Bu ordu darbe yapmayacak!

Haberin Devamı

Dün Maslak’taki Harp Okulu’nda demokrasi buram buram hissediliyordu...

Ben 28 Şubat toplantılarında da bulunmuştum orada...

O günle bugün arasında komutanların tavrında bile bir fark vardı...

Daha iyi ağırlamadan söz etmiyorum, daha fazla hoşgörünün ve gülümsemenin varlığından söz ediyorum...

İlker Başbuğ çok okuyan, Batılı değerler bütününü benimsemiş bir komutan...

Sürekli laik demokrasiye vurgu yapması bunun işareti...

Konuşmasında referans yaptığı 16 siyaset bilimci, düşün ve devlet adamının hep Batı’dan ve Türkiye’den seçmesi bir tesadüf değil...

Obama’dan Montesquieu’ye, Charles-Louis De Secondat’dan Max Weber’e kadar hep “Ben Batılı değerlerin, laik demokratik cumhuriyetin, Atatürk’ün önderliğini benimsemiş ordunun komutanıyım” mesajıydı...


***



Obama’nın Anatkabir’i ziyareti, Atatürk’e atıfta bulunarak “Kürt kökenlilerden, Zazalardan, çeşitli etnisitelerden, kültürlerden Türkiyeli halkın Türklüğü bir üst kimlik olarak oluşturduğu” nu söylemesi, Anayasal vatandaşlığa çok yakın, çağdaş bir ulus devlet anlayışının göstergesiydi...

PKK’ya sevgi göstermesi beklenemezdi elbette bir Genelkurmay Başkanı’nın...

Ancak “neden teröre sürüklendiği, Şeyh Sait isyanının nedenleri” gibi konulardaki açılımları, göz boyamaca gibi adlandırılsa da saşan bir asker ve “komutan” için “demokratik” ti...


***



Hep yasalardan, hep hukuktan ve hep demokrasiden söz etti, onlara refarans gösterdi...

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u dinlerken şöyle düşündüm:

Bu ülkenin bazı sivilleri boşuna Başbuğ gibi komutanlardan, “maceracı ve darbeleri çağrıştıracak hareketler” falan beklesinler...

Böyle bir şey olmaz...

Başbuğ, Avrupa Birliği’nden hiç söz etmedi...

Çünkü bugüne kadar söz eden komutanlar Avrupa Birliği ile Sevr’i bir arada anıyorlar...

Avrupa Birliği’nden söz etmemesi bilinçli bir tercih, buna karşın Obama’yı ve onun Amerikalılık anlayışına referans yapması “Ben Batı’nın bir parçasıyım” mesajı...

Böylece 2003’lü yıllarda ordunun bir kısmında baş gösteren Avrasyacı eğilimler, Rusya ve Şangay Beşlisi üzerinden kurulmaya çalışılan düşünsel ittifakların sonuna gelindiği görülüyor...

Obama’nın demokratik açılımlarını, Avrupa Birliği’nin demokrasi, laiklik ve insan hakları standartlarını benimseyen bir Türkiye’yi Genelkurmay Başkanı’nın ağzından duymak mutluluk verici...


***



Asker, çok kişinin tahmin edemeyeceği açılımları yapıyor, yeni duruma ve dünyaya kendi içinde müthiş bir uyum sağlıyor...

Cemaatlerle ilgili düşünceleri de demokrasinin bireyselliği kapsamında gayet pozitivist ve akılcı bir yaklaşım...

Cemaatler Türkiye’nin Avrupalılaşması sürecinde söyledikleri gibi kendi içlerinde demokratikleşirlerse, birey öne çıkarsa bundan yine Türkiye’nin demokrasisi kazanır...


***



İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı olduğu gün, “kendisinden isteklerim ve beklentilerim” yollu bir yazı yazmıştım...

Dün bu yazının hemen hepsinin altının doldurulduğunu gördüm...

Mutlu oldum...

Kendi adıma teşekkür ederim...


***




KALEMİNDEN KAN DAMLAYAN YAZARLAR ORADAYDILAR!..

Bazı gazeteciler konuşma sonrası öğle yemeğinde yemekte söyledikleri gibi uzun bulmuş olabilirler Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasını...

Bazı akademisyenler ve entelektüeller, “fazla didaktik, öğretmeye hevesli, felsefi alıntısı bol” olarak adlandırabilirler konuşmayı...

Bazı arkadaşlar, “Genelkurmay Başkanları Batı’da ve gelişmiş demokrasilerde bu kadar çok politik konuda bu kadar çok fikir belirtiyorlar mı?..” diye radikal karşı çıkışlar gösterebilirler...

***


Hepsini yapsınlar, isterlerse de haklı olsunlar hiç fark etmez...

Dün benim gördüğüm Genelkurmay Başkanı’nın konuşması “Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en demokratik 1 numara konuşmasıydı...”

