Kocasının spermini isteyen kadın...

Haberin Devamı

Yasalar ne der bilmem, ama hukuk kocasının spermini talep eden kadınının hakkını teslim edecektir...

Çünkü hukuk yasaların da ötesinde, insan haklarını, adil uygulamayı, eşitliği, sonuçta insanlığın temel ilkelerini belirler...

Düşünebiliyor musunuz yaşanan dramı?..

Gencecik bir kadın 2 aylık hamileyken bir gece yarısı 26 yaşındaki kocasının, bir hiç uğruna, alkollü şampiyonluk kutlamalarında birisini dükkâna almadı diye öldürüldüğünü öğreniyor...

Şoka giriyor...

Genç kadın, iki buçuk yıldır evli olduğu kocasıyla, “doğal yolla çocukları olmadığı için tüp bebek yöntemiyle” hamiledir o sırada...

Haberin şokuyla, üzüntüden kocasının ardından bebeğini de kaybediyor...

***


Bir gecede genç kadın hem kocasını hem de kocasını ölümsüzleştirdiği bebeğini kaybediyor ve hemen, tüp bebek yöntemiyle yeniden hamile kalabilmek için kocasının spermini talep ediyor...

Çünkü ölümden sonra ilk 24 saat içinde erkeğin spermlerini almak ve yeniden tüp bebek yöntemini denemek mümkün...

Doktor genç kadına ölen kocasının spermini sıcağı sıcağına vermeyerek, “kocasından çocuk yapma şansını” da ortadan kaldırıyor...

***


Bunu savunanlar, “tüp bebek yönteminin iki kişinin ortak rızasıyla alındığını” koca öldüğü için bunun mümkün olmadığını savunuyorlar...

Tam anlamıyla hukuka karşı hile var burada...

Aynur Akın’ın insan hakları açısından, anne hakları açısından, hukuk açısından, insanlık açısından ve canlıların soyunu devam ettirme güdüsü açısından hangi açıdan bakarsanız bakın, “kocasının spermini alma hakkı vardır...”

Genç kadının kocasının bu konuda rızasının olmadığını söylemek hukuk etiğini hiçe saymaktır...

***


1) Aynur Akın ve Necmi Akın, 2.5 ay önce ortak rızalarıyla tüp bebek sahibi olmaya karar vermişlerdir...

2) Geçen bu süre zarfında çocuğu doğurmaktan vazgeçmeleri mümkün değildir, çünkü kürtaj yaptırmak gibi bir eylem olmamıştır...

3) Necmi Akın’ın bebeği, onun ölümü nedeniyle yaşanan ani şokla meydana gelmiştir... Bu durumda annenin kararı belirleyicidir...

4) Anne isterse kaderine razı olabilir ve her şeyi unutmaya çalışarak yeni bir hayat kurabilir...

Ancak eğer, kocasının ortak aldıkları ve uyguladıkları karar çerçevesinde bebeğini doğurmak istiyorsa, buna kimse mani olmamalıdır...

5) Bir annenin, öldürülen kocasının anısını ölümsüzleştirmek istemesi doğaldır ve kocanın isteklerine aykırı olmadıkça hakkıdır...

6) Doktorlar kocasının spermini vermeyerek bir anneyi üçüncü kez “ölüm olayıyla” karşı karşıya bırakmışlardır...

Çünkü 24 saat bitmeden üçüncü bebeğin yaşama şansı pratik olarak vardı...

***


Bu kararı veren doktorların Denzel Washington’un ünlü Dejavu filminden muhtemelen hiç haberleri yoktur...

2006 yılı yapımı ünlü Amerikan filminde, Denzel Washington “yeni geliştirilmiş bir teknik sayesinde zamanda 4.5 gün geriye giderek bir kadının hayatını kurtarması” anlatılır...

Burada Denzel Washington’un filmindeki gibi geriye gitmeye gerek de yoktu...

24 saat içinde, Aynur Akın kocasından sperm alarak, kocasının ani ölümü nedeniyle kaybettiği bebeğin yerine yeni bir bebek sahibi olabilirdi...

Kocasını yaşatabilir, ölümsüzleştirirdi...

Kocasının, annenin hakkı, hayat hakkı etik olarak yok edilmiştir...

Hipokrat yeminini bilmem...

İnsanlık, annelik ve babalık değerleri rezil edilmiştir...

