Gazete Vatan Logo

Paris'e dönüş...

Türkiye’ye çok sık gidip gelen bir Parisli olarak tanımlayabilirim kendimi. 45 yıldır bu kentte yaşıyorum. 13 Kasım İstanbul'daydım...

Paris'e dönüş...

Nedim Gürsel / KONUK YAZAR

Işıklar kenti Paris’e 16 Kasım pazartesi döndüm. Döner dönmez de hiç alışık olmadığım bir manzarayla karşılaştım. Charles de Gaulle Havaalanı Fransız bayrağının renkleriyle aydınlatılmıştı. Türk Hava Yolları yolcularına uygulanan özel ve sıkı pasaport kontrolünde her zamanki gibi iki değil dört polis vardı. Gümrük memurları bile silahlıydılar. Bir manga asker, 12 Eylül Darbesi'nden sonra Türkiye’de tanık olduğum sıkıyönetim günlerindeki gibi, elleri tetikte nöbet tutuyordu. Devriye gezen özel harekât timleri de vardı. Katliamdan hemen sonra Cumhurbaşkanı François Hollande’ın açıkladığı gibi gerçek bir 'savaş hali'ydi gördüğüm. Acil durum diye adlandırılsa da.

Her zaman yaptığım gibi havaalanından kent merkezine giden trene bindim. Genelde toplu taşıma araçlarında Parisliler’in yüzü pek gülmez, hele iş günündeyse. Bu kez yüzler iyice asıktı. Öte yandan konuşma, dertleşme, hatta öfkelerini haykırma ihtiyacında oldukları ilk bakışta anlaşılıyordu. Denfert-Rochereau’da inip caddeye çıktığımda bir manga değil çok sayîda askerle karşılaştım. Otomatik silahları yere çevriliydi ama elleri tetikteydi. Kentin her köşesinde bugüne dek tanık olmadığım bir gerilim vardı. 13 Kasım’da yaşanan faciadan habersiz biri, ordunun yönetime el koyduğunu sanabilirdi. Yine de hayat devam ediyordu. Oturduğum mahalledeki kahveler her zamanki gibi kalabalıktı. Trafikte bir azalma farketmedim ama yoğunluk da yoktu. Saint- Jacques Bulvarı’ndaki turistik otelin lobisiyse işsiz, kimi zaman Samuel Beckett’i yemek yerken gördüğüm lokantaysa bomboştu. Karartılan Eyfel Kulesi’nin yeniden renklendirildiğini ama bu kez Fransız bayrağının renklerine büründüğünü görünce karamsarlığa kapıldım. Bundan böyle daha fazla milliyetçilik, daha fazla yabancı düşmanlığı, çok daha fazla İslam düşmanlığıyla yaşamak zorunda kalacaktık. Bu tür düşmanlıkların laikliğin ve özgür düşüncenin kalesi olan Fransa’da uzun süre etkili olabileceğini sanmıyorum. Yine de, önümüzdeki süreçte, demokratik bir ülkede alışık olmadığımız güvenlik önlemlerinin alınacağı da bir gerçek. Televizyonu açtığımda Versay Sarayı’nda toplanan her iki meclisin, ulusal meclis ve senato üyelerinin ayakta Fransız ulusal marşı 'Marseillaise'i söylemeleri bu sürecin habercisiydi. François Hollande'ın zehir zemberek konuşması da.

Haberin Devamı

Bir de şunu söylemeliyim: Terör bir araçtır, amaç değil. Ya da böyle bir ideolojiye hizmet eder. Herkesin diline pelesenk olmuş 'terörün ırkı, dini, milliyeti olmaz' görüşüne bu durumda katılmam mümkün değil. Paris’te suçsuz insanlar, -aralarında Müslümanlar da vardı- Alahuekber diye bağıran caniler tarafından katledildi. Bu, elbette inançlı Müslümanları bağlamaz, ama İslam'ın radikal yorumunu bir ölçüde bağlar. Türkiye'de, Fransa’nın Ankara katliamına kayıtsız kaldığı görece yaygın. Bu da doğru değil. Ankara’da gerçekleşen canlı bomba eyleminden sonra medya olaya geniş ölçüde yer verdi, ben de haber kanallarında görüşlerimi belirttim. Son bir söz daha: Burada hukuk devleti ve ileri demokrasi olduğundan, bağımsız yargı ve düşünce özgürlüğü de dahil tüm özgürlükler, devletin güvencesi altındadır. Eyleme dönmediği sürece medyada her türlü görüşe, bu acil durum ortamında bile yer verilmesini, Fransa’nın en büyük şansı olarak görüyorum.

Haberin Devamı

Haberin Devamı

İllüstrasyon: Peter Schrank