Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde dananın kuyruğu kopar...

Haberin Devamı

Dün Beşiktaş tribünlerinden 14 kişi gözaltında ifade verdiler, Denizli ve Wolfsburg maçındaki Başkan’a yönelik küfürler ve olaylarla ilgili...

İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın “Üç büyüklere birer tane müdür yardımcısı atayacağız... Kulüplerin her şeyini bilecek, tomografisini çekecek, ona göre zamanında önlem alacak...” dedi dün...

O zaman İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın dostuma, bir Beşiktaş tomografisi vererek yardımcı olayım...

***


Sevgili Hüseyin Çapkın Müdür;

Göreve atayacağın kişi yenidir bilmez...

Aylardır süren Başkan’a protesto tezahüratlarının, yumruklaşmaların ve olayların pik yapacağı nokta 21 Kasım’da geliyor...

21 Kasım’da neler olacak diye endişelenebilirsin!..

Açık söyleyeyim, endişelenmekte sonsuz derecede haklısın!..

Beşiktaş’ta başkanların kaderini belirleyen maçlar hep Fenerbahçe derbileridir...

Vakti zamanında, arka arkaya başarısız sonuçlar alan Beşiktaş’ta, o günkü Başkan Serdar Bilgili, Hüsnü Güreli ve yönetimi ayrılmayı ciddi ciddi düşünüyorlar ve Fenerbahçe maçını bekliyorlardı...

Beşiktaş o Fenerbahçe maçını aldı, Serdar Bilgili, istifadan son dakikada döndü...

Arkasından yüzüncü yıl şampiyonluğu geldi...

***


Ve fakat kaderden kaçılmıyor...

Serdar Bilgili ve yönetimi iki yıl sonra yine bir Fenerbahçe maçında istifa kararı aldı...

O gün İnönü Stadı’ndaydım...

Bir hafta önce, Olimpiyat Stadı’nda Galatasaraylı taraftarlar Serdar Bilgili’ye çok kötü tezahürat yapmışlardı...

İnönü’de hava gergindi...

Beşiktaş, 11 puan ileride başladığı ikinci devrede gerilerde kalmış, şampiyonluktan kopmuş, şampiyonlar ligine kalma ihtimalinden bile uzaklaşıyordu...

İnönü derbisinde Fenerbahçe arka arkaya golleri sıralamaya başladı...

3. gol Beşiktaş kalesine girdiğinde, iki sıra önümde oturanlar ayaklandılar...

Beşiktaş Başkanı’na ağza alınmayacak küfürler etmeye, laflar atmaya başladılar...

Numaralı’nın başka taraflarından da aynı tezahüratlar yapılıyordu...

Bir hafta önce Olimpiyat Stadı’nda, Galatasaraylı birkaç taraftarın ettiği küfürün aynısıydı tezahüratlar ve tribünlerden öbek öbek atılıyordu...

***


Serdar Bilgili, konuk ettiği Aziz Yıldırım’ın yanıbaşında “çok kötü duruma düşmüştü...”

Evinizde misafirinizin önünde kendi ev ahaliniz size ağza alınmayacak laflar ediyordu...

Serdar Bilgili utançtan kıpkırmızı olmuştu...

O gece, “Hiçbir şey için bu küfürü ya da bu tehlikeli suçlamaları hak etmedim...” diye düşündü...

İkinci Başkanı Hüsnü Güreli istifa etmek istemiyordu...

Her zaman ikna ettiği Serdar Bilgili’yi Bebek’teki evinde 4 saat boyunca ikna etmeye uğraştı...

Alttan girdi, üstten çıktı...

Nuh diyor peygamber demiyordu Serdar Bilgili...

Çünkü hayatı, onuru, şerefi, haysiyeti ayaklar altına alınacaktı...

“Beşiktaş benim için bitmiştir...” diyor başka bir şey demiyordu...

Ertesi günü istifa etti ve gitti...

***


O kadar sıtkı sıyrılmıştı ki, o küfürlerin edildiği günden sonra bir daha başkanlığını yaptığı Beşiktaş’ın İnönü Stadı’na gelmedi...

Kongre günü üzerinde bir blucinle, tek başına sanki o kulübün başkanlığını yıllarca yapan o değilmiş gibi, oyunu sakin sakin verdi ve gitti...

O gün ben yönetici seçiliyordum, o ise yapayalnızdı...

