Hayırlı olsun çayına gidelim

Haydi zenginin malı züğürdün çenesini yorsun biraz.

Sorarım size ey okur, bir insan neden toplam 8 katlı 770 metrekarelik bir evde oturmak ister?

İsterse o ev ev midir?

Bir sıcaklığı var mıdır?

Annenin mutfaktan kafasını uzatıp “Yemek hazıııır” diye seslendiğinde sesinin duyulmadığı, 770 metrekare içinde kaybolup gittiği, ya da yemeklere anne elinin değmediği ev ‘yuva’ mıdır?

***

Reza Zarrab’ın eşi Ebru Gündeş’e hediye ettiği, ikinci derece tarihi eser olarak tescil edilen Mehmet Arif Bey Yalıları’ndan söz ediyorum.

Yalnız o yalılar şu anda Mehmet Arif Bey’in bıraktığından biraz farklı...

Bizler gibi sıradan, sefil maraba takımına, tarihi eser sayılan binalar için bir çivi bile çakılmasına izin vermeyen, ‘bu taşın yerini oynatmışsınız’ diye ceza kesen, ruhsat vermeyen, yıkılması pahasına tadilatını sakıncalı(!) bulan Anıtlar Kurulu ve Belediye, bu yalının Mehmet Arif’in kemiklerini sızlatacak değişimine “gık” dememiş!

Araya tüp geçitler, dışarıdan görülen asansörler, balkonlarda ahşap yerin cam, ek kat vs. vs...

Haberin Devamı

***

Koskoca yalıya mutfak balkonu pimapenle kapatılan orta direk evi muamelesi yapılmış.

Neyse artık olan olmuş, yapacak bir şey yok.

Diyorum ki bir ara hayırlı olsuna gidelim, adettendir.

Ev hediyesi borcamımızı alalım el el ele tutuşup kapılarını çalalım. (Ay insan kapıyı da karıştırır şimdi orada! Sağ yalınınki mi, sol yalının ki mi, ön kapılar mı, arka kapılar mı? Yoksa daha bahçe girişinden bizi kovarlar mı?)

Hem sevaptır, kendilerini normal bir ‘evde’ yaşıyor gibi hissetsinler. Yalı hayatı meşakkatlidir, biraz tarihi romanlara meraklı olanlar bilir.

Bunun rutubeti var, onlarca çalışanı var, mutfak-ısınma-bahçe masrafı var, laneti var, söylentisi var...

Hatta bak lanetli yalılar, söylentiler falan deyince aklıma geldi, Saffet Emre Tonguç’u da alalım yanımıza. Biz etimekli tatlımızı yerken o da bize anlatır, tatlı tatlı...

Yalnız içeride birbirimize belimizden bağlanalım ya da boyunlarımıza düdük asalım ki kaybolma halinde bir panik durumu olmasın.

Sebahatler’in dünüre de haber verin, küsüyor sonra, ona da ‘ayıp’ olmasın.

Haberin Devamı

Eğlence mi? Dinlence mi?

Ben artık herkes öğrenmiştir diye tahmin ediyordum ama hâlâ İzmir dışından gelen arkadaşlarımın sorularından anladığım kadarıyla minik bir rehberliğe ihtiyaç var.

Sevgili tatilciler, kıymetli misafirler, şu anda Türkiye’nin en popüler tatil beldesi Alaçatı’da deniz yok. Bakın bir daha söylüyorum Alaçatı merkezde DENİZ YOK!

Merkezde yüzlerce butik otel var ya hani... Hemen hepsi birbirinden özenli, şeker, şirin...

Hah işte onların hiçbiri deniz görmüyor, denize yürüme mesafesinde bile değiller.

Yemek yiyeceğiniz yerler de öyle...

Denize yakın oteller var ama onlar da merkeze uzak.

Uzak dediğim üç dört kilometredir belki ama, mesela Alaçatı Port civarında nispeten denize yakın bir otelde kalacaksanız sizi merkeze ulaştıracak o 3-4 kilometre kesinlikle yürüyüş yolu değil.

Gündüz sıcakta güneş, gece karanlıkta araba çarpar.

Issız tarlaların ortasında bir yol çünkü.

O yüzden lütfen tatilinizi planlarken önce ne istediğinize karar verin.

Haberin Devamı

Sonra gideceğiniz lokasyonu iyice araştırın.

Bir bölgeye sadece popüler diye hemen atlamayın.

Eğlence mi dinlence mi istiyorsunuz? İlk, buna karar verin.

Akşam