Harcanmış bir yıldızlar geçidi

Will Smith, Edward Norton, Kate Winslet, Helen Mirren, Michael Pena, Keira Knightley, Naomie Harris ve Jacob Latimore... Oynadıkları yapımlar efsaneler arasında yerini almış, birçoğu Oscar ödüllü ya da adaylığı kazanmış neredeyse bir deste isim ‘Collateral Beauty’ (Gizli Güzellik) filminde bir araya geldi. Kalp atışlarımızın dışarıdan duyulmasına neden olan film, tiyatral oyunculuklar, alt metni doldurulamayan konular nedeniyle maalesef beklenen etkiyi yaratamıyor.

Howard (Will Smith), New York’ta büyük bir reklam şirketinin sahibi. Aynı zamanda yakın arkadaşı olan Whit (Edward Norton), Claire (Kate Winslet) ve Simon (Michael Pena) ile birlikte şirketi büyüttükçe büyütmüş. Ancak, hem işinde hem evinde mutlu bir yaşam süren bu adam, henüz 6 yaşındaki biricik kızını bir hastalık sonucu kaybedince hayata küsüyor. İşe gitmiyor, uyumuyor, yemiyor ve içmiyor... Eşiyle ayrılıyor. Her şeyin bir anda ters yüz olduğu hayatında ‘Ölüm’, ‘Zaman’ ve ‘Sevgi’ kavramlarına olan nefretini mektuplara döküyor. Bu mektupları posta kutusuna atmayı da ihmal etmiyor. Gününün bir kısmını köpek parkında köpekleriyle oynayan aileleri izleyerek geçiriyor.

Haberin Devamı

Ölüm, zaman ve sevgi ile yüzleşme

Gün geliyor şirket işleri kötüleşmeye başlıyor ve ciddi kararlar almak gerekiyor. Howard ile bu konuyu konuşamayan arkadaşları oldukça iğrenç bir karar alıyorlar. Howard’ın mektup yazdığı ölüm, zaman ve sevgi kavramlarını birer oyuncu ile anlaşarak karşısına çıkartıp konuşturuyorlar. “Sen bana mektup yazmışsın, al geldim işte bunları yüzüme söyle” diyen ve kendini ‘Ölüm’ olarak tanıtan birini düşünün. Ya da ağlamaklı bir şekilde gelip “Benden vazgeçme, ben her şeydeyim” diyen ‘Sevgi’ ve “Size sunduğum fırsatları görmüyorsunuz” diyen bir ‘Zaman’... Tabii ki amaç, Howard’ın akıl sağlığını kaybettiğini kanıtlamak ve yetki kararını kendi ellerine geçirip şirketi istedikleri gibi yönetmek. O kadar umutluydum ki... Ölüm, sevgi ve zaman kavramları ile Howard arasında geçecek konuşmaları, çatışmaları büyük bir sabırsızlıkla bekliyordum. Fakat birkaç cümleden öte gitmeyen, gayet “Siz kötüsünüz! Beni değil, ufacık kızımı aldınız” konusundan pek çıkmayan konuşmalar yapılması şaşırttı haliyle. Yer yer Howard’ın konuşmadan haklı çıktığı anlar bile oldu. Bu olay sadece bir grup çocuğunu kaybeden insan ve bu grubun başındaki Madaleine (Naomi Harris) ile yavaş yavaş konuşmaya başlamasını sağladı.

Haberin Devamı

Ölüm, zaman ve sevginin vücut bulması film boyunca Howard’dan çok onları tutan arkadaşlarının hayatına etki ediyor. O da çok büyük bir şekilde değil.

Müziklerin etkisi

Böylesine önemli isimler böylesine ilginç bir konu etrafında birleşince beklenti düzeyi zirveyi zorluyor. Ne yazık ki bu beklenti orta düzeyde bile karşılanamayınca da büyük hayal kırıklığına dönüşüyor. Çünkü bu dev isimlerin aslında öyle çok da etkileyici bir rolleri yok. Önemli birkaç sahnede de ezbere replik okuyor halleri tüm inandırıcılığı öldürüyor. (Örneğin Kate Winslet ve Edward Norton gibi iki ustanın sohbet ettiği filmin başlarındaki bir sahne...) Diğer yandan Will Smith filmin en başarılı ismi... Sırf onun ağlamasını görüp gözlerimden akan yaşlara engel olamadım.

Haberin Devamı

‘Şeytan Marka Giyer’ filminin de yönetmeni olan David Frankel’in yakın plan çekimleri sıcaklığı verse de beni sanırım filme bağlayan en büyük şey müziklerdi. ‘Life of Pi’ filminden hatırlayacağımız Oscar ödüllü müzisyen Mychael Danna’nın imzası olan müzikler, filmin etkili bir şekilde akışını sağlıyor.

Aamir Khan ve ‘Dangal’

Başarılı yapımları ve oyunculuğu Bollywood sınırlarını aşan Aamir Khan’ın son filmi ‘Dangal’ bu hafta ABD, İngiltere, Hindistan ve Hollanda’da vizyona giriyor. Türkiye’de de aylardır merakla bu filmi bekleyen büyük bir hayran kitlesi var. Filmin süresinin 2 saat 41 dakika olması bizim sinema salonlarının planlarına pek uymasa da bence bu konuda bir şeyler yapılabilir. Az sayıda da olsa, film seyirciyle buluşturulabilir. Sabırsızlıkla bu konuda olumlu haberler duymayı bekliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR