24 Saatliğine Penelope Cruz’la film seyretmek için Paris...

Haberin Devamı

TRT gibi denetimin “inanılmaz sıkı olduğu” bir kuruma her hafta siyasi tartışmaların göbeğinden bir Ateş Hattı programı yapıyordum...

Her giriştiğimiz işte olduğu gibi “manyakça” işler yapıyorduk, olmayacak denilen şeyleri olduruyorduk...

Bir kış sezonunda, Emin Çölaşan’dan Mehmet Barlas’a, Uğur Mumcu’dan Mehmet Altan’a, hatta hiç çıkmaz denilen Fethullah Gülen’e kadar herkesle acayip ses getiren yayınlar yapmıştık...

Genel Müdür, İstanbul İletişim dekanlığından gelme Prof. Tayfun Akgüner’di...

O her şeyi kısıtlayan TRT koridorlarında, bana nefes aldıran adamların başında o geliyordu...

“Reha’yla uğraşmayın” demişti, “O işinden başka bir şey yapmaz... Arkasında bir hesabı da olmaz...”

Bir gün iktidar partisi milletvekili Sadık Avundukluoğlu bizi Genel Müdür’e şikâyete gelmişti de ne olduğunu anlayamadan Genel Müdür’ün odasından çıkmak zorunda kalmıştı...

***


Arkasında hesap ve rant olmayan gazeteciliğe inanan, onun arkasında duran insanlardan biriydi Tayfun Akgüner, arkamda duruşunu hiç unutamam...

İşte o bomba gibi günlerin arkasından beni aramıştı gözlüklü adam...

İstanbul’a çağırıyordu...

Patronu benimle hemen görüşmek istiyordu...

Hemen de anlaşma imzalamak...

O gözlüklü adam STAR TV’nin Genel Müdürü Cem Şaşmaz, patronu da Cem Uzan’dı...

Etme eyleme demeye kalmadı...

“Hemen gel bekliyoruz...”

O zamanlar artistik bir gençlik şizofrenisinin içindeydim...

Birilerinin seni acil çağırması, “Bekliyoruz hemen anlaşma imzalıyoruz” demesi, filmlerdeki büyük starları çağrıştırırdı...

Bir halt oldun sanardın!..

Apar topar İstanbul’a gittim...

İnce beyaz gözlüklerinin arkasından bakan sessiz adam, “Seni hemen alacağız” dedi, “Ne istiyorsun?..”

Nahiftim, isteğin bu kadar yoğun olması başımı döndürmüş, bunu paraya tahvil edecek bir profesyonellikte değildim...

“TRT’den program başına ekiple şu kadar alıyorum... Biraz üstüne koyarsak şu kadar olur... O paraya yaparım...” dedim...

“Tamam” dedi, gözlüklü adam, hiç pazarlık etmedi...

***


Çok sonraları o gözlüklü adam bana “O gün ne kadar transfer parası isteseydin verecektik... Ama sen hiçbir şey istemedin... Araba bile... Ben de birşey söylemedim...” diyecekti...

İlk özel televizyon macerasına girdiğim o adam Cem Şaşmaz’dı...

Sonra beyin kanaması geçirdi, felç oldu, uzun zaman eşi çocuğu evde kendisine baktı ve en sonunda yatalak hayata dayanamayıp direnmeyi kesti ölüverdi...

Perşembe sabahı Nine filminin galasını Daniel Day Lewis, Penelope Cruz, Marion Cotillard’la izlemeye 24 saatliğine giderken havaalanında bir genç kız yanıma yaklaştı...

“Ben” dedi, “Deniz... Deniz Şaşmaz... Cem Şaşmaz’ın kızıyım... Bu filmi Türkiye’ye getiren R filmin alımlarını ben yapıyorum... Sizinle Paris’e ben uçacağım...”

***


Gözümün önüne, babasının masasının karşısında oturduğum an geldi...

Avuçlarımın içini ter basmıştı, ilk özel televizyon anlaşmamı yapıyordum...

Şimdi o dünyalar güzeli adamın Paris’te yaşamış, Paris’te okumuş, sinemayı sular seller gibi bilen kızı Deniz beni Penelope Cruz’la, Daniel Day-Lewis’le beraber film seyretmek üzere Paris’e götürmek için karşımdaydı...

