Gazete Vatan Logo

Özal zenginiyim ama bir kez bile gidip kapısını çalmadım

Zorlu, “Özal dönemi öncesi yurtdışına giderken çorabımda para saklardım, Özal’ın politikalarını övdüm her zaman” diyor. Zorlu, “Her zaman söylerim, çıraklığını yapmadığın bir işin ustası olamazsın”

Babadağ’da dokuma tezgahlarından dev bir holding yaratan Zorlu, “Özal dönemi öncesi yurtdışına giderken çorabımda para saklardım, Özal’ın politikalarını övdüm her zaman” diyor. Zorlu, iş hayatına erken atılmanın faydasını gördüğünü söyleyerek ekliyor, “Her zaman söylerim, çıraklığını yapmadığın bir işin ustası olamazsın”

Zorlu Ailesi’nin basından uzak kalmaya kararlı olduğu biliniyordu. Buna rağmen uzaktan ilgiyle izlediğim Ahmet Zorlu’yu yakından tanımayı aklıma koydum. Birkaç randevuyu seyahatleri dolayısıyla iptal edince bu zorlu adamın yakasını bırakmaya karar verdim. Ama Zorlu bir sabah kahvesi içmeye evime gelince bu fırsatı değerlendirip, onu soru yağmuruna tuttum. Nazik olduğu için sorularımı tek tek yanıtladı. Bu 5,5 saate, acele bir bulgur pilavı yapmayı da sığdırdım. Böylece Zorlu’nun neşeli ve saygılı kişiliğini de yakından öğrenmiş oldum.

Hayatı kitap olacak...

* Yaşamınızı kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz?
Evet bunun hazırlıklarını yapıyoruz. Hayatımın içinden çıkardığım derslere ağırlık verilmesini istiyorum.

* Siz kendiniz için “Özal zenginiyim” diyorsunuz...
Evet diyorum ve her zaman da diyeceğim. Ama Başbakan olduğu dönemde bir kez bile Ankara’da Özal’ın kapısını çalıp bir şey istemedim. Özal’ın aldığı ekonomik kararları ve politikalarını övdüm her zaman. O zamanlar bizim gümrük kapıları Çin Seddi gibiydi, ihracat neredeyse yoktu. Dünyada ne olup bittiğinden habersizdik. Yurtdışına çıkarken çorabımın içine para saklardım, korkudan ayaklarımın bağı çözülürdü. Götürdüğümüz para da yemek parası, otel parası, birkaç ufak hediye parasıydı. 1975-76 yıllarında eşimin çok istediği bir çay takımını getirmiştim yurtdışından. Rengi yüzünden gümüş olduğuna karar verip gümrükten geçirmek istemediler. Gümüş çaydanlık alacak paramın olmadığını söyledim; inanmadılar. Ben de olay çıkardım; bağırıp çağırdım da iki saat sonra sokabildim çay takımını vatanıma. Benim gümrüklerde çıkardığım olay sayısı çoktur o yıllarda. Örneğin; mekanik tül perde fabrikalarında kullanılan desenleri üretmek için Jakar kartonları vardı, birgün onlardan getirdim Türkiye’ye. Gümrükte tutturdular: “Bu Jaguar’dır alamayız” diye. “Kardeşim, Jaguar araba markasıdır; Jakar denilen bu nesneyle üretim yapıp ihraç edecek ve ülkeye döviz kazandıracağız” diyerek ülkenin de 80 cente ihtiyaç duyduğu o günlerde kavga, dövüş çıkarıp sokabilmiştim o mereti vatanıma...

İlkokulda işe başladım

* İlkokuldan sonra eğitiminize devam etmediğiniz için pişman oldunuz mu?
Eğitimimi yarıda bırakmanın yararlarını ve zararlarını birarada yaşadım. Tabii zararları daha fazla; örneğin dil öğrenemedim. Benim yaşadığım ilçede sadece bir ilkokul vardı; lise 18 km uzaktaydı. Zaten ben okul yerine aile işletmesinde çalışmayı tercih ettim.

