Del Bosque olayında ishal vakası!..

Haberin Devamı

Hayatımda yapıp da “Yapmadım” dediğim, kıvırdığım, yan çizdiğim, ben değil başkalarıydı gibi mazeretler ürettiğim vakalarım olmadı...

Yaptığım şeye bağrımı açıp, göğsümü siper ederek “Yaptım” demekten imtina etmem...

Onun için bütün şimşekleri üzerime çekmekten sakınmam...

Çünkü onursuzluk şimşeklerden daha çok acıtır içimi...

Rahmetli Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade kitabından Rana Cabbar üstadın Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynadığı o “Hoca” rolünü hiç unutmam...

Mukbil Özyörük Hoca 12 Mart öncesi “siyasi toplantılara” katılır, bütün aydınlar gibi...

Gel zaman git zaman, 12 Mart darbesi balyoz gibi inip, mahkemeye düşünce Hoca’ya sorar hâkim:

- Evde yapılan siyasi toplantılara katılmıştınız... Konuşulanları duymadınız mı?..

- Hayır sayın hâkim duymadım ne konuşulduğunu...

- Toplantıya katılmışsınız... Tanıklar var... Nasıl duymazsınız?..

- Sayın hâkim söylemesi ayıp; o gün ishal olmuştum efendim... Sürekli tuvalete gidiyordum... İshal yüzünden konuşulanlara dahil olamadım, bilemeyeceğim efendim...

***


Şimdi gelelim Del Bosque meselesinde o gün Beşiktaş yönetiminde yaşananlara:

1) Del Bosque’nin gitmesini ben istedim, doğrudur...

Bugün olsa bir dakika tereddüt etmem, yine isterim...

2) Del Bosque’yi Beşiktaş’a ben getirmedim, Kıvanç kardeşim Başkan Yıldırım Demirören’le Madrit’e gidip getirdi...

3) Hiçbir zaman Del Bosque’nin dahi falan da olduğunu iddia etmedim... Adam Real Madrid’in teknik direktörüydü, gereken saygıyı göstermişimdir hepsi o...

4) Del Bosque’den kurtulmak için, Beşiktaş yönetiminin 8 saat süren, Ümraniye’de tarihi bir yönetim kurulu toplantısı vardır...

Canlı yayın araçları dışarıda bekliyor, herkes Bosque’nin gidişinin toplantı çıkışında açıklanmasını bekliyordu...

Toplantıyı Başkan düzenledi ve Bosque’nin ayrılmasını en başta Başkan istiyordu...

Bir iki yönetici hariç (Bosque’yi getiren Kıvanç Oktay istemiyordu) herkes Del Bosque’nin gidişini istedi...

5) Bugün Del Bosque’nin gitmesini istemediğini söyleyen Murat Aksu kardeşim o gün Bosque’nin yerine Aykut Kocaman’ı Beşiktaş’a öneriyordu...

“Aykut Kocaman’ı o şartlarda Beşiktaş’a getiremeyiz” diye ağır tepki gösterdiğimi hatırlıyorum...

6) Sonunda Beşiktaş’ın kendi çocuğu o günlerde Trabzon’u çalıştıran Ziya Doğan’ın Beşiktaş’ı çalıştırması ağır bastı... Ancak Trabzon’un sözleşmeli teknik direktörüydü Ziya Doğan ve oradan ayrılamıyordu, biz de vazgeçtik...

7) Del Bosque’yle Beşiktaş’ta hiçbir şeyin düzelemeyeceği açıktı, çünkü adamın kafası İstanbul’da ve Beşiktaş’ta değildi...

Ben Beşiktaş yönetiminden ayrıldığımda Del Bosque duruyordu...

Del Bosque’yi ben göndermedim...

8) Gönderildiği sırada başkan, Yıldırım Demirören, ikinci başkan da Murat Aksu’ydu...

9) 8 milyon euro’luk tazminata mahkûm olunan davaya sanırsam Murat Aksu’nun Fenerbahçe yöneticisi Şekip Mosturoğlu’yla ortak olduğu hukuk bürosu baktı...

10) Del Bosque’yi Beşiktaş’tan gönderenler de bellidir, davaya bakanlar da...

***


Ben yokum buralarda...

İshal olduğum için değil, istifa edip onurumla gittiğim için...

Ama Del Bosque’nin Beşiktaş’a yararlı olmadığını hâlâ ben savunuyorum...

Çünkü ben fikirlerimi ve tutumlarımı, duruma ve şartlara göre tornistan ettirmem...

Neden uzlaşılmadı da davalaşma yoluna gidildi, niye dava kaybedildi onları o gün icraatın başındakilere soracaksınız...

Beşiktaş tarihine kayıtlar bu doğru şekliyle düşmeli...

Gargaraya getirilirse kimin ishal olduğu karışabilir çünkü!..

