Çocukları öldüren İsrailli asker dizisinde sorular...

Haberin Devamı

Doğrudur Filistin’de çocuklar öldürülüyor...

Doğrudur ülkenin Başbakanı İsrail Cumhurbaşkanı’na “one minute” dedi...

Doğrudur, Hitler Almanya’sının astığı, kestiği, toplama kamplarında ezdiği Yuhadiler konusu halen Hollywood’un ekmek yediği en büyük kapıdır...

Gerçektir, 1000’den fazla Nazi aleyhtarı, Yahudi katliamını tel’in eden film gördü bu gözler ve daha da görecektir...

Schindler’s List gibi Oscar’ı silip süpüren filmler hep ikinci dünya savaşı ve Yahudi mezalimi teması taşır...

***


Bütün bu gerçekler orta yerde dururken, TRT’de gösterilen ve Filistinli çocukların öldürülmesini sahne sahne anlatan “Ayrılık-Aşkta ve Savaşta Filistin” dizisini eleştirmek abestir...

Yayıncılık özgürce yapılacaksa, savaşın kirli yüzü, çocukların hunharca öldürülmesi, İsrail’in şiddeti de bütün çıplaklığıyla anlatılmalıdır...

Ve fakat yine de “İsrail’e ben de one minute diyorum” dizinin yapımcısı Selçuk Çobanoğlu’na baktığımda “Bu işte bir çiğlik var” diyorum...

Başbakan’ın “one minute”ünün hemen arkasından gayet fırsatçı bir biçimde hemen TRT’ye böyle bir dizi önerilmesinden mi?..

Selçuk Çobanoğlu isminin daha önce televizyonlardaki rating skandallarında geçmiş olmasından mı?..

Bir rahatsızlık var bu diziyle ilgili ben de biliyorum, hissediyorum ama söyleyemiyorum...

***


Sanki “one minute” vakasından hemen sonrra yapılması...

Sanki bu kadar iktidardan esen rüzgarlardan hemen faydalanma isteği...

Yelkenleri rüzgarlarla doldurma çabası...

Zaten bazı oportunist geçmişin solcu yönetmenleri bugünlerde kendilerine sağcı ve muhafazakar danışmanlar tutarak, işi iyice ilerlettiler...

Deniz Gezmiş’leri yapıyorum diyerek dizileri satanlar, artık kendilerine ağır sağcı abileri bu dönem danışman olarak almaktalar...

Alsınlar ve yapsınlar...

Gözü olanın gözü çıksın...

Ama oportunistlik, fırsatçılık, kısa yoldan yelkenleri rüzgar ve dolarla doldurma...

Ben fikirlere değil, sahtekarlara karşıyım galiba...

*****


YA DAVRANDIĞIN GİBİ OL... YA OLDUĞUN GİBİ DAVRAN...

Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül arkadaş;

Ya olduğun gibi davran... Ya da davrandığın gibi ol...

Ben MHP Genel Merkezi yetkilisi değilim...

“Nerden çıktı bu hostes sevgili” diye sormam...

“Bir de çocuk mu peydahladın ondan!” diyerek ahlak zabıtası kesilip üstüne de gitmem...

Eşin varken, muhtemelen imam nikahı kıyarak hostes sevgilini kendine çakma “eş” yaptın, üstüne de imam nikahlı eşinden çocuk yaparak kendini Allah nezdinde temize çıkartmaya çalıştın...

Öyle sanıyorsun...

***


Allah’ın hesabın Allah’a...

Karına hesabın da karına...

Ama bir konu var ki onun hesabını topluma vermelisin arkadaş!..

Şunun şurasında daha ne kadar oldu Kemer’in göbeğindeki Aşk Yağmuru heykelini müstehcen bulup apar topar kaldırman...

Bir erkek bir kadını belinden kavramış, havaya kaldırmış öpüyor...

Bu bir heykel...

Metal heykele müstehcen diyorsun, erkeğin kadını öpüşünü resmettiği için...

Ve fakat eşinle evliyken, bu evlilikten çocuğun da varken, bir başka kadınla birliktelik yaşayıp çocuk sahibi olmak sana “müstehcen” gelmiyor... İnsan içinde nasılsa, dışarda da öyle olmalı...

Ya da en azından kendi yaşamını düşünüp biraz daha töleransla bakabilmeli hayata...

Heykelleri müstehcen ilan ederken, sonunda seni “müstehcen” ilan ederler...

***


Düştüğün duruma acımıyorum...

Çünkü hiçbir suçu olmayan heykeli müstehcen ilan edip öldürdün sen...

Metal heykelin ahı mı tuttu bilmem, ama alma heykelin ahını çıkar aheste aheste...

Arkadaşlardan rica edeceğim lütfen heykeli yerine koyun...

*****


MURAT AKSU’NUN BAŞKAN ADAYLIĞI...

Beşiktaş Kulübü’nün Yönetim Kurulu masası ortası boş bir diktörtgen biçimindeydi...

Masanın kısa kenarının ortasındaki koltukta Başkan oturuyordu...

2004’ün Haziran ayının ilk günü Yıldırım Demirören Başkan koltuğuna oturdu... Hemen soluna İkinici Başkan olarak Murat Aksu oturdu...