******


DENİZ GEZMİŞ’İ VE CHE’Yİ ÖLDÜREN “AHLAK”SIZ DURUM...

Ne acı bir şey... İnandığınız şeyler uğruna gencecik yaşınızda hayatınızı yani en önemli şeyinizi vereceksiniz ve sanki verdiğiniz o hayat sizin hayatınız değilmişcesine, yıllar sonra, birileri çıkacak, sizi tahrif ederek “sizden başka bir kimlik yaratarak” üzerinizden nasiplenecek...

Maalesef, Küba’nın devrimci gerilla önderi Che Guevara ve Türkiye’nin devrimci gençlik lideri Deniz Gezmiş, ömür boyu karşı oldukları bir kapitalizmin bir metaı haline dönüştürülerek, kapitalizmin ikonu olarak, hayat boyu mücadele ettikleri insan tiplerine para kazandırma aracı haline getirilmektedir...

Önceki gece Cannes Film Festivali’nin ödülleri verilirken, kanım dondu...

Benicio Del Toro, isimli yakışıklı aktör, ödülü almaya bir gelişi var ki, havasından yanına yaklaşılmıyor...

Salon alkıştan yıkılıyor...

Neden?..

Çünkü Che Guevara bugünlerde dünya modası yeni ikon...

Sean Penn dışında hayatlarında Che’nin ne hayatıyla, ne mücadele ettiği sınıflarla, ne hayat görüşü, felsefesi ne de mücadelesiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan şık hanımlar ve beyler Che’yi ve oynayan aktörü alkışlıyorlar...

***


Sözüm ona “duyarlı ve etik insan” portresi çizecekler Che’yi Fransa’nın güney sahilinde Akdeniz esintisinde kırmızı halıların üzerinde şampanya eşliğinde alkışlayarak...

Hadi böyle yapıyorlar, bari iki kelam laf ediyorlar mı Che Guevara ve onun mücadelesi hakkında...

Hayır...

Benicio Del Toro denilen, Che’ye sadece fiziksel olarak benzeyen yakışıklı çocuk, “jüriye” teşekkür ediyor ilk olarak ödülü alırken...

Önce oynadığın ve sana bu kadar para, pul ve şöhret kazandıran adamı bir anlat, felsefesini, mücadelesini, ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını, niye öldüğünü...

Asgari saygı ve ahlak bunu gerektirir.

***


Amaç Che falan değil...

Amaç Che’nin üzerinden prim yapmak, şan şöhret para kazanmak, festivalin havasına hava katmak...

Bunları yaparken Che’yi gerçek ruhundan, fikirlerinden ve kimliğinden kopartıp, bir kapitalist ikon haline getirmek...

Tıpkı Deniz Gezmiş’e geçenlerde yaptıkları gibi...

22 yaşında bir genç devrimci, ipe gitmiş...

Hani insan utanır, genç adamın hayatını dizi yapıyorsanız, ölüme giderken ettiği lafları yayınlarsınız...

Çünkü o laflar, filmini yaptığınız adamı ölüme götüren felsefenin sözleridir, özetidir...

Deniz Gezmiş’in o sözlerinden nefret edebilirsiniz...

Ama Deniz Gezmiş’in hayatını yaparken, o genç fidanın, hayatını ortaya koyduğu ve özetlediği son sözlerini görmezden gelemezsiniz...

Nihat Behram’ın dediği gibi, “İdam sehpasında bile insanların son söz hakkı varken, o insanların anıldığı bir dizide son söz hakkı olmaması ne acı...

Darağacında öldürülen insanların hayatlarının en anlamlı özeti son sözleridir... Bırakın devrimci ahlakı, bunun hangi ahlak anlayışıyla açıklaması var?..”

***


Ahlak anlayışıyla ilgisi yok...

Felsefi anlamda “ahlak”sız bir anlayıştır o...

Ne acı ki, geçmişin devrimci mitleri bugünün kapitalist birer “metaı” haline dönüştürülmektedir...

En azından iki cümlesini söyleyeyim Deniz Gezmiş’in darağacına giderken hayatını özetleyen sözlerinin:

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye... Yaşasın işçiler köylüler... Kahrolsun emperyalizm...”

Devrimcilerin son sözleri, onları sonradan “ahlak”sız bir anlayışla kullanan taşeronlara cevap niteliğindedir.



DİĞER YENİ YAZILAR