Gazete Vatan Logo

Özel Harp üyesi 3 isim

Bir dönemin ünlü ülkücü eylemcisi Metin Kaplan, Özel Harp'e çalışanları saydı

Bir dönemin ünlü ülkücü eylemcisi Metin Kaplan Özel Harp Diresi'nin sırlarını deşifre etti: Çatlı, Kırcı ve Ağca Özel Harp Dairsi'ne bağlı çalıştı. 90'larda CIA ile bağlar koptu.

"Çatlı, Kırcı ve Ağca Özel Harp Dairesi'ne bağlı çalıştı. Darbelerin arkasında Özel Harp var. CIA ile bağlar 90'larda koptu"..

Metin Kaplan, Türkiye'nin sağ-sol çatışmasıyla sarsıldığı 1970'li yılların en tanınmış ülkücü liderlerinden biriydi. 1975'te siyasi bir cinayetin faili olarak 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1986'da tahliye olduktan sonra terör konusunda Matruşka", "Corps" ve "Desise" isimli üç kitap yazdı. En önemli terör uzmanlardan biri kabul edilen Kaplan, SABAH'a yaptığı açıklamada, Özel Harp Dairesi'nin 1970'li yıllarda CIA'nin istediği operasyonları yaptığını öne sürüyor. Kaplan, buna örnek olarak, Kızıldere Operasyonu'nunu gösteriyor. 12 Mart döneminin ünlü generallerinden Memduh Ünlütürk'ün ölümünden önce bu ilişkiyi açıkladığını söyleyen Kaplan şöyle diyor: "12 Mart döneminde Çayan ve arkadaşlarını Maltepe Cezaevi'nden firar etmeyi planladığını, dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün ve yardımcısı Turgut Sunalp öğreniyor. Ankara'ya danışıyorlar. Ankara'dan ikisi Türk, ikisi Amerikalı dört albay geliyor. Amerikalı albaylar, 'Bırakın, firar etsinler, hatta firarlarını kolaylaştırın' diyor.

Ünlütürk, sebebini sorunca da 'katletmemiz lazım' diyorlar. Amerikalı subaylar Ünlütürk'ü daha sonraki toplantılara almıyor. Mahir Çayan ve arkadaşları, firar ettikten sonra takip edilmelerine rağmen Ünye'deki NATO üssünde görevli üç kişiyi kaçırıyor. Sonra Kızıldere'de öldürülüyorlar." Kaplan, "Demek ki, Mahir Çayan ve arkadaşlarının NATO görevlilerini kaçırmalarına izin verildi. Böylece Kızıldere'de katledilmeleri meşrulaştırılmış oldu" diyor.

BAHÇELİEVLER KATLİAMI
Kaplan'ın Özel Harp Dairesi'yle ilgili dikkat çektiği bir başka konu, 70'lerin ülkücü militanları, Bahçelievler katliamı hükümlüsü Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı ile gazeteci Abdi İpekçi cinayeti hükümlüsü Mehmet Ali Ağca'yla olan ilişkiler. Kaplan, bu üç ismin Özel Harp Dairesi'ne bağlı çalıştığını öne sürüyor.

Kaplan'a göre Çatlı, Kırcı ve Ağca, Özel Harp üzerinden Amerikan istihbarat örgütü CIA ile ilişkiliydi. Kaplan, 1970'li yıllarda Türkiye'yi karıştıran pek çok eylemin bu ekip tarafından organize edildiğini savunuyor. Abdullah Çatlı daha sonra, 1980'lerin başında Ermeni terör örgütü ASALA'ya karşı yurtdışında gerçekleştirilen askeri operasyonlarda da görev aldı. Çatlı'nın yardımcılığını Oral Çelik'in yaptığı biliniyor... Bu dönemde Fransa'da bulunan bazı hedeflere bombalı saldırılar gerçekleştirildi. Eylemlerde kullanılacak silahlar Özel Harp tarafından temin edildi. Bu silahların diplomatik kanallar vasıtasıyla yurtdışına çıkarıldığı öne sürülücekti.

HİZBULLAH'IN DEPOLARI
Kaplan, Özel Harp Dairesi'nin faaliyetlerinin 12 Eylül darbesine zemin hazırladığını söylüyor. Kaplan, Özel Harp Dairesi'nin 70'li yıllarda Türkiye'nin çeşitli yerlerine gömdüğü silah depolarında bulunan silahların artık eskimiş olduğuna dikkat çekerek şöyle diyor: "12 Eylül öncesi olaylarda kullanılan silahların Özel Harp Dairesi'nin depolarındakiler olduğuna inanmıyorum. Çünkü o dönemde silah kaçakçılığı çok yoğundu ve silah ucuzdu. Ama bildiğim bir şey var; Hizbullah tasfiye edilirken örgüte ait olduğu öne sürülen silah depolarının bir kısmı aslında Özel Harp Dairesi'nindi..." Özel Harp Dairesi'nin 1994'te isim değiştirip Özel Kuvvetler Komutanlığı adını aldığını belirten Metin Kaplan, bu dönemde kurum içinde milli bilincin güçlendiğini söylüyor.

Kaplan, "Bu değişimle birlikte Amerika ve CIA ile bağlar iyice zayıfladı, belki de koptu" diyor. Öte yandan eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, gazeteci Çetin Emeç cinayetiyle ilgili SABAH'ta yayınlanan görüşlerinin yanlış anlaşıldığını belirtti. Güneş, amacının 1990 yılında gerçekleşen Çetin Emeç cinayetinin arka planında yer alan bazı karanlık noktalara dikkat çekmek olduğunu söyledi.

