Gazete Vatan Logo
Magazin Onlar kardeş sevgili değil!

Onlar kardeş sevgili değil!

Birlikte fotoğrafları çekildi, altına sevgili oldukları yazıldı. Ama onlar aslında kardeş.

Üstelik meslekleri de aynı. Rıza Kocaoğlu “Kuzey Güney”de Kuzey’in en yakın arkadaşı Ali’yi, kardeşi Gözde Kocaoğlu da “Fatmagül’ün Suçu Ne?”de Kerim’in kardeşi Deniz’i canlandırıyor.

Geçtiğimiz günlerde sizi sevgili zannedip fotoğrafınızı çekmiş gazeteciler...

Gözde Kocaoğlu: Bundan iki yıl önce İstanbul’a geldiğimde de öyle bir haber çıkmıştı. İkimizin fotoğrafını çekip, “Rıza’nın yeni gözdesi” diye haber yapmışlardı.
Rıza Kocaoğlu: Onu da tesadüfen, yani ismini bilmeden “Gözdesi” diye yazmışlar.
Gözde: Geçen gün de çekilince, ağabeyim artık “Kız kardeşim” diye açıklama yaptı.
Rıza: Ben normalde magazincilerle öyle bir diyaloğa girmeyi sevmiyorum. O gün de zaten bir kelime kullandım ve “Kardeşim” dedim.

Bunlar komik birer anı sonuçta...

Rıza: Tabii öyle bakmak lazım, bir gerilim yok.
Siz sadece işinizi yapıp gitmek istiyorsunuz ama bir şekilde konuşarak da kendinizi ifade etmek zorundasınız...
Rıza: Bunu ben de düşünüyorum... Oyunculuk özel bir meslek ama özel olmasının sebebi şu değil; “Herkes beni tanıyor, seviyor”. Bu meslek özel, çünkü insan ruhunun derinliklerindesin ve orayla ilgilenen bir iş yapıyorsun. Bu çok hassas bir şey. Orayla ilgilenirken, magazin haberleri seni acayip keser. Çok hassas ve bir psikolog kadar ciddi olmak gerekiyor. Her gün kendine dair bir şey öğreniyorsun. Ve bu bir ehliyet gerektiriyor. Bizim o ehliyetimiz var, o yönde ilerliyoruz. Eğer bunu unutursam, işte başarısızlık orada başlar. Flaşlara tutunup bu işi yapamam.
Bunun bilincinde olmanız çok güzel. Herkes sizin gibi düşünse, çok daha kaliteli işler ortaya çıkabilir.
Rıza: Bu işin temel paradoksu bu. Hayatıma devam edebilmek için popüler olmak zorundayım. Ama gizli ve gizemli bir yerde durmalıyım ki; inandırıcılığımla, oynadığım her karakterle seyirciyi kendime çekebileyim. Onları hikâyeye inandırabileyim.

OYUNCULUK CİDDİ İŞ AMA FAZLA CİDDİYE ALMAYA DA GELMEZ

Psikopat rolleri üstünüze yapıştı mı sizce?
Rıza: Yok, onu “Kuzey Güney”de yırttık.
Ama çok da yakışıyor size...
Rıza: Eyvallah! Her aktör oyuncaklı şeylerle uğraşmayı sever. Aslında iyi çalışılırsa ve başarılırsa, o uçtaki roller daha avantajlı. Ama iyi çalışılmazsa da insanı rezil eder.
Rolünüz küçük de olsa mutlaka fark ediliyorsunuz. Farkında mısınız bunun?
Rıza: Teşekkür ederim. Albert Camus’nün bir sözü var; “Mesleğimi beni insanlardan ayırdığı ve özel kıldığı için değil, aksine beni insanların içine soktuğu için seviyorum.” Ben de öyle. Yıllar önce okuduğum “Denemeler”inde bir cümleydi. Gerçekten bu iş beni normalleştiren ve kendi yalnızlığımdan uzaklaştıran, sosyalleştiren bir iş. Bu yüzden tutkuyla bağlıyım. Ve tutkuyla bağlanacak başka bir şeyim yok oyunculuk dışında. Ama şunu da hiçbir zaman unutmuyorum; “Oyunculuk çok ciddi bir iştir ama fazla ciddiye almaya da gelmez.” Galiba Müşfik Kenter’in sözüydü. Temel slogan bu.
Siz normalde içine kapanık bir tip misiniz?
Rıza: Bazen... Eskiden daha çok öyleydim. Tiyatro eğitimiyle ister istemez kendini daha bir açıyorsun ve özgüven midir nedir onun adı, gittikçe, oturdukça daha çok sosyalleşebiliyorsun. Ama çok eğlenceli olduğum zamanlar da var. O yelpaze çok geniş ve bazen uçlarda olabiliyor bende.
Tabii arkadaşlarınızın yanında daha rahatsınızdır...
Rıza: Tabii kendimi rahat hissettiğim zaman çok yüksek olabiliyorum. Ama öbür türlü de çok kapanabiliyorum. Gözde benden daha rahat ve neşelidir. Özgüveni benden daha yüksektir.