* Yabancılarla girdiğiniz ihalelerden birinde verdiğiniz fiyatın yanlış tercüme edilmesi sayesinde çok büyük bir meblağ kazanmışsınız...
(Gülüyor) Doğru; o ihalede çok kazandım. Ama şans kapıyı hep öyle çalmaz. Benim doğduğum yerde tüm aileler ticaretle uğraşırdı. Ekonomik durum iyiydi. Evlerde dokuma tezgahlarında üretim yapılırdı; çarşaf, kaput bezi, gömleklik bez, elbiselik, pantolonluk kumaş üretilirdi ve kök boya kullanılırdı.

* Sonra amcanızla Trabzon’a gitmişsiniz... Babanız razı olmamış sizin bu yaşta iş hayatına atılmanıza...
Evet, amcamla Trabzon’a gittim. Babam da bir süre Trabzon’a gelip amcamla birlikte çalıştı. Ama annem Trabzon’a taşınmak istemeyince babam işleri tasfiye edip doğduğumuz yere, Babadağ’a döndü ve kendi memleketimizde ticarete devam etti.

* Aklınızın işe yatkınlığını babanız ne zaman anladı?
İlkokula yeni başlamıştım. Babamla amcam birlikte ticarete atıldılar. Babam okulun tatil olduğu zamanlarda yardım etmem için dükkânına götürürdü. Mal teslim alır, balya dikerdim. Çok küçük yaşta iş hayatıyla ilgili ilk dersleri orada almaya başladım. Her zaman söylerim; çıraklığını yapmadığın bir işin ne ustası, ne de patronu olabilirsin. O yıllarda Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinden büyük tüccarlar Babadağ’a mal almaya gelirdi. Biz de diğer illere haftada 15-20 balya mal gönderirdik.

* Yani babanız oranın zenginlerinden mi sayılıyordu?
Varlıklılarından bir tanesi... Varlıklı derken, işte o günün parasıyla; 50’li yıllarda 25-30 bin lira sermayeleri vardı. İlkokuldan sonra çalışarak 14 yaşıma gelmiştim. Kendimi çok önemli biri gibi görüyordum, dolayısıyla kendime çok güveniyordum. Artık işletme defteri, yevmiye defteri tutmaya başlamıştım. Matematiğim, hesabım zaten çok kuvvetliydi. İş sahibi olmak, bir şeyler başarmak için âdeta çıldırıyordum. Gelip gidip babamdan bana bir işyeri açmasını istiyordum, tabii babam gülüp geçiyordu çocuk olduğum için. Aslında amcam da benim kadar istiyordu bir işyeri, bir mağaza açmak. Ancak babam tedbirliydi. Bir yıl süreyle amcam beni gizli gizli destekliyordu. Babamla ben hep gidip konuşuyordum ama o beni ciddiye almıyordu.

* Peki ne zaman ciddiye aldı sizi?
15 yaşındaydım. Babamla amcam Karadeniz’e gittiler ve oradan çok yüklü bir sipariş alıp döndüler. Haftada 15-20 balyadan 50-60 balyaya çıktık ve bu siparişler birkaç hafta üstüste sürdü. Mağaza açmak için İzmir, Ankara ya da İstanbul’u düşünürken, Karadeniz’in bakir olması babama cazip geldi. Rekabet olmadığı için sermaye yetersizliğiyle ilgili endişesi azaldı. Bâkir pazarda müşteriye yerinde hizmet verme fikrini geliştirdik daha o yıllarda. Şimdi ABD’de en büyük müşterilerimiz de bizden bunu istiyor; onlara yakın yerde depo açmamızı istiyorlar, biz bu gerçeği yıllar önce gördük ve değerlendirdik. Çok mal sattık, çok başarılı olduk orada.

* İşe çarşafla mı başladınız?
Çarşaf, havlu.. O yıllarda Trabzon’un İskifye İlçesi’nin köylerinde el dokuma tezgahları ile farklı çarşaflar üretilirdi. Karadeniz’e özgü bu ürünleri biz Babadağ’da üretmeye başladık. Trabzon’da ve bütün Karadeniz sahillerinde çok ürün sattık. Ta ki, Denizli’den gelen bir hemşehrimiz mağaza açıncaya kadar...

