Orhan Pamuk, Yaşar Kemal hakkında niye konuşmuyor?..

Haberin Devamı

Artık bu sır değil...

Onun için saklamanın, üstünü örtmenin, yokmuş farzetmenin ya da onlar üzerinden taşeronları kapıştırmanın âlemi yok...

Yandan yandan yengeç usulü veya üstü örtülü “anlayana” misali gitmenin alemi yok...

Sabah’taki röportajda Şirin Sever yandan yandan sormuş:

- Yaşar Kemal “Benim gibi komüniste Nobel vermezler” açıklaması yaptı geçenlerde... Ne diyorsunuz?..

Esasen ben Şirin’i tanırım...

Soruyu hiç yandan yandan sormaz...

Kafadan sorar...

İstediği gibi manşetlik cevap vermezseniz de küser...

Eminim Orhan Pamuk’a da aynı şeyi yaptı...

En sonunda Orhan Pamuk’un ağzından şu kadarını aldı:

“Yaşar Kemal abimizdir... Saygımız vardır... O kadar... Bu konuda başka yorum yapmam...”

Orhan “Yorum yapmam” diye öyle bir cevap vermiş ki, zaten bundan açık yorum olmaz...

Nobel’e yıllardır aday olan Yaşar Kemal’in, “Nobel alan ilk Türkiyeli yazar” olma hakkını kendinde gördüğü bir sır değil...

Yıllar önce eşi Tilda’nın mükemmel çevirileri ve çevresi Yaşar Kemal’i uluslararası arenaya taşıyordu... O yıllarda genç bir yazar olan Orhan Pamuk’a Tilda’nın çok yardımcı olduğu söylenir...

Sonraları Pamuk’a çok yardımcı olacak uluslararası yayıncılar ve lobilerle ilk bağlantıların Tilda’nın etkisi ve gücüyle yapıldığı anlatılır...

Gün geldi Tilda’nın bağlantılarıyla genişlemeye başlayan dar patika yol, eşi Yaşar Kemal’i değil, genç Orhan Pamuk’u Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yaptı...

***

Yaşar Kemal’in “Benim gibi bir komüniste Nobel vermezler” açıklamasına ise şunları söylemek mümkün:

1) Yaşar Kemal’le, Orhan Pamuk arasında bu görünmeyen Nobel tartışması ilânihâye bitmez...

2) Yaşar Kemal komünist olduğu için kendisine Nobel verilmediğini söyler...

Orhan Pamuk, bu tartışmaya girmeyecek kadar akıllıdır...

3) Arada çok sinirlendiğinde ya da zorlandığında, “Abimizdir... Saygıda kusur etmem... Yorum da yapmam...” diyerek üstü kapalı “Boş konuşuyor, Yaşar Kemal” demeye getirir...

“Yorum yapmam” yorumun daniskasıdır ve “İşine baksın” lafının Orhan’casıdır...

4) Bu yazı çıktıktan sonra, bu haliyle iki taraf için de sorun yaratmaz...

Ama gazeteciler bu yazıdan başlayarak olayı fişteklemeye başlarlarsa, iki taraf da beni yalanlayacaktır...

“Ne alakası var... Biz abi kardeşiz... Nobel’in bu topraklara verilmiş olmasından gururluyuz...” diyeceklerdir...

5) Önemi yok ve desinler...

Ben zaten tarihe kayıt olsun diye yazıyorum bu yazıyı...

6) Gerçek neden, Orhan Pamuk’un yazı ve söylemlerinin Yaşar Kemal’e oranla daha “in” bir muhalefet çizgisinde olmasıdır...

Orhan Pamuk uluslararası dalganın muhalefet çizgisini daha bir yakalamış, “Kürt ve Ermeni meselelerine” etnisite, azınlık ve şiddet üzerinden daha güçlü referanslar yapmış ve uluslararası destek almıştır...

Yaşar Kemal “Kürt meselesine” bir etnisiteden ziyade bir feodalite, zulüm ve rejim meselesi olarak bakmıştır...

Bu aralar rejimlerden ziyade etnisiteler revaçtadır...