Özel Harp'te profesyonel askerlerin yanı sıra sivil personelin de olduğu 1990'lı yılların başında ortaya çıktı. Kimlikleri çok gizli tutulan sivil personelin çoğu okul döneminde, üniversite ve lisede öğrenciyken teşkilata alındı. Çok çeşitli mesleklerin çalışanlarıydılar; aralarında doktor da vardı, öğretmen, akademisyen ve polis de...

İŞGALE KARŞI
"Vatansever" olarak nitelendirilen siviller çoğunlukla radikal sağ örgütlerin sempatizanları ya da militanları arasından seçildiler ve özel kamplarda gayri nizami harp eğitiminden geçirildiler. Özel Harp Dairesi askerlerinin Bordo Bereliler olarak anılmasından hareketle onlar da Beyaz Kuvvetler diye anıldılar. Sivil unsurlar, Sovyet işgali tehdidine karşı oluşturulan çok gizli silah ve patlayıcı depolarının yerini biliyordu. Olası bir işgal durumunda silahları depodan çıkarıp direnişi örgütleyeceklerdi. Büyük bir gizlilikle yeraltına gömülen bu silahların numara kayıtları devlette bulunmuyordu. Özel Harp Dairesi ve Kıbrıs'taki Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kurucularından emekli Albay İsmail Tansu, sivil güçlerin Özel Harp'teki yerini şöyle anlattı: "Sivil uzantılar ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilirler. Görev verilmezler. Kopuk tespih taneleri gibi her yere dağılmışlardır.Türkiye'nin her yerdedirler. Savaşla beraber tespihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar."

Muzaffer Tekin'in Özel Harpçi babası gazeteci dövdü
1960'lı ve 1970'li yılların efsane gazetecisi İlhami Soysal, o dönemde Masonlar üzerine araştırma yaparken farkına varmadan 1960'lı yılların başında Özel Harp Dairesi'yle bağlantılı birkaç isim hakkında bilgi toplayarak açıkladı. Akşam gazetesindeki köşesinde de yüksek rütbeli komutanlar için lüks köşkler yapılmasını eleştirdi. Aynı dönemde imzasız tehdit mektupları almaya başladı. Ama yazılarına devam etti. 8 Eylül 1966 sabahı Çankaya'daki evinden çıkan Soysal, Kızılay'daki gazete binasına gitmek için dolmuş beklemeye başladı. Bu sırada yanına siyah bir otomobil yanaştı. Soysal'ı çekerek arabaya bindirdiler. İki yüz metre sonra otomobile iki kişi daha bindi. Soysal'ın yanında oturan kişi, "Sen bizim büyüklerimizi, komutanlarımızı nasıl tenkit edersin?" diyerek yumruklamaya başladı. Ankara dışına çıkarak dolaşan araçtakiler, kan içinde kalan gazeteciyi yaralı halde Çayyolu Köyü'nde yol kenarına bıraktılar. Gazetelerin olayın üstüne gitmesi üzerine İlhami Soysal'ın kimler tarafından dövülüp yol kenarına atıldığı ortaya çıktı: Soysal'ı dövenler, Yarbay Raci Tekin, Astsubay Başçavuş Yüksel Aşçıoğlu ve Astsubay Sadık Görmez'di. Üçü de Özel Harp Dairesi'nde görevliydiler. Otomobil de Raci Tekin'e aitti. Ama ne otomobili ne de kendisi bulunabiliyordu. Daha sonra Raci Tekin'in, Özel Harp Dairesi'nin Kıbrıs'taki uzantısı TMT'de görev yapması için Kıbrıs'a görevlendirildiği ortaya çıkacaktı. Dayakçılar delil yetersizliğinden beraat ettiler. İlhami Soysal'ı döven Raci Tekin, 2006 Yılında Danıştay'a yapılan silahlı saldırıya ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasına adı karışan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in babasıydı. Muzaffer Tekin, geçtiğimiz haziran ayında Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen bombalarla ilgili olarak tutuklandı.
Doğan Öz'ün öldürülmesi
Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, görevi gereği ülkücülerin işlediği cinayetlerden yola çıkarak kontrgerilla üzerinde araştırmalar yaptı. Amacı bu örgütle bağlantılı yapılar ve kişiler hakkında büyük bir dava açmaktı. Bunun için ulaştığı bilgileri 1978 yılında ön rapor haline getirdi ve bu raporu Başbakan Bülent Ecevit'e sundu. Bir ay sonra da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Öz'ün katilinin dönemin en aktif ülkücülerinden İbrahim Çiftçi olduğu tespit edildi. Suçunu itiraf eden Çiftçi, idam cezasına çarptırıldı.

Ancak Askeri Yargıtay kararı bozdu. Mahkeme, daha sonra üç kez daha Çiftçi hakkında idam kararı verdi. Ama Askeri Yargıtay her defasında kararı bozdu. Sonunda da Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, Çiftçi'nin beraatının gerektiğine karar verdi. Dosya yeniden Ankara 1 No'lu Askeri Mahkemesi'ne geldi ve mahkeme, 25 Haziran 1985'te şu kararı verdi: "Sanık Çiftçi'nin maktul Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş, ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun bozma ilamına uyularak, sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi'nin beraatına karar verilmiştir." Mahkeme, İbrahim Çiftçi'nin Doğan Öz'ün katili olduğunu kabul ediyor ama ceza veremiyordu. Çiftçi tahliye edildi.

Haberin Devamı