Bir kadın paraya, çocuğuna ve kadınlığına yönelik zaaflar taşır...

Haberin Devamı

Hikâye yeterli değil

diyorlardı...

Oysa hikâye “bu toprağın insanları için yeterince dramatik, ayakları yere basan ve sağlam bir öykü...”

Bu işlerin profesyoneli olan yakınım, Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü alan film için, “Genelde En İyi Yönetmen’i olan film, En İyi Film ödülünü de alır... İşin doğası bu... Yönetmen en iyiyse filmin de en iyi olması kuvvetle muhtemeldir...”

Oysa Üç Maymun filmi en iyi yönetmenin en iyi filmi yapamayabileceğini gösteren eşsiz bir örnek olarak sinema okullarında gösterilmeli...

Nuri Bilge Ceylan öncelikle çok iyi bir fotoğrafçı, mükemmel bir görüntü yönetmeni...

İki mükemmelden çok da iyi bir yönetmen çıkıyor...

Ama bu tablodan en iyi film çıkmıyor...

***


Şöyle ki:

1) Nuri Bilge Ceylan’a insan olarak sözüm yok...

İsmi gibi gayet bilge bir adam...

“Yalnız ve güzel ülkem Türkiye’ye” diye ithaf ettiği ödülün konuşması, bilgeliği sadelikte arayan, zırtapozluk yapmayan, cins cins laflar edip şımarıklığa paye vermeyen, tevekkül dolu bir konuşmaydı...

2) Ancak 110 dakikalık filmin, hiç abartmıyorum 30 dakikasını kessen, öyküden yana hiçbir eksiklik hissetmiyorsa insan, Nuri arkadaşımın oturup bir düşünmesi lazım... “Fotoğraf çekmiyorum, film yapıyorum” diyerek kendi kendini çimdiklemesi gerek...

3) Gerçek şu ki, o kadar güzel görüntüler yakalıyor, o kadar ince eliyor sık dokuyor, mükemmel ve denenmemiş kamera açıları yakalıyor ki, bunları kendisine yönelik bir huşu içinde seyretmekten, kesmeye kırpmaya kıyamıyor Ceylan kardeşim...

4) Yavuz Bingöl kocayı, Hatice Aslan eşini oynuyor...

Karı koca ve 18 yaşlarında bir gençten oluşan ailenin şiddetle paraya ihtiyacı var...

Doyumsuz, hırslı ve karaktersizliğe yatkın bir adamın tuzağına düşecekler...

Bir kadın, paraya, çocuğuna ve kadınlığına yönelik zaaflar taşır...

Gerçek şu ki, kadının yumuşak karnı buralarda dolaşır...

5) O zaaflardan yararlanan bir karaktersiz ihtiras, altüst olan bir hayat ve bir kadın zaafının binlerce bedelle ödendiği birçok hayat...

6) Böylesi güçlü bir hikâye, bu kadar az replikle, bunaltan dondurulmuş karelerle, görüntülerin mükemmelliğine yeter dedirtecek tempo düşüklüğüyle izlenmemeliydi...

***


7) Nuri Bilge Ceylan çok iyi bir görüntü yönetmeni olduğunu dosta düşmana, Sean Penn’e, Natalie Portman’a binlerce kez ispatlıyor...

8) Bu hikâyenin, taze ve dinamik repliklerle takviyeli, temposu çok daha kuvvetli bir film olarak en iyi film ödülünü almasını çok arzulardım...

Oyuncular bunu haketmişler...

Olmadı...

En İyi Yönetmen’de kaldı...

Üç Maymun’u izleyeyin diyeceğim, ama sıkılırsanız müsebbibi ben olmam...

*****


ŞİMDİ SOLU ANLIYOR MUSUNUZ ZİBİDİLER?..