* Rakip oldu yani?
Evet. Birbirimizle acımasızca bir rekabete girdik. Sonra onlar pes edip gittiler, biz kaldık. Çok para kazandık, sermayemizi büyüttük böylece. 70’li yıllarda orası dar gelmeye başladı. Askerliği de tamamladıktan sonra ağabeyimle bildiğimiz işte, tekstilde büyümek için İstanbul’a gelmeye karar verdik. İşleri büyüttük, 300-400 dokumacı bizim için fason üretim yapmaya başladı. Çarşaf işinde büyüdük, piyasada olmayan 2.20 eninde ürünler yaptık ve 70’li yıllarda markalaşmamız gerektiğine karar verdik.

Oğlum istese asla çok lüks bir otomobil almam

* Oğlunuz ne ile meşgul?
Robert Koleji’ni bitirdikten sonra Koç Üniversitesi Elektronik Bölümünden mezun oldu; İngiltere’de master yapıyor.

* Çocuklarınızın özel günlerinde tesadüfen sizinle karşılaşıyorum...
Tabii, daima böyle zamanlarda yanlarında olurum. Onlarla ilişkim çok iyidir. Benim en büyük görevlerimden biri onlara Zorlu ailesinin değerlerini anlatmak. Zaten ben atasözlerini çok severim, Örneğin “Aslan yattığı yerden belli olurmuş” sözü çok şey anlatmaz mı? Sonra, “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme” de önemli bir yaşam felsefesidir. Çok büyük servetiniz olabilir ama mütevazı olmayı bileceksiniz. Ben Anadolu’da gezdiğim zaman insanlar yolumu kesiyor, güzel şeyler söylüyorlar. Bundan büyük zenginlik olabilir mi? Çocuklarımdan da bu değerlere sahip olmasını beklerim.

* Ya oğlunuz çok lüks arabalar istese dayanamayıp alır mısınız?
Asla. Bakın bunlar çok önemli şeyler. Ben kendim veya çocuklarımın aşırı lükse düşkün olmasından nefret ederim. İnsanlar arabalarıyla değil, yaptıklarıyla akılda kalmalı, saygınlık uyandırmalı.

* Şule Zorlu’nun şirketteki rolü nedir?
Kızım Amerika’da işletme okudu, sonra Denizbank’ta çalıştı. Şu anda Linens mağazalarının genel müdürü, aynı zamanda Vestel’de yönetim kurulunda.

İnanacak bir şeyiniz yoksa kaybolursunuz

* Dindar mısınız?
İnançlıyım. Cuma namazlarına giderim. Sabah evden çıkmadan önce de sabah namazımı kılarım. Ancak ibadetin de, kabahatin de gizliliğine inanırım... Her şeyden önce inanacaksınız. Yaradana inanmak, kainata inanmak. İnsanın inandığı bir şey olacak. Yoksa yolunuzu kaybedersiniz.

Benim hiç sert bir halim var mı?

* Sizin için çok sert diyorlar...
Hiç sert bir halim var mı? O söylentinin doğru olan yönünü söyleyim ben size; işine zamanında, zemininde sahiplenmeyenlere kızarım. İşine sahiplenen kişiyi de sırtımda taşırım. Ama sert olduğumu zannetmiyorum. Her zaman kapımı açık bırakırım; isteyen gelir konuşur benimle. Fabrikaların içinde tek başıma dolaşırım, herkes gelip konuşabilir benimle.

* Çalışanlara ani baskın yapar mısınız?
Önceleri gece üçte, dörtte yapardım. Ama şimdi kontrol profesyonel yönetimin elinde. Örneğin bankamız yıllarca tamamen profesyonelce yönetildi. Yönetim kurulunda bile yer almadık. Vestel İcra Kurulu’nda tek bir Zorlu ailesi üyesi yoktur. Tekstil, aile mesleğimiz olduğu için ağabeyim Zeki Zorlu, kendisinin oğlu, yeğenim Olgun, kızım Şule Zorlu tekstil konusunda aktifler ama orada da profesyonel yöneticiler çoğunluktadır. Grup başkanlarımızın tamamı 90’lı yıllardan beri profesyoneldir.

YARIN: Zorlu Vestel’i nasıl aldı ve baştan yarattı?

Haberin Devamı