Yarım kalan smokin yazısı...

Haberin Devamı

Öyle olur... İnsanın kendi nazarı kendisine değer...

Dün Atina’ya gideceğimi söyledikten ve o meşhur Atina günlerimi yazdıktan sonra, altı yıl önce yaptırdığım bir smokini niye 6 yıl önce giyemediğimi yazmıştım...

Tıpkı giyemediğim o smokin gibi, giyemediğim smokin yazısı da yayınlanamadı dün...

Yazı işlerindeki arkadaş yazının ilk bölümünü almış ve o kadar sanıp sayfaya vermiş...

Böylece giyilemeyen smokinin yazısı da yazılamamış...

Bugün pazar, daha güzel okursunuz o yazıyı...

Önce o yazı:

6 YIL ÖNCE GİYEMEDİĞİM O SMOKİN...

Önceki gece Cengiz (Semercioğlu) evlenirken, yanında kader arkadaşı, evliliğinin şahidi, Hürriyet’in magazin müdürü Selim Akçin vardı...

Bir ara döndü bana ve dedi ki

Selim:

“Abi yarın Hürriyet’in Kelebek ekine, muhteşem bir fotoğrafınızı koydum... Siyah Beyaz aşk... diye Beşiktaş ambleminin önündeki resminizi sayfaya yerleştirdim...”

Sabah baktım Günaydın da o fotoğrafı koymuş...

“Geceye uygun siyah beyaz renklere bürünmüşlerdi...” diye...

***

İki gece önce giydiğim o smokinin özelliğini Selim kardeşim bilmiyordu...

Bense özellikle Beşiktaş’ın Dolmabahçe Sarayı’ndaki balosuna o smokini seçip gitmiştim...

Çünkü o smokinin bende çok önemli bir anısı vardı...

6 yıl önce benle çalışan Nüvide Tulgar, Nişantaşı’nda bir İtalyan markasına özel olarak smokini diktirtmişti...

100. yılında Beşiktaş şampiyon olmuş ve İnönü Stadı’nın yeşil çimleri üzerinde muhteşem bir balo yapmaya hazırlanmaktaydı...

Nüvide de 100. yıl şampiyonluğu şerefine bu smokini haftalarca prova ettirerek, bana yaptırttı...

Balonun tarihi yaklaşmış ve ben yeni smokinimle yeşil çimler üzerindeki baloya hazır halde bekliyordum ki bir haber geldi...

Serdar Bilgili yönetimi baloda şarkı söylemesi için sanatçı Nilüfer’le anlaşmıştı...

***

Gözümün önüne kameralar geldi...

Sorulacak sorular, anlamsız yere Beşiktaş’ın güzelim şampiyonluğuna ve 100. yılına gölge düşürecek, haberler, yorumlar...

İki ay önce Nilüfer’den ayrılmıştım...

Ayrılıktan bu kadar kısa bir süre sonra İnönü’de onlarca kamera ve fotoğraf makinesi önünde karşılaşmamız yakışık
almazdı...

Ne kadar üzüldüğümü anlatamam...

Baloya gidemeyecek, çok sevdiğim takımımın şampiyonluğunu ve kulübümün yüzüncü yılını kutlayamayacaktım...

O günkü kutlama için hazırlanan smokine son bir kez baktım ve dolaba kaldırdım...

Giyemeyecektim, çünkü baloya gidemeyecektim...

Uçağa bindim ve Atina’ya kaçtım...

Balo esnasında İstanbul’da olmaya bile dayanamazdım...

Önceki gece Dolmabahçe Sarayı’nda giydiğim smokin, 6 yıl önce giyemediğim smokindi...

Altı yıl beklemek gerekmişti...

Siyah beyaz aşkı yaşayabilmek için!..

*****

KAYBOLAN BAGAJLAR VE ALTÜST OLAN TATİLLER...

Dün sabahın köründe söylediğim gibi Atina’ya yollandık... Topu topu bir saat mesafe İstanbul-Atina...

İki küçük valizi verirken içimden bir ses “Aman oğlum” dedi, “Bilgisayarı verme... Ne olur ne olmaz...”

Oysa bilgisayarı havaalanında yanımda taşımam...

Bu sefer içimden bir ses dürttü, “Bilgisayarı verme...”

***

Atina’ya indik bagajları bekliyoruz...

Ne gelen var ne giden...

Ankara’dan gelen aktarmalı yolcular da bir saate yakın beklediler Atina havaalanında... Onların da gelmiyor...

İstanbul’dan verdiğimiz aktarmasız, direkt bir saatlik uçuşta bile bagaj kayboluyor...

***

Daha birkaç gün önce, bir dostum New York’tan gelirken valizinin kaybolduğunu söylemişti...

Biliyorum ki berbat bir durum gittiğiniz uçaktan valizin çıkmaması...

Ankara’dan tıp doktoru bir hanım havaalanında ağlamaklıydı...

Diyordu ki; “Şimdi bir tıp konferansı için Patras’a gidiyorum... Bizi alacaklar ve otobüsle oraya gideceğiz... Valizsiz nasıl gideceğim?.. Valiz gelse bile bana nasıl kim ulaştıracak o valizleri?..”

Patras’la Korirnt Boğazı’nın ucunda...

Atina’yla arası otobanla iki saat mesafe...

Yaklaşık 180 kilometre...

Şimdi bu doktor hanım valizini almak için akşam uçağını beklese nerede bekleyecek?..

Almayıp gitmeye kalksa, o valiz nasıl ve ne zaman Patras’a gönderilecek?..

Bu arada valizsiz yolcu ne yapacak?..

***

Diyecek ki şimdi Türk Hava Yolları’ndaki dostlarım “Bütün hava yolu şirketlerinde valiz kaybına rastlanıyor... Ne yapalım?..”

Bu cevap değil...

Çünkü yolcunun kaybının maddi, manevi telafisi mümkün değil...

Tatile çıkmışsınız, bir anda yanınızda mayonuzun bile olmadığını fark ediyorsunuz...

Giyecek hiçbir şeyiniz yok...

Nereden temin edeceğiniz belli değil...

Paranız var mı yok mu, alışveriş yapacak imkânınız mevcut mu değil mi, neresinden baksan, insanı basan bir durum?..

***

Sonra otur düşün, gelecek mi gelmeyecek mi, valizler bulunacak mı bulunmayacak mı?..

İçindekiler tazmin edilebilecek mi edilemeyecek mi?..

Gittiğine gideceğine pişman olacağın bir sürü dert...

Hava yolu şirketleri bir kaybolan valizlerin yarattığı maddi manevi hasarı bi tazmin etmeye başlasınlar, bakayım o zaman bu kadar rahat davranabilecekler mi?..

Bakalım o zaman o personel topu topu bir saat sürecek bir direkt uçuşun valizlerini o uçağa koymayı ihmali edebilecek mi?..

Adam misal iki günlüğüne tatile gidiyor..

Bu tatili valizsiz, üstsüz başsız, ayakkabısız, fanilasız, külotsuz geçirmek zorunda kalacak...

Ya da iş için gitmiş, katılacağı konferansta, yapacağı toplantıda giyeceği kıyafeti yok...

Bu kadar kolay değil bu iş...

Bu kadar kolay hiçe sayılmamalı insan...

Hele eşek yüküyle para verilen uçak yolculuklarında...

Bir tazmin etmeye kalksın bakalım maddi manevi hasarını millet?..

Acaba hava yolu şirketleri bu kadar kolay valiz kaybına tahammül edebilecekler mi?..

DİĞER YENİ YAZILAR