Çocuğunu ve kocasını bırakıp aşka koşan kadın...

Haberin Devamı

Bir erkeğin bir kadını anlayabilmesi zordur...

Bir kadının isterse neler yapabileceğini tahmin etmesinin zor olduğu gibi...

Kadının neler yapabileceğini ve hayatı nasıl değiştirebileceğini gösteren en büyük örneklerden birini seçtim sizler için bu Pazar günü...

Çağın en büyük ve en deli ressamlarından birisini, kendisine deli gibi aşık eden, onun sevgilisi, karısı, menajeri, ilham perisi ve her şeyi haline gelen Gala’nın öyküsüdür bu...

Bir Rus avukatın kızıydı Gala...

Evliydi...

Çocuğu vardı...

Üstelik kocası sürrealist ünlü bir şair olan Paul Eduard’dı...

1926 yılında Cadaquez’de, Akdeniz’in Katalan kıyısındaki Miramar Oteli’nin terasından karşı terasta olan Salvador Dali’yi gördü...

O güne kadar kadınları sadece erotik fantezileri için gerekli gören, onun dışında kadınlarla fazla ilgilenmeyen Dali, Gala’dan inanılmaz şekilde etkilendi...

Ertesi sabah saat 11.00’de otelin plajında buluşmak üzere sözleştiler...

***


Dali buluşmaya gitmeden önce, soyundu, göğüs uçlarını, kıllarını, göbek deliğini ve esmerleşen tenini gösterecek biçimde elbiselerini egzantrik bir şekilde kesti...

Boynuna inci bir kolye, kulağına kırmızı bir sardunya taktı...

Traş olurken yaralanmasından esinlenerek, kendi kanını süründü...

Ama otelin karşı penceresinden, Gala’nın bronzlaşmış sırtını görünce, bu egzantrik ritüele son vererek, ona koştu...

22 yaşındaydı o sırada Dali...

Kendisinden üç yıl önce, abisi doğmuştu...

Bebek tıpkı Dali’ye benziyordu...

Daha doğrusu Dali tıpkı ağabeyine benziyordu...

Dali doğmadan hemen önce 3 yaşındaki bebek bağırsak enfeksiyonundan ölmüştü...

Aile ağabeyin ölümünü bir türlü kabullenmediğinden, onun Salvador olan adını Dali’ye verdi ve Dali’nin hayatını bütünüyle etkileyecek dram o gün başladı...

Aile, Dali’nin bedeninde ağabeyini yaşatmaya çalışıyordu...

***


Küçük Dali hayatı boyunca “deli deli” işler yapacak, adı deliye çıkacak ve her zaman ağabeyi değil, Dali olduğunu kanıtlamaya çalışacaktı...

Bir çocukluk trajedisi, hayat boyu sürecek bir dramın başlangıcıydı...

“İki su damlası gibi birbirimize benziyorduk... Fakat yansımalarımız farklıydı... O herhalde fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu...” derken, bir çocukluk trajedisinin, hayat boyu sürecek bir dramın başlangıcı olduğunu anlatıyordu Dali...

Babası otoriterdi, ama bir dediğini iki etmeyen annesine tapardı Dali...

Önce aşçı olmak istemişti...

Sonra Napolyon’a özenip komutan...

Taptığı annesi onu resim okuluna gönderdi 1914 yılında...

Ve çocukluk trajedisinden sonra, kendisinin hayatımın dramı olarak adlandırdığı olay 1921 yılında, Dali 17 yaşındayken meydana geldi...

“Annesi meme kanseri oldu ve öldü...”

“Hayatımda aldığım en büyük darbeydi” dedi, “Ona tapardım... Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilirdi... Hep güvendiğim bir varlığı kaybettim... Kabullenemiyorum...”

***


Annesinin ölümünü kabullenemeyen bu genç adamı 22 yaşında gördüğünde, ona ve resimlerine hayrandı

Gala...

Kocasını ve çocuğunu bıraktığı gibi Dali’ye koştu...