7) Esasen her ikisi de Nobel alabilecek düzeyde yazarlardır...

Arada bu ince fark, İnce Memed’i burun farkıyla geride bırakmıştır...

Hepsi bu kadar!..

*****


ERKEN SEVİŞMELER KADINI UCUZLATIR MI?..

Dünyanın sayılı çekici ve güzel kadınlarından olan Carla Bruni, Fransa Cumhurbaşkanı olan eşi Sarkozy’e nasıl âşık olduğunu Vanity Fair dergisinin eylül ayında çıkan sayısında anlatıyor...

Élysée Sarayı’nın tepesinde kırmızı bir elbiseyle dergiye poz veren Carla Bruni Sarkozy’yi görür görmez âşık olmasını şöyle aktarıyor:

“Akşam yemeği için gittiğim restoranda tesadüfen tanıştık... Bir anda kendimi onun solunda otururken buldum... Onu sadece televizyonlarda ve gazetelerde görmüştüm... Seçimlerde onu desteklemiyordum bile... Görür görmez, gençliğine, fiziksel çekiciliğine ve enerjisine âşık oldum... Tanışır tanışmaz tam 4 saat hiç susmadan konuştuk...”

***

Aşk böyle bir şey işte...

Hayatı delice, maceradan ve riskten korkmadan yaşayan, insanlar “aşkın geldiğini hissediyorlar ve kendilerini hiç kısıtlamadan gaza basıyorlar...”

Bir Formula yarışçısının pistte sınır tanımaması gibi...

Gecenin sonunda Sarkozy Carla Bruni’yi eve bırakıyor...

Bruni de ona araması için telefon numarasını veriyor...

Eve girer girmez kendilerini tanıştıran arkadaşını arayan Bruni “Sen bana ne yaptın, beni ne için tanıştırdın” diyor “Üstelik hâlâ aramadı beni...” diye serzenişte bulunuyor...

Oysa ikilinin ayrılmasının üzerinden sadece beş dakika geçmiştir...

***

Gece geç saatlerde Sarkozy Carla’yı arıyor...

Öğle yemeğine davete ediyor ve o öğle yemeyi ilişkilerinin başlangıcı oluyor...

Carla Bruni’nin yaşadıkları “Aman ilişkiye hemen girmeyeyim... Karşımdaki erkek beni ucuz zannetmesin...” diye düşünen kadınlara derslerle dolu...

Şöyle ki:

1) Adamın aklını başından alıyorsunuz, ikinci kez beraber olduğunuzda ilişkiye girmenizde hiçbir sakınca yok...

Bkz: Carla Bruni’nin yaşadıkları...

Kadın koskoca Fransa Cumhurbaşkanı’nı ikinci buluşmada beraber olduğu halde evliliğe kadar götürebildi...

2) Erkek için bir kadınla ne zaman seviştiğinin çok fazla bir önemi yoktur...

Kadınla hangi duygularla seviştiği önemlidir...

Bir erkek bir kadınla çok kısa bir süre sonra da aklı başından gitmiş, sırılsıklam âşık biçimde sevişebilir... Bu tamamen kadına bağlıdır...

3) Kadın erkeğin aklını başından almıyorsa, fazla bekletmek adamı çıldırtmaya yarar ama bu çıldırtma her zaman tahrik olma anlamına gelmez...

Kısa zamanda büyük aşklar başlayabileceği gibi, bekleye bekleye aşk hiç başlamayadabilir...

Ucuz kadın gibi görünmezsiniz ama bu kez de sorunlu kadın olarak görünürsünüz...

***

4) Tüm bunlar hemen ilişkiye girin anlamına gelmediği gibi kısa zamanda ilişki yaşamayın anlamına da gelmiyor...

Siz erkeğin aklını başından almaya bakın...

Aldıktan sonrası kolay...

Aklı başından gitmiş bir erkek ucuz veya pahalı türden anlamsız meşgaleler edinmez...

5) Son olarak Carla Bruni türü kadın olacağım derken, şirazeyi kaçırmamaya dikkat edin, öyle her erkeğe Sakrozy muamelesi çekilmez...

DİĞER YENİ YAZILAR