Din tek yollar çok

Hz. Peygamber hayattayken sahabeler arasında herhangi bir ihtilaf yoktu. Anlaşılmayan bir mesele çıkarsa Hz. Peygamber’e sorarlar, o da açıklardı. Sahabe ve tabiin devirlerinde de bir mesele çıkarsa hemen aralarından en güvenilir olanlara müracaat olunur, hükmü alınır, ihtilafın çıkmasına fırsat verilmezdi. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden itibaren ortaya çıkan ihtilaflar siyasi mahiyette olup bunlardan dini kisveye bürünenler mezheplere dönüşebilmiştir. Çıkan iç savaşlarda Hz. Ali’nin yanında yer alan sahabe ve tabiine Şia=Taraftarlar denilmişti. Hz. Ali’nin yanında olduğu halde savaşı hakem yoluyla bitirmek kabul edilince itiraz edip ayrılanlara Hariciler, Hz. Osman’a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba denildi. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba ismi tamamen silinip gitmiştir. Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra bazı mezhepler kalıcı olmuşlardır.

‘O zaman aklımı kullanırım’

İslam birliğini parçalayıcı nitelikteki inanç ayrılıklarının haram olduğuna delalet eden ayetler çoktur: “Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılıp parçalanmayın, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf ederek dağılıp parçalananlar gibi olmayın” (3 Ali İmran: 103,105. ayetler). “Allah onların gönüllerini iman ve sevgiyle birleştirendir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi harcamış olsaydın yine onların gönüllerini bu derece kaynaştıramazdın” (8 Enfal: 63. ayet). Amelî hükümdeki ihtilaflar böylece zaman ve mekânlara göre ümmete geniş imkânlar sağlanmış olacağı için rahmet sayılmıştır. Hz. Peygamber, Muaz İbn Cebel isimli sahabeyi Yemen’e vali olarak gönderirken onu sorguya çekmiş, “Neyle hükmedeceksin?” demişti. O, “Allah’ın kitabıyla” deyince, “Onda bulamazsan” diye sorguya devam etmiş, “Resulullah’ın sünnetiyle hükmederim” demişti. “Bunların her ikisinde de bulamazsan ne yaparsın?” diye sorunca ise “O zaman reyimle içtihat ederim, aklımı kullanırım” diye cevap vermişti. Hz. Peygamber bu cevaptan memnun kalarak, “Resulünün elçisini, Resulünün razı olacağı bir şeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” demişti. Fakih sahabeler Muaz b. Cebel’in yolunu takip ettiler.

Haberin Devamı

‘Bunları akıl sahipleri anlar’

Haberin Devamı

Mezhep sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, “Biz bir mezhep kuruyoruz, bize uyunuz” diye halkı görüşlerine uymaya çağırmazlardı. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezhep kurmaya yeltenmemişlerdi. Peygamberimiz, müçtehidin içtihadında isabet ederse iki sevap, iyi niyetle Allah rızası için yaptığı içtihadında hata ederse bir sevap alacağını söylemiştir. Bu sebepledir ki, içtihat ve içtihada bağlı çalışmalarla bu yolda öğrenci yetiştirmek bir sevap işi olmuştur. Mezhep, ayrılıkçılığa sebep olmadığı sürece dine aykırı bir faaliyet olarak algılanmamıştır, algılanmamalıdır. Ayetlerin sonunda geçen “Bunları ancak akıl sahipleri anlar” bildirilerine, akıl sahipleri arasında bir yardımlaşma olarak bakılabilir kanaatindeyim.

DİĞER YENİ YAZILAR