***


11 TEMMUZ’DA YAŞADIĞINIZ TUTULMA VE DEĞİŞECEK HAYATINIZ...

Astrolojiyle ne kadar ilgilendiğinizi bilmiyorum...

Bunu “insanların beynini sömüren, merakını gıcıklayan, para kazanma amaçlı bir meta olarak” da görebilirsiniz...

Oysa ben, hayatın getirdiklerini ve götürdüklerini o kadar kolay reddetmem...

Astroloji ve burçlar alanında “sahtekârlıkların, üç kâğıtçıların, laf olsun torba dolsun tipi lafazanların, beş paralık bilgisi olmayan palavracı gevezelerin” varolduğunu bilsem de, bu işi ciddi ve bilimsel yapmaya çalışanların ne dediklerine bir kulak veririm...

***


Beş yıl önce Sabah Gazetesi’nde yazdığım günlerde, bir yılbaşı günü Amerika’nın dünya çapındaki astroloğu Susan Miller’ın “Burçların bütün bir yıl boyu gerçekleşecek kehanetlerinin” dünyanın dört bir yanında nasıl bir merakla beklendiğini gördüğümde donup kalmıştım...

Kadının kitapları daha çıkmadan rezerve ediliyor, internet sitesi ziyaretçi akınına uğruyordu...

Okuduğumda gördüm ki, Miller’ın astroloji yorumları burçları yöneten yıldızları ve burç haritalarını detaylı bir şekilde inceleyip, bilimsele çok yakın bilgiler vermeye çalışıyor...

Bütün yıldız hareketlerini takip edip, olası gelişmeleri günü gününe sene başından itibaren veriyor...

***


Amerikan başkanları ve eşlerinin de günü gününe takip ettiğini öğrendiğim, Susan Miller’ın astrolojik kehanetlerini ben “Hayatımı etkilemesin” diye gün be gün takip etmiyorum...

Çünkü biliyorum ki, beyin insana öyle oyunlar oynar ki, “Okuduğunuz, ya da size telkin edilen şey bir süre sonra akıl oyunlarıyla sizin inancınız haline gelebilir ve bu inanç, davranışlarınızı etkileyebilir...”

Onun için Tarot’dan tamamen uzak dururum...

Günlük astrolojiyle haşır neşir olup, gerçek hayattan uzaklaşmamaya gayret ederim...

***


Ancak bazı özel günler, tutulmalar, hayatın genel değişikliğiyle ilgili öngörüler var ki, astrolojiye inananlar için bunları atlamak pek doğru değil...

Örneğin geçtiğimiz 26 Haziran’da bir tutulma yaşandı...

Bu tutulmanın bütün burçlara göre, değişik etkileri oldu...

Diğer büyük “tutulma” da geçtiğimiz Pazar günü, 11 Temmuz’da yaşandı...

Bu iki tutulma, hangi burçtaysanız ona göre, hayatınızdaki bazı şeyleri değiştirecek...

Bazılarımızın ev ve aile ilişkileri, bazılarımızın iş hayatı, bir kısmımızın da aşk ve özel hayatında önemli değişiklikler olacak...

***


İnsanları biraz da meşakkat ve acıyla eğiten yıldız olan Satürn bu dönemde birçoğumuzun hayatına ya giriyor, ya da çıkıyor...

Örneğin benim hayatıma 79-82 yıllarından sonra ilk kez bu ay Satürn ev ve aile gibi konularda yeniden giriyor...

30 yıl sonra yeni bir hayata başlıyor gibiyim...

Şimdi hatırlıyorum da 30 yıl önce bugün ilk kez Paris’e ayak basmıştım ben...

İlginç bir tesadüf, Fransızların Milli Günü’ydü...

Sokaklar, caddeler Fransız bayraklarıyla süslenmişti...

Siyasal Basın Yayın’da öğrenciydim ve cebimde hepsi hepsi 10-15 gün aç bırakmayacak kadar Fransız frankı vardı...

Gazeteciliğe yeni başlamış, Paris’e ilk kez adım atmış 20 yaşında bir gençtim...

Epeyce maceralı bir arayıştan sonra, Paris’in Kuzeyi’nde Jules Joffrin’de köhne bir otelde oda bulabilmiştim...

Tek başıma Paris’te bulduğum köhne odada, yatağa uzandığımda nasıl minyatür bir güven hissinin üzerime yapışmış olduğunu hatırlıyorum...

***


Yepyeni bir hayatın başlangıcıydı o günler...

Şimdi de yeni bir hayat geliyor gibi bana...

30 yıl önce, 30 yıl sonra...

İnsan yenilenince, yeni şeylere başlayacak enerjiyle doluyor...

Gençlik insanın içinde...

Dışında değil...

DİĞER YENİ YAZILAR