en iyi prodüksiyonların altındaki imzaların sahibi hepsi...

***

Keşke bugün rahmetli olup aramızdan ayrılan 2.25’lik Halil İbo yaşasaydı da bugünleri görseydi...
Yukarıdan izliyordur, arkadaşlarını, o güzel gülümsemesiyle...

Hayatın güzelliği, Tanrı’nın sana armağanı yetiştirdiğin insanların ve yetiştirdiğin kültürün kuşaklardan kuşaklara yayıldığını görebilmektir...

Daha 51 yaşında kendi çocuklarımın büyüdüğünü görmeden, bana tattırdılar o gururu bu çocuklar...
Onlara çok şey söyledim...

Ama bir tek şeyi defalarca ve üstüne vurgu yaparak söylemiştim...

Mucizevi başarılar elde eden insanlar için söylenen bir sözdü bu:

“İmkansızı başardılar!..
Çünkü imkansız olduğunu bilmiyorlardı...!”
Bir zamanlar yerin dibine sokmaya çalıştıkları bu çocuklara ve SHOW Haber’e ellerinden geleni artlarına koymayanlara inat “O çocuklar şimdi bütün televizyonların başındalar...” İmkansızı başardılar onlar...

Çünkü başardıkları şeyin “imkansız” olduğunu bilmiyorlardı!..

*****

ALMAK DEĞİL KARŞILIKSIZ VERMEKTİR İNSANI MUTLU EDEN...

Yaşamın mutluluğunu “almak” olarak sananlar, aslında mutluluğu yanlış okurlar...

Hayatta mutluluğun temel sırrı “almak değil, vermektir...”
Bir insana bir şeyler verip mutlu edersen, ancak kendini tamamlanmış hissedebilirsin...

Esasen onun için anne ve baba çocuklarına düşkün olurlar, ona birşeyler vermek için yarışırlar, kendi anne babalarından daha fazla çocuklarının üzerine düşerler...
Kendi anne babaları “verme”nin mutluluğunu onlarda yaşamıştır...

Onlar ise kendi çocuklarında...

***

Ama hayat sadece insanın çocuklarına verdiğinden ibaretse, o insan egoistlikten kurtulamaz...

Çünkü evren sadece insanın kendi çocuklarından oluşmaz...
Mesele verebileceğiniz pozitif enerjiyi, sevgiyi, katabileceğiniz değerleri insanlığa karşılıksız verebilmektir...

Karşılıksız ve hesap yapılmadan verilen her şey, hiç tahmin edemeyeceğiniz bir şekilde size döner...
Hesaplamadığınız ve içten pazarlık yapmadığınız için, bu “geri dönüşler” mucizevidir...

Tanrı aslında böyle anlarda “size kendi varlığını hatırlatır...”

Hesap ederek, içten pazarlıkla değil, içinizden ve kendinizden geldiği biçimde çevreye verdiğiniz pozitif katkıların, size mucizevi bir şekilde geri dönüşünü sağlar yaşam...

***


Show Haber’i yaparken, benimle çalışan yüzlerce elemanımın “Gün gelip neredeyse bütün televizyonların başına” geçeceğini bilemezdim...
Bana bu mutluluğu yaşatacaklarını ben hayalimde görsem inanmazdım...

Ama oldu işte...
Bu işlerin hesabı yapılsa, içten pazarlıklarla planlansa, hayat böyle mucizevi geri dönmezdi...
Ektiklerinizi biçersiniz...

Sevgi vermişseniz, sevgi alırsınız...
Nefret ekmişseniz, nefret gelecektir hissenize...
Mucizeler güzeldirler...

Ama mucizeleri yaşayabilmek için, zamanında birilerinin hayatına mucizevi dokunuşlar yapmanız gerekir...
Hayatta kimseye mucize yaşatmayan birisi kendi hayatında mucize yaşayamaz...

Evrende hep almaya çalışanların, alırken hep bir sıkıntıyla karşılaşmaları, ya da aldıklarını huzur içinde yutamamaları, tesadüf değildir...
Veren çok alır...

Vermeyen alır gibi görünür, aslında gudubet ve güdük kalır...

Haber merkezini yönetirken “çocuğum” yoktu...
Onları hep çocuklarım gibi görürdüm...

Onlar erken büyüdüler, biyolojik ve manevi olanları henüz büyümekteler...

Darısı onların başına...

DİĞER YENİ YAZILAR