Ve bu kadardan ibaret değil...

Bu konuşma için her çeşit fikirden, düşünceden, yelpazeden yazar çizer davet edilmişti...

Hasan Cemal, Mehmet Altan, Şamil Tayyar, Mustafa Karaalioğlu, Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak, Ali Bayramoğlu... Bu isimler her türden eleştirinin en ağır fırça izlerini Genelkurmay’dan sakınmamış kalemler...

Bildiğim kadarıyla ama Ahmet Altan da davetliydi toplantıya ama kendi katılmadı...

Kardeşi ve fikirdaşı Mehmet Altan oradaydı çünkü...

***


Bir Genelkurmay Başkanı’nın bulunduğu kurumu ve içindeki generalleri en ağır eleştirebilen kalemleri “sakıncasız” sayarak, Harp Akademileri’ne davet etmesi çok başarılı bir hareket... Üstelik bir askerden beklenmeyecek ölçüde elastikiyeti barındırıyor...

Çünkü bu davetlilerle Genelkurmay Başkanı kendisine karşı ağır eleştirilere “hoşgörülü” olabildiği mesajı veriyor...

Darısı Başbakan’ın başına denmeli...

Tayyip Erdoğan da kendisine en muhalif kalemleri, davet etmeli, edebilmeli...

Üstelik Tayyip Erdoğan bir sivil politikacıdır...

İlker Başbuğ bir asker, bir bürokrat, bir komutan...


*****



RASİM’E YUMRUKLU SALDIRI...

Genç bir çocuk Rasim... Diline ve eline kolay hakim olamayan, analizleri “çok sert” dile getiren, karşısındakini sinirlendiren ve biraz da provokasyona getiren genç bir çocuk Rasim Kütahyalı...

Taraf gazetesinde Deniz Gezmiş için öyle bir yazı yazdı ki, üç koca yazı kesmedi ona cevap vermek için beni... Tempo dergisine röportaj da verdim 25 yıldır söylemekten imtina ettiğim şöyleri söyledim...

O kadar provoke etti beni yani Deniz Gezmiş’le ilgili...

***


Kurtlar Vadisi dizisiyle ilgili bir gün bir programa çağırmıştı arkadaşlar...

Çocuğu gördüm, ağır laflar ediyor ama içinde bir gram kötülük yok...

Sevimli, kalender ve sevecen...

Söylediklerine ne kadar karşı çıksanız da, onun insanlığına karşı çıkamıyorsunuz... Çok Farklı programında Ahmet Tulgar’la konuk kooridanasyonu sağlamaya ve editörlük yapmaya başladılar kendi işlerinin yanı sıra...

***


Ben ne Ahmet’in (Tulgar) ne de Rasim’in (Küthayalı) dışarıda yaptıkları işlere karışmıyorum...

Pazar günü akşam saatlerinde internet sitelerine bakıyordum ki birinde “Rasim’e saldırı” diye bir haber var...

Ulan nedir neyin nesidir derken görüyorum ki Alperen Ocakları’ndan bir genç Rasim’e yumrukla saldırmış bir program bitiminde...

Hemen bir şey yazmayayım dedim, çünkü olayın altında ne gibi bir provokasyon var bilmiyorum...

Benim bildiğim ya şahsi bir olay, ya da olayın altında başka şeyler var...

Çünkü Alperenler böyle bir dönemde kimseye kolay kolay saldırarak “saldırgan” duruman düşmek istemezler...

***


Her halükârda onlara merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun son görüşmede bana söylediklerini aktarayım:

“Bizim içimizden birilerini bulup oyun oynamaya kalkıyorlar... Hrant olayı böyle bir olaydı... O çocuğun provokatör olduğunu anlamıştım... Partiden uzaklaştırdım... Sonra ben bölgeden gidince yeniden partiye sızmış... Bizim gençleri kullanmaya çalışan derin güçler var...”

***


Yazıcıoğlu böyle söyledi ölmeden kısa bir süre önce...

Bir şey daha var...

Demokrasi tahammül edemeyeceğini düşündüğünüz şeylere tahammül edebilme sanatıdır...

Rasim Kütahyalı’nın bir sürü görüşü için ölümüne tartışırım...

Ama onun benim hiç katılmadığım o görüşlerini savunabilmesi için kendimi önünde siper ederim...

Demokrasi ve demokratlık böyle bir şey işte...

Demokrasi ışığıyla aydınlanmak isteyenler ne dediğimi anlayacaklar, ama karanlık odaklar, kirli planların içinden rant elde etmeye çalışan kirli karakterler bundan çok rahatsız olacaklar...

Rahatsız olsunlar varsınlar...

Demokrasi de onların kirli oyunlarından rahatsız...



DİĞER YENİ YAZILAR