Baykal'ın olduğu iddia edilen seks kaseti rezilliğini kimler hazırladı?..

Haberin Devamı

Bir gün Yunan Başbakanı’yla evlenen genç hostes Dimitra Liani’nin, üzerinde külot bulunan bir erkeğe çıplak yatakta yatarken bakışının ve erotik halinin resmini yayınlamıştı Yunan gazeteleri...

O günlerde Türkiye’de siyasi mücadele böyle yapılmıyordu...

Müthiş bir infial göstermiştim...

Sonunda resmi külotlu bir adamla yayınlanan kadın o anda muhalefet lideri olan eski Yunan Başbakanı’nın karısıydı...

Yaşlı Papandreu bu resimlerden sonra çıkmış ve çok dokunaklı bir konuşma yapmıştı...

Şöyle demişti bu komployu hazırlayanlara:

“Sizlerden daha az namertlik bekliyorum...”

Ya da şöyle tercüme edilebilir:

“Sizlerden biraz daha mert olmanızı bekliyorum...”

***


Dün Baykal’ın eski özel kalem müdürü evli bir bayanla birlikte olduğunu söyleyen o görüntüler yayınlandığında, şöyle dedim:

“Türkiye’de tıpkı bir zamanlar Yunanistan’da olduğu gibi inanılmaz bir iktidar kavgası yaşanıyor... Ölümüne ölümüne... Kemik sesleri gelircesine... Belden aşağı, kalleşlik, rezillik, şantaj, ispiyon ne ararsan var... Hiçbir zaman bu kadar kirli olmadı bu işler...”

***


Ankara’dan ve İstanbul’dan bir dizi görüşme yaptım olayın perde arkasını bir parça aralayayım diye...

Şu sonuçlara ulaştım...

1) Seçimlere yaklaşık bir sene kala bunu yapanlar, Baykal’ı CHP Genel Başkanlığı’ndan diskalifiye etmek istiyorlar bu belli...

2) Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan diskalifiye olmasını kim ister?.. Şu anda iktidara olan yakın güçler mi, yoksa sosyal demokrasinin içindeki rakipler mi?..

3) Deniz Baykal ailevi konularda özellikle iktidara yönelik bir muhalefet yapmıyordu... Bu konuda çok dikkatliydi... O zaman kim niye Baykal’a yönelik böyle belden aşağı bir rezilliğe girişti?..

4) Saadet’le Kürt kökenli milletvekillerinin ortak seçime girmesi ihtimalinin ortaya çıkmasıyla, seçimlerde 4 partinin parlamentoya girmesi ihtimali ağırlık kazandı...

5) Bu da AKP’nin tek başına iktidarını imkansız kılmaya aday bir gelişme... Bu gelişme mi bir yerleri harekete geçirdi?..

6) Yoksa Baykal’ın yerine yeni bir adayla CHP’nin iktidar olacağını hesaplayan birileri mi bu pis komploya tevessül etti?..

***


Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...

Dün siyasi mücadeleler tarihinde yeni bir milattır...

Evet 27 Mayıs Yassıada duruşmalarında savcı külot gösterip bu sizin külodunuz mu diye sorular sormuştu...

Çok onur ve haysiyet kırıcı olaylara sahne oldu Türk siyaseti ve darbeler tarihi...

Hasan Fehmi Güneş’in Aynur Ayan’la yakalanması da hatırlardadır...

Ve fakat artık pornografiye yaklaşan görüntüler eşliğinde sahnelenen siyaset iğrençtir...

***


GİRNE’DE GENÇLERİN MERAKLI SORULARI!..

“Kendinizi ne olarak hissedersiniz?..” diye sordu üniversiteli bir genç...

Tereddüt etmeden “Akdenizli...” dedim...

Tıklım tıklım dolu salondaki gençlerin yüzlerinde “hayret” nidası belirdi...

“Onun için Kıbrıs’a geldim” dedim, “Bu denizin kıyıya vuran dalgalarını, Kıbrıs’ta, Bodrum’da, Barcelona’da, Juan les Pins’de, Atina’da, Positano’da, Portofino’da nerede duyarsa duyayım, inanılmaz bir huzur duyarım... Ben Akdeniz’i sadece bir deniz değil, bir kültür olarak görüyorum... Hiç kuşku yok ki ben esasen Akdenizliyim...”

Biliyordum ki Ferzan Özpetek’in Lecce’de çektiği son filmi de muhtemelen onun için sevmiştim, zaman zaman Sicilya’da geçen Godfather’ı da, Vicky Christina Barcelona’yı da, Onassis’in hayatını alatan Akdenizli’yi de... Akdeniz...

Odamın açık penceresinden uçsuz bucaksız Akdeniz görünüyor, dalga sesleri aheste aheste kıyıya vurmaktalar...

İnanılmaz huzur ve dinginlik var Kıbrıs’ta...

***


Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde muhteşem bir öğrenci topluluğunun, inanılmaz akıllı, sevecen, zeki ve araştırmacı sorularından yeni çıktım, odama geldim, yazımı yazıyorum...

Söyleşi esnasında o kadar güzel ve zor soruları o kadar sevecen ve zeki bir uslupla sordular ki, onlardan bazılarını sizlere anlatmazsam rahat etmem:

Genç ve sevecen bir kız öğrenci:

- Reha Bey kızmazsanız bir şey soracağım?..

- Kızmam sor canım...

