Hayır oylarını kesen hayırsızlar!..

Haberin Devamı

Adil Gür’ün araştırma şirketi “evet” oylarını yüzde 45, hayır oylarını “yüzde 44” küsürat olarak veriyor ve kararı yüzde “10 oranındaki kararsızlar” belirleyecek diyor...
Hayır kararsızlar değil, “Hayırsızlar” belirleyecek Adil Bey bu referandumun sonuçlarını...

Yanında Saadet ve BBP gibi oy oranı çok sınırlı, iki partiden başka bir siyasi güç olmayan AKP‘nin kararsızlar hariç yüzde 45’lerle, “evet”leri zorlaması, nereden bakılırsa bakılsın yüzde 50’lere yaklaşacağının belli olması “12 Eylül tarihli bir referandum demagojisi midir” sadece?..

Öyle mi sanıyor, bazı hayırsız “hayırcılar...”

***

Hiç gargara yapmasınlar, bu sonuçların bir numaralı müsebbibi “hayırsız hayırcılardır...”
Esasen 2002 yılında, tabii ki 2007 yılında AKP’yi, bütün tepkileri şemsiyesinde toplattırarak iktidara getirenler de onlardı...

7.5 senedir iktidarda olan bir parti bunca yıllık iktidardan yıpranmaz mı?..
Yıpranır...

Türkiye’nin en muhafazakar iktidarı, laiklik anlayışı tartışmalı, Atatürkçü’lüğü sorgulamalı, geçmişi siyasi sabıkalı milletvekillerinden oluşan bir parti, hala tek bir referandum kampanyasında yüzde 50’leri buluyorsa, bunun müsebbibi “Hiçbir şeyi anlamayan ve eğitilmemiş halk mıdır?..”

***

Hayatı bu kadar aptalca okumak mümkün müdür?..
Hiçbir şey olmadıysa, bunca yıldır iktidardır AKP...
Bu iktidarın yıllardır icraatlarından memnun olmayan milyonlar, niye sandıkta patlama yapamıyorlar?..
“Hayır”lar hala patlamıyorlar, çünkü “hayırsızlar” hala hayırlar önünde bir set oluşturmuş duvar gibi durmaktalar...
Onlar “Hayır” demeden önce yıllarca, “insanları küçümsemiş olanlardır...”


Onlar medyada tuttukları köşelerden, sitelerden “insan haysiyetini, insan şerefini, insan onurunu tarumar eden” yaratıklardır...

Onlar, insanları karalayan, insanları yaftalayan, insanlara taktıkları sıfatlarla aşağılayan, “belden aşağı vurduğunu sanan”, ötekileştiren, küçümseyen ve böylece insanlara içten içe “Allah sizi, sizin gibi yapsın” dedirten, güruhtur...

***

Hala anlamıyorlar ki mesele AKP değil...
Bir sürü insan, tek parti iktidarının otokratik yapısından ürküyor...

İstanbul iş dünyasının, burjuvazisinin içinde “zinhar dinci olmayan, hatta dine ve cemaatlere tamamen uzak” çok geniş bir kesim var...

Ve fakat o kesim, yıllar yılı “insanı hiçe sayan, onu küçümseyen, belden aşağı vuran, ticari olarak itibarsızlaştıran, onursuzlaştıran, hakaret eden, köşe yazıları ya da ellerine geçirdikleri gazete başlıklarıyla yerden yere vuran ‘hayırsızlardan’ hala muzdariptir...”
Onların neler yaptıklarını, nelere kadir olduklarını, insan şeref ve onuruyla nasıl oynadıklarını bilmektedirler...

***

Benim bu referandumda elim “evet”e gitmez...
Benim müktesebatıma aykırıdır bu durum...
Ancak “hayır” oylarını, insanları kırmadan, onurlarıyla oynamadan, onlara nefret ve aşağılama kusmadan isteyen Gandhi Kemal gibiler bir şanstırlar...

Gandhi Kemal’i niye sevdiğimi yine önemsediğimi anlamıyor o “hayırsız” hayırcı cenah...

Gandhi Kemal “kendisini bu vatanın tek sorumlusu olarak görmüyor”, karşısındakini eleştirirken “hukuk”a çekmeye çalışıyor, öldürmeye değil, hayatı güzelleştirmeye çalışıyor...

İnsanların haysiyetleriyle oynamıyor...
İnsanları küçümsemiyor...

Snob ve ülkenin tem sahibi Beyaz Türk tavırlarla, “reziller” diye ortalığı velveleye vermiyor...
Onun bile varlığı “hayır”ları, bu hayırsızların elinden kurtaracak mı belli değil...