Babası acaba göklerden bir yerden bizim bu buluşmamızı izliyor muydu?..

İzliyorsa ona söylemeliyim ki “Babasının istediği gibi müthiş bir kız olmuş... Ana dili gibi bir Fransızca... Mükemmel bir sinema bilgisi... Ve babasından gelen iş adamı zekâsı...”

Uçağa bindik, Penelope Cruz’la, bir hafta sonra Türkiye’ye gelecek Nine filminin Paris galasını seyretmeye gidiyorduk...

Champs-Elysee’deki sinema salonunda yapılacaktı gala...

Hani Saint Germain kulübünün mağazasının bitişiğinde birkaç sinema salonundan oluşan bir sinema kompleksi vardır Chapms-Elysee’de, oraya gidecektik...

Hayatımın en acı, en mutlu, en önemli kavşaklarının buluşma noktasıydı Paris...

Federico Fellini denilen muhteşem İtalyan yönetmenin, kadınlar arasında kalan ne yapacağını bilmez hayatını anlatan filminin galası için 24 saatliğine Paris’teydim...

Hayatın iniş ve çıkışlarında...

Bana hep bir parça buruk, biraz hüzünlü, sanki hep yağmurlu, biraz puslu, biraz da koyu akan Saine’nin tadında bir kent gibi gelirdi Paris...

*****


KADINLAR VE DANİEL DAY-LEWİS!..

Nine filminde o kadar muhteşem kadın oynuyor ki, erkek oyuncusu üzerine düşünmek hiç aklıma gelmedi...

Penelope Cruz, Nicole Kidman, Kate Hudson, Marion Cotillard, Fergie ve Sophia Loren’in arasında bir de erkek oyuncuyla ilgili anılarımı çok fazla deşmedim doğrusu...

Kadınların zikzaklar çizdirdiği bir erkek portresi var bu filmde...

Kadınların zikzakları arasında kalan erkeği en iyi kim oynayacak acaba?..

Önceden araştırmalarımda öğreniyorum ki, bu film için iki aday çok güçlüymüş...

Biri Penelope Cruz’un sevgilisi Javier Bardem...

Hani Vicky-Christina Barcelona filminin unutulmaz oyuncusu...

Öteki de yakışıklıların Allah’ı George Clooney...

Clooney çok istiyor ama rolü alamıyor...

Javier Bardem de güya “bir yıl dinlenmek istiyor” ondan bu rolü almıyor...

Rolü Daniel Day-Lewis alıyor...

Bu bilgiler geliyor ama bende jöton düşmüyor...

“Ulan bir merak et, bu kadar jönün elinden o muhteşem rolü kapan Daniel hangi Daniel diye değil mi?”

Sinemada önümde oturuyor, sahnedeki moderatör anons ediyor...

“Dünyada iyi aktörler vardır...

Dünyada çok çok iyi aktörler vardır... Dünyada bir de Daniel Day-Lewis vardır...”

***


Kır saçlı 53 yaşındaki aktör önümde ayağa kalkana kadar, Daniel Day-Lewis’in Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde Thomas’ı oynayan o çapkın doktor olduğunu fark etmemiştim...

Hayatımın en önemli filmlerinden birisi Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği filmi...

Ve o filmin unutulmaz oyuncusu Daniel Day-Lewis’ti...

O filmde iki kadının arasında kalışının, başka kadınlarla da bitmeyen ilişkilerin ortasındaki bir doktorun inanılmaz öyküsü vardır...

Ne tesadüf, şimdi de Nine filminde 6 kadının arasında kalan, kadınların zikzaklarıyla oradan oraya top gibi fırlattıkları bir adamın öyküsünde karşımda...

Ayağa kalktı, selamladı, salon onu alkışlıyordu...

O an fark ettim ki “bu adam Thomas...”

Tam önümdeki koltukta oturan Penelope Cruz’un yanında oturuyordu...

Paris R filminin sahibi Ömer Rıza Çam kardeşimin organize ettiği dışarıda yediğimiz hafif güneşli bir öğle yemeğiyle başlamıştı ve inanılmaz bir geceye doğru akıyordu...

Gece ve Nine filminin galasının notları yarına...

DİĞER YENİ YAZILAR