- Televizyonda birebir izledim... Derya Tuna’yı bağlamıştınız bir gün canlı yayına... Derya Hanım konuşmanın bir yerinde dedi ki ‘Gönül bu, ota da konar b..ka da...’ (Kahkahalar) İbrahim Bey de yayınınızdaydı... Reha Bey hiç unutmuyorum, döndünüz İbrahim Bey’e aynen şöyle dediniz: ‘Derya Hanım gönül bu diyor... Ot falan diyor... Ne diyorsunuz?..’ (Solan kahkahalardan kırılıyor) Nasıl bir cesaretle sorabildiniz adamın yüzüne bu soruyu?..

İletişim fakültesi 3. sınıf öğrencisi genç kız arkadaş “müthiş bir soru” sormuştu...

Soru sorarken o cesareti nereden bulduğumu genç bir gazeteci olarak merak ediyordu...

Salon soru boyunca kahkahalarla inlemişti...

Ne diyeceğimi merakla bekliyorlardı:

“Sana” dedim, “Bu soruyu hangi cesaret bana sorduruyorsa, bana da o cesaret sorduruyordu o soruyu...”

Salonda bir daha kahkaha koptu...

Ama dünya güzeli üniversiteli genç kız arkadaşım “alındığımı” zannetmişti...

Mikrofonu eline aldı “Ben size terbiyesizlik etmeyi düşünmemiştim Reha Bey...” dedi...

“Hayır” dedim, “Terbiyesizlik etmedin, tam gazeteci gibi sordun... Sendeki bu gazeteci ruhu bende olduğu için ben de öyle sormuştum... Bize bu soruları sorduran gazeteci olmanın cesaretidir...”

***


Sonra esas konulara gelindi...

Biraz futbol, az biraz özel hayatla ilgili merak ettikleri ama çokça Ergenekon’dan, yandaş basın tekerlemelerine kadar bir dizi ağır soru...

İnanılmaz bir zekâ, önyargısız bir dinleme ve öğrenmeye korkunç meraklı bir kitle...

“Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasında suikast olduğuna inanıyor musunuz?..” diye sordu bir genç arkadaş...

Ona şöyle dedim: “Sana bilmediğimi değil, ama bildiklerimi söyleyebilirim... Birincisi şu...

Bu kaza sabotaj mıydı kimse bunu söyleyemez ama bir gazeteci olarak size şunu söyleyebilirim...

Kazalara karşı daima ‘kuşkulu’ olun...

Susurluk da bir kazaydı...

Cinayetler bazen kaza süsü verilerek yapılırlar...

Çünkü kaza ile cinayeti ayırmak çok güçtür...

Susurluk’ta da aniden yola fırlayan kamyonun şoförünün, trafik hatası olarak mı, adam öldürme kasti ile mi çıktığını hiçbir zaman bilemeyiz...

Kaza sabotajdır zinhar demem... Ama kazalara her zaman dikkat edin derim...

İkincisi Muhsin Yazıcıoğlu’yla ölümünden kısa bir süre önce uzun bir öğle yemeği yemiştim...

12 Eylül öncesi kendisinin de Ülkü Ocakları Başkanı olduğu dönemde Türkiye’de derin komploların, suikastlerin, darbelere ortam hazırlamaların olduğunu fark etmişti...

Birilerinin kep kullanılacak insanlar, partiler, teşkilatlar aradıklarının farkındaydı..

Muhsin Yazıcıoğlu suikast sonucu mu öldürüldü bilmiyoruz, ama suikastlerle ilgili derin bilgilerin sahibi olarak öldü, bunu biliyoruz...

***


Üniversitenin 3 numaralı amfisi alabildiğine kalabalıktı... Beşparmak Dağları’nın eteğinde kurulmuş, genç, güleryüzlü, sempatik ve tertemiz bir üniversiteydi Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi...

Beni üniversiteye getiren, okulun halka ilişkiler direktörü Ebru Hanım, “Beşparmak Dağları, hemen yanıbaşımızda sıra sıra uzanıyorlar” dediğinde, 36 yıl öncesine gittim...

O yaz Bostancı’daki anneannemin evine gitmiş bir lise 1 öğrencisiydim... Geometriden ikmalim vardı arada bir ders çalışıyordum...

Doğum günümden tam bir gün önce, Kıbrıs Barış Harekâtı başladı...

Ecevit’in yüzünde tikler vardı, gergindi, uyumamıştı, saçının arkası kalkmıştı...

Mavi gömlek vardı üzerinde...

“Adaya barış götürmeye gidiyoruz” demişti...

Günlerce gecelerce, Beşparmak Dağları’ndaki çatışmanın radyodan naklen yayınını dinlemiştim...

Sonunda radyodaki spiker “Beşparmak Dağları Türk askerinin kontrolüne geçti” demişti...

Çocuklar gibi sevinmiştim... Adaya barış gelecekti...

Şimdi o dağların eteğinde kurulan üniversitedeki gençler bana yine “barışı” soruyorlar...

Hâlâ bütün gücümle barış, demokrasi, laiklik ve özgürlük istediğimi söyledim onlara... Bir kuşak olarak hâlâ barışı gerçekleştiremediğimiz için özür diledim...

“Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan” dememi istediler benden... Ateş Hattı’nın jenerik müziği Carmina Burana’yı çalıyorlardı salonda...

Odama döndüm... Bu satırları yazmaya başladım...

Deniz biraz önce maviydi...

Şimdi laciverte çalıyor...

Ne de olsa güneş batmaya başladı...

Oysa Akdeniz’de güneş batarken, hayat açar...

Şimdi Yeni Türkü’den “Vira vira demir aldı dünya” şarkısını söylemenin tam zamanıdır..

DİĞER YENİ YAZILAR