Onun yanına da Kulüp Sözcüsü olarak ben...

Başkan’ın sağ yanında futbol şubesi sorumlusu Kıvanç Oktay vardı...

Diktörtgen masanın kısa kenarında 4 kişi oturuyorduk... 18 kişilik o yönetim kurulu Yıldırım Demirören’in ilk Başkan seçildiği yönetim kuruluydu ve gerçekten çok güçlü ve etkili isimlerden oluşuyordu...

***


Kulüp yönetim kurulları Matruşka bebekler gibidir...

Aynı Yönetim Kurulu’ndan yan yana oturan üyelerden yeni başkan adayları türer...

Aziz Yıldırım bir zamanlar Fenerbahçe’nin futbol şubesi sorumlusuydu...

Gün geldi, seçim kazandı başkan oldu... Adnan Polat Galatasaray’ın önce futbol şubesi sorumlusu, sonra ikinci başkanıydı...

O da gün geldi seçim kazandı başkan oldu... Yıldırım Demirören’in bizzat kendisi Serdar Bilgili yönetiminin futbol şubesi sorumlusu değil miydi?.. Aslında başkanlığa giden yol zorunlu olarak yönetim kurullarından geçiyor...

Yönetim kurulu üyeliği yapmamış bir başkan adayı abestir...

Ciddiye bile alınmaz öyle bir başkan adayı...

***


Yıllar önce, İngiltere’deki politikacıların rekabetini anlatan inanılmaz bir BBC dizisi dizisi izlemiştim...

First Among The Eguals...

“Eşitler Arasında Birinci” diye tercüme edilebilir...

Dört genç politikacı, aynı dönem İşçi Partisi ve Muhafazakar Parti’den milletvekili oluyorlardı...

Hayat onları zaman zaman birbirleriyle ittifaklara, zaman zaman rekabete zorluyordu...

Çoğu zaman rakip partilerdekiler birbirleriyle, partidaşlarına karşı ittifak yapıyorlar...

İnanılmaz muhteşem bir diziydi... Sonunda 4 genç milletvekilinden biri başbakan, diğeri ana muhalefet lideri, üçüncüsü yeni kurulan merkez liberal partinin başkanı dördüncüsü de meclis başkanı oluyordu...

Şimdi ben de sağımda oturanla, iki sağımda oturan arasındaki Beşiktaş’a başkanlık yarışını yaşayacağım...

***


Ben kendime başka bir yol seçtim... Aktif yöneticilik yerine aktif yazarlık bana daha doğru geldi...

Yıldırım Demirören mi Murat Aksu mu derseniz, ya da sağında oturan mı onun sağında oturan mı diye sorarsanız...

Size şöyle cevap vererim:

Keşke daha fazla olsa da, daha güçlü yönetimler çıksa...

Rekabet güçlü yönetimleri beraberinde getirir...

İki taraf da kazanabilmek için daha güçlü adayları yönetime getirir... Sonuçta Beşiktaş ve demokrasi kazanır... Bana gelince...

Daha izlenecek çok şey var kulüpte...

Murat Aksu kardeşime, hayırlı olsun dileklerimle...

*****


ŞEHİR KULÜBÜ

Defne-Eren Talu dedikodusu...

Bugünden itibaren size, “Şehir Kulübü” adı altında iş dünyasında, ünlüler arasında zirvede ya da etkili yetkili ve gedikli çevrelerde bazı söylentileri aktaracağım...

Şehir Kulübü dediğimiz yer, İstanbul’un Papermoon, Sunset gibi çok ünlü bir restoranı, W, Çırağan, Swiss, Four Seasons gibi ünlü bir otelin, veya şehrin kalbinin attığı bir kafe-bistro olabilir... Reklam olmasın diye çok fazla yer isminden söz etmeyeceğim...

Ama ilginç bulduğum söylentileri size aktaracağım... İşte son zamanlarda duyduğum en ilginç söylenti...

İlk “Cem Uzan ve Alara Uzan” boşandı haberleri üstüne çıkmıştı bu söylenti...

Sonra Defne-Eren Talu ilişkisinde kulaktan kulağa, masadan masaya aktarılmaya başlandı...

***


Anlatılanlara göre, olay çift son zamanlarda Eren Talu’nun işlerinin kötü gitmesiyle, arka arkaya gelen hacizlerden kurtulmak için “boşanma” yolunu seçmiş...

Cem-Alara Uzan’ın boşanması için de aynı şeyi söylüyorlar Şehir Kulübü’nde...

İflas ve hacizler arka arkaya gelmeye başlayınca, aile avukatları boşanmayı öneriyorlarmış çiftlere...

Varolan mallar eşin üzerine yapılıp, boşanılıyor ki hacizden kurtulabilinsin...

Doğrusu bu ya... Defne ve Eren Talu çiftinin boşanmasının kağıt üstünde olmasına inanmak isterim... Malları bilmem ama en azından evlilik kurtulur... Kesin doğru demiyorum...

Bu bir Şehir Kulübü efsanesi...

DİĞER YENİ YAZILAR