Dali için bir aşık, bir arkadaş, bir esin perisiydi Gala...

Aynı zamanda resimleri için bir modeldi...

Le Grand Mastrubador tablosunda ilk defa profilden resmetti Gala’yı...

Ama esas tablosu 1947 yılında hayatının her şeyi olan kadın için yaptığı tablodur...

Gala’nın burada sol göğsü açıktadır...

Parmağında yüzük vardır ve evlidir...

Dali, taptığı annesi, meme kanserinden ölmesi, hayatının kadını Gala’yla evlenmesi ve sol göğsü açıkta bırakılmış bir Gala portresi...

Freud olmaya gerek yoktu...

Tablo yeterince açıktı...

***


Kocasını ve çocuğunu Dali için bırakan Gala, Dali’yi hiç bırakmadı...

Hafif kadınların her zaman hafif olmadıklarını ispatlarcasına...

Erkeklerin kadınlarla ilgili anlamadığı gerçek şuydu:

“Hafif kadın veya ağır kadın” yoktu aslında...

“Eğlenilecek veya evlenilecek kadın” diye ayırmak da kadınlara yapılacak en büyük haksızlıktı...

Tutku (passion) oldu mu, tutkuya değecek bir adam ve aşk oldu mu, önce hafiflik yapabilir ve kocasını terk edebilir, sonra 50 yıl bir adamın her şeyi olabilirdi...

Kadınla ilgili tek esas gerçek “tutku”yu anlayabilmekti...

***


Gala tam 50 yıl Dali’nin her şeyi oldu...

“Varlığının yöneticisiydi...”

Dali onsuz hareket edemiyordu...

Aslında bunu Gala yaşarken değil, öldükten sonra anladı...

Önce İspanya İç Savaşı’ndan, sonra Dünya Savaşı’ndan kaçmak için bütün dünyayı gezdiler...

1929’da Dali 25 yaşındayken beraber yaşamaya başladılar...

1934’te evlendiler...

1940’ta İkinci Dünya Savaşı’ndan uzak kalmak için gittikleri Amerika’da

9 yıl kaldılar...

1949’da Gala’yla birlikte Avrupa’ya döndü ve memleketi

Katalonya’ya yerleştiler...

1982’de ilham perisi, sevgilisi, karısı, varlığının yöneticisi olan Gala öldü...

Onun ölümü Dali’nin bütün yaşama isteğini öldürdü...

Karısının öldüğü ve gömüldüğü Pubol Kalesi’ne yerleşti...

İnsanlardan uzak, münzevi bir hayat sürmeye başladı...

Temmuz 1982’de İspanya Kralı Juan Carlos’un Dali’yi “Pubol Marki”si ilan etmesi de onu yalnızlıktan kurtarmadı...

Bu jestine karşılık Kral’a Avrupa’nın Başı isimli çizimini hediye etti...

1983 yılında yalnız yaşadığı Pubol Kalesi’nde yaptığı “Serçe’nin Kuyruğu” isimli tablo ressamın son eseriydi...

***


84 Ağustos’unda Kale’de yatak odasında bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı...

Bacağından yaralandı...

Bu olaydan kısa bir süre sonra Figueres’teki Salvador Dali Tiyatro ve Müzesi’nde yaşamaya başladı...

23 Ocak 1989’da kalp yetmezliğinden öldüğünde 23 gündür hiçbir şey yemek istemediğini söylediler...

Gala’ya gitmek istiyordu...

Ona kavuşmayı arzuluyordu...

Taptığı annesi...

Göğüs kanserinden ölmesi...

Taptığı kadın Gala...

Elli yıllık aşkı...

Onun ölümü...

Ve bu hayatta daha fazla kalmak istemeyip, Gala’ya kavuşmak için uğraş vermesi...

Dünyanın en deli, en egzantrik, en renkli, en muhteşem ressamlarından biri...

Ve hayatındaki ilk kadınla inanılmaz örtüşen öyküsü...

Gala, annesi ve Dali kim bilir nerededirler şimdi?..

DİĞER YENİ YAZILAR