***

Bu “hayırsızlar”, hala bugünün mağdurlarının, nasıl olup da kamuoyunda yeterince olumsuz etki yaratmadığına bakıp hayıflanıyorlar?..

Anlamıyor musunuz, insanları o kadar hakir görüp, rezillik yaptınız ki, “Bugünün gerçek mağdurları sizin yarattığınız o mezalim algılamasının zırhını kırıp da bir türlü kendi mağduriyetlerini” anlatamıyorlar...

Suikastler peşi sıra gelirken o hayırsızlar o kadar kadar karakter suikasti yaptılar ki, şimdi onlar yüzünden hala “hayır”lar patlamıyor...

Kemal Kılıçdaroğlu işte bu insan şerefini gömen “hayırsız hayırcılar gibi olmadığı”ndan dolayı Türkiye için önemli...
Söylediklerinden değil, insanlığından dolayı önemli...
Nehre bakarken bunları da görmek gerek...

Haysiyet cellatlarının kanla doldurduğu bir nehirde suların temizlenmesi uzun zaman alıyor...
Maalesef!..

İnsan kanıyla dolu oralar çünkü...


*****

ZİNA YAPAN KADINA DESTEK
ÇIKAN CARLA BRUNİ FAHİŞE Mİ?..


Sakine Aştiyani bundan bir süre öncesine kadar İran’da yaşayan sıradan ve yakınları dışında kimsenin bilmediği bir kadındı...

43 yaşındaydı ve evliydi...
Bir gün zina yaptı...

Sonra da kocasını öldürmek isteyen kişiye yardım etti...
Zina ve kocasını öldürmeye yardım etmek suçu, İran’ı ayağa kaldırdı...

Sakine Aştiyani‘yi “recm”e mahkum ettiler...
Taşlanacak ve öldürülecekti...
Fransız Cumhurbaşkanı‘nın eşi güzel İtalyan aktrist Carla Bruni, Sakine Aştiyani‘ye bir destek mektubu yazdı...

***

Bu cezaya karşı çıkıyordu...
İran, Carla Bruni’nin tepkisine büyük infial gösterdi...
Önce “İtalyan fahişe” dediler onun için...
Sonra bununla yetinmediler ve bir gazete Carla Bruni’nin de öldürülmesi gerektiğini yazdı...
Kayhan gazetesi İran devleti kontrolünde bir gazeteydi...

***

Çok acıklı bir durum olduğu aşikar...
Sakine Aştiyani eğer Fransa’da “zina” yapsaydı, çok çok kocası tarafından terkedilirdi...

Erkek zina yapan kadına “birşeyler yapmaya da kalkamazdı, çünkü yapsa bu kez Fransa’daki kadın dernekleri anında ayağa kalkardı...”

Oysa İran’da, o kadını desteklemiş olmak bile bir gazete tarafından Fransız first lady’si için ölüm fetvası çıkartılabilmesine olanak veriyor...
Erkek iki tarafta da erkek...

Ama birinde “içindeki vahşiliği” kontrol altına almak zorunda, ikincisinde ise, bu vahşilik “recm cezasıyla” yasallaştırılıyor...

Oysa geçtiğimiz günlerde Carla Bruni’yi de kendi kocası “sevişme sahnesi uzadı” diye kıskanmıştı...
Woody Allen‘ın filmindeki sevişme sahnesi bütün bir gün sürdü diye koskoca Fransız Cumhurbaşkanı film setini basmıştı...

Neredeyse Woody Allen’ın yüzüne bir yumruk yapıştıracaktı...

***

Erkek elbette içine aldığı kadınların sevişme sahnelerine ya da zinasına, töleranslı davranamıyor...
Tepkisi de ilk aşamada “infial” oluyor...

Hukuk bu erkek infialini düzenlemek için yapılmış...
En fazla Woody Allen’ın suratına bir yumruk vurmayı düşünebiliyor Fransız Cumhurbaşkanı, recmi değil...
Bence bu işleri çözmenin bir başka yolu olmalı erkek için...
Dayağa, recme, suratının ortasına okkalı bir yumruk geçirmeye falan gerek yok...

Yürür, uzar ve gidersiniz oralardan bir erkek olarak...
Hiç kimseye bir şey yapmadan...
Değerliyseniz eğer, acısı zaten olacaktır yürüyüp gitmenizin...

Değeriniz yoksa ve gitmeniz kimse için bir anlam ifade etmiyorsa o zaman zaten boşu boşuna erkeklik taslamaya gerek yok...

Yok olmasını bileceksin arkadaş böyle durumlarda kadının hayatından...

Sonsuza kadar...
Gerçek erkeklik bunu gerektirmekte...
Fazlası akıllara ziyan!..

DİĞER YENİ YAZILAR