Şu milyarlarca dolar paranın, küresel fonların dünyanın ne idüğü belirsiz yerlerinde, shopping hall’lar biçiminde betona yatırıp tuzla buz olduğu, kendini bilmez birkaç bin yuppie kılıklı şımarık zibidinin elinde, sihirli formül niyetine kapitalizmin rezil olduğu bu kriz sonrası ne düşünüyorsunuz acaba?..

Kapitalist borsaların poff diye kıç üstüne oturttuğu zibidilere, ellerinde pürolarla onlardan mucizevi formüller bekleyen sırtı, ensesi ve derisi kalın kalantorlara, onların ideoloğu konumunda bulunan Marksizm’den dönek, kişilik ishali olmuş, sınırsız liberallikte bir halt bulmuş zevzeklere belirtmeliyim ki:

1) Kriz kötü oldu, ama oh ne iyi oldu da, bu dünya siz zibidilere kalmadı...

2) Şimdi anladınız mı, milyarlarca doları ve fonu, kafanıza göre, ne idüğü belirsiz fizibilite raporlarınız niyetine oraya buraya anlamsızca, mantıksızca, hava basarak, çarçur ederek, liberallik taslayarak yediğiniz haltların ne anlama geldiğini?..

3) Madem sınırsız liberalsiniz, niye Bush efendinin elini öpmektesiniz, ne olur müdahale diye diye?..

4) “Birey en büyüktür, kararlar özgürdür, piyasaya müdahale eskimiştir” diye fetva veren siz zibidiler değil misiniz, bu müthiş felsefenin ideologluğuna soyunan, “sosyal”le başlayan her kelimeden nefret eden...

5) Şimdi niye piyasalara devlet müdahalesini arzulamaktasınız, mevduata garanti diye ağlamaktasınız, ben ettim sen etme diye hükümetlere yalvarmaktasınız?..

6) Sınırsız liberalizm iyiydi ya hani...

Marks efendi zibidiydi ya vaki...

7) Zavallı “sol”cular, geçmişte takılıp kalmamışlar mıydı hani?..

Onlar değil miydi, hasta muamelesi çektiğiniz, vah vah deyip iç geçirdiğiniz, elektrik vermişlerdi şoktan muzdarip garip diye ince ince dalga geçtiğiniz?..

İyi oldu sizlere...

Poff yetmez, lök diye oturunuz kıçlarınızın üzerine!!!

****


CAN DÜNDAR’A...

Gala davetiyesi gelmiş ama ben göremedim ve fakat zaten o gün gelemeyecektim...

Her belgeseli olduğu gibi, Mustafa belgeselini de oya gibi işlediğini bilmekteyim...

Bir ufak kuşkum var ki filmi görmeden sana söylemeliyim...

Bu soru aynı zamanda filme gitmeye hazırlanan her insanın merak edeceği bir sorudur...

1) Kesinlikle aynı düşünüyoruz, insanlar putlaştırılmamalı, insanî özellikleri, zaafları ortaya konmalı...

2) İnsanlar etten kemikten insan gibi algılanmalı, yalnızlıkları, korkuları, içtikleri rakıları, kırdıkları potları da milyonlarla paylaşılmalı...

3) Devir öyle bir devir, hayat ve insanlar artık şeffaftır...

***


4) Ve fakat içimi fena halde kaşıyan bir korkum, bir ürpertim var...

5) İnsanî zaaflar ya da özelde gizli kalmış hayatlar ortaya çıktığında, bütün bir hayatı etkisi altına alırlar...

6) Bir gün birisi Can Dündar’ın belgeselini yapacak olsa, sen hangi yaptıklarının senin isminin haksız yere önüne geçmesini istemiyorsan, sen de bir başkasının belgeselini yaparken, bazı özel ayrıntıları o kişinin özelliklerinin önüne geçirmeyeceksin...

***


Anlatabildim mi bilmem?..

Çok yakında ne anlatmaya çalıştığımı sanırım anlatabileceğim...

DİĞER YENİ YAZILAR