Süleyman Seba’nın kaderini de çokça Fenerbahçe derbileri çizdi...

Hüseyin Çapkın Müdür’e hatırlatmalıyım ki;

21 Kasım Cumartesi gecesi İnönü’de Fenerbahçe derbisi var...

Bu derbiyi Beşiktaş en büyük ezeli rakibi Fenerbahçe’ye karşı kaybederse, o gece ne Yıldırım Demirören’in ne de Hüseyin Çapkın’ın yerinde olmak istemem...

***


İstanbul Emniyeti’nin sevgili müdürleri...

Beşiktaş tribünleri aylardır yangın yerini andırıyor...

Atılan goller, kazanılan galibiyetler bile şifa olmuyor tribünlerin protestosuna...

Bunların bu kadar şiddetle olmadığı zamanlarda bile, daha hafif fokurdayan tribünler Fenerbahçe yenilgisiyle alev aldı...

İddia ediyorum, çok ciddi önlemler alınmazsa, İnönü 21 Kasım’da Beşiktaş’ın Fenerbahçe karşısındaki yenilgisini kaldırmaz...

Felaket bangır bangır bağırıyor “geliyorum” diye...

21 Kasım’ın “İnönü’de Kanlı Cumartesi” olarak geçmemesi için, yapılabilecek ne varsa şimdiden yapmaya başlamalısınız!..

Bugünden özel birimler oluşturmazsanız, son 48 saatte elinizden bir şey gelmeyecektir...

Zor ve meşakkatli olacak, ama yine de iyi çalışmalar arkadaşlar!..

***


SİGARASIZ GÜNLER... İSTANBUL; PARİS, ATİNA, NİCE VE MİLANO GİBİ OLDU...

Geçen gece yağmur yağıyor...

Yağmuru seyrederek dışarıda oturuyoruz restoranda...

Apartmanın doğal şemsiye halini alan korunağında, bahçe sobalarının yarattığı sıcaklığının romantikası ile, yağmurun rüzgara vuran esintisi duygusallığında kırmızı şarap içiyoruz masada...

Sanki İstanbul’da değil, Paris’teyim, Milano’dayım, Nice’deyim, Atina’dayım...

Paris’in sokak kahvelerini gördüğümde ne kadar çok imrenmiştim onlara... Ne kadar hayıflanmıştım, “Yıllar yılı İstanbul’da Ankara’da içeride tıkılı kaldığım kahvehanelere, kesif sigara dumanlı kapalı mekan lokantalara, kebapçılara...”

***


Hele 7 yıl buram buram esen bir Akdeniz kenti Atina’da kaldıktan sonra, İstanbul’da ve Ankara’da “balkonları bile evin salonuna ekleyerek, teras keyfinin içine eden”, kara iklimi anlayışını gördüğümde “zavallılık” diye içimden geçirmiştim...

Türkiye’de sokaklara atılan masalarda yemek yenen restoranlar çok azdı...

Açık havada yaşam sadece İzmir, Antalya ve çevre illeriyle sınırlıydı...

Restoranlar kapalıydı, kahvehaneler kapalıydı, barlar kapalıydı, alışveriş merkezleri kapalıydı, sinemalar kapalıydı, hayat kapalıydı...

Kapalı alanlarda cereyan ediyordu...

***


Oysa İstanbul’da iklim, bahçe sobalarıyla dışarıda yaşamı mümkün kılıyordu...

Ne ki, balkonlarını bile 4 metrekare fazla kazanmak uğruna salona ekleyen bir millet, balkon keyfini bile kendisine çok gören bir zaafiyet, dış mekanlarda yaşamı lezzetle yaşayamazdı...

Kapalı alanlarda sigara yasağı, İstanbul’daki insanın yaşam şeklini değiştiriyor...

Bütün mekanlar artık dışarıda yaşıyorlar...

Barlar bile Londra’da Soho’da olduğu gibi dışarıda ayakta hizmet veriyorlar...

Kasım geldi durum değişmedi...

Artık bahçe sobalarının olduğu esintili havalarda, kafelerde, restoranlarda başka romantikalar yaşanıyor İstanbul’da...

Muhteşem bir Paris, Milano ya da Atina dekoru var, Bebek’te, Nişantaşı’nda, Etiler’de, Ulus’ta...

Bu romantik esinti mest ediyor beni...

DİĞER YENİ YAZILAR