AĞABEYİM OYUNCU OLMAMI İSTEMEDİ

Siz ağabeyinizden mi etkilenip, oyunculuk yolunda ilerlemeye başladınız?
Gözde: Ben 7 yaşındayken, ağabeyim tiyatroya başlamıştı. Dönem arkadaşları da Engin Altan Düzyatan, Şebnem Bozoklu, Burak Altay gibi isimlerdi. Ben onların içinde büyüdüm. Hep çok özendiğim bir dünya oldu. Çünkü çok güzel şeyler konuşuyor ve yapıyorlardı. Onlar sayesinde 7 yaşından itibaren tiyatroya başlamış oldum. Daha sonra da liseye giderken, oyunculuğun üniversitesini okumak istediğimi açıkladım ağabeyime.
Bütün aileye aynı anda mı söylediniz, yoksa ilk açıklama ağabeye mi yapıldı?
Gözde: İlk ağabeyimle konuştum. Çünkü o kadar içindeydim ki; sanki ağabeyim okulda ne yaşıyorsa ben de onu yaşıyordum. Onlar 9 Eylül’ün Alsancak Kampüsü’nde okudu. Onlar okulu bitirdikten sonra yeni bir kampüse geçmiştik biz. Ben ağabeyimin kampüsünde okuyamadığıma bile üzülmüştüm. Ama ağabeyime oyuncu olmak istediğimi açıkladığımda istemedi ilk önce.
Neden istemediniz?
Rıza: Çünkü eziyetli ve zor bir süreç. Hem okul kısmı hem de sonrası. Şansa çok ihtiyaç var. Göründüğü gibi parlak bir şey olmadığını anlatmaya çalıştım.
Gözde: İstediğimi bilmesi gerekiyordu. Bunun için de bayağı bir mücadeleye girdik. Lise bitince ağabeyimle çalışmaya başladık. Yazlıkta, öğle vakti 12.00’de dağda koşuya çıkarıyordu beni. Şunu söylüyordu: Hızını asla kesmeden koşacaksın, nefes nefese kalmadan o dağa çıkacaksın ve ineceksin. Sonra yüksek sesle tiradını söyleyeceksin ve bütün söylediklerin anlaşılır olacak! Aslında tamamen inadımı sınamak istiyordu. Sonra ben de kendisi gibi 9 Eylül mezunu oldum!
Oyuncu olmayı nasıl aklına koymuş...
Rıza: Evet... Gözde benden daha güçlü. Oyunculuk gerçekten zor, göründüğü gibi kolay değil. Bunu bir şekilde anlamak ve anlatmak gerekiyor. Sadece işsizlik kısmı değil zor olan. İşin olduğu zaman da sette 24 saat çalışabiliyorsun. Konsantrasyonun hiç bozulmayacak, gözün kaşın düşmeyecek, hep yüksek enerjide kalacaksın... Konservatuvarda da hocalar sınıfa giriyor ve kapıyı kilitliyor. Bir dakika geç kaldın mı sınıfa almıyorlar. Beş derse gitmediğinde sınıfta kalıyorsun. Askeri disiplinle seçiyorlar bizi. Çünkü bu mesleği ancak böyle öğretebilirler.

SADECE İÇİME SİNEN İŞLERDE YER ALIYORUM

Peki askeri disiplinle bu işin eğitimini alanlar, bazı isimlerin sadece medyatik oldukları için başrol oynamaları karşısında ne hissediyor? Ayrıca o kişilere odaklı düzenlenen çalışma saatleri karşısında nasıl hareket ediyorsunuz?

Rıza: Öncelikle bunları yaşıyorsun ve daha sonra seçimlerini ona göre yapmaya başlıyorsun. O da başka bir zorluk; işsiz kalıyorsun. Ama bütün bunların en az yaşanacağı yerlerle, en az yaşanacağı kişilerle çalışmak için direniyorsun, bekliyorsun. Şansın yaver giderse ve yeteneğin varsa onunla karşılaşıyorsun. O yüzden ben bu söylediklerinizi en aza indirgenmiş şekilde yaşadım. Gözde de o yolda gidiyor.
Sizi sevenler artık başrolde oynamanızı bekliyor...
Rıza: Ben doğru düzgün işlerde neresinde olduğuma önem vermeden oynuyorum. Ne şekilde olduğumu sorgulamıyorum. İçime sinen işlerde yer alıyorum. Bu sebeplerden ötürü işsiz kaldığım zamanlar da oldu. Yoklukla terbiyeden daha değerli bir şey yok. Mesleki anlamda yokluktan bahsediyorum. Başrol olabilir, olmayabilir de. Beş dakikalık bir şey de olabilir ama çok değerli bir şeydir. Ufacık bir şeyle var olabiliyorsam ne mutlu.

GÖZDE’Yİ İZLERKEN AĞLADIM

“Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinde ağabeyiniz Engin Akyürek...
Gözde: Kardeşi oynamak güzel. Çünkü çok yakın olduğum bir duygu.

Siz kardeşinizi ilk izlediğinizde nasıl buldunuz?

Rıza: Heyecanlandım tabii. Gözde, kamera karşısında benden daha rahat duruyor. Çok beğendim. Ben kendimden daha yetenekli buluyorum onu zaten. Yelpazesi geniş ve neşeli. Yüksek bir enerjisi var. Bir de ağabeyiyle karşılaştıkları bir sahne vardı, orada bittim, ağladım...

AĞABEYİME ÇOK GÜVENİYORUM

Gözde’nin en büyük avantajı, tecrübe sahibi bir ağabeyinin olması. Ağabeyiniz “Şu rolde oynamanı istemiyorum” derse, sözünü dinler misiniz?

Rıza: Oynar...
Gözde: Nedenlerini tartışırız tabii. Beni ikna ettiği bir nokta olursa kabul ederim. Ben onun fikirlerine çok güveniyorum.(Hürriyet)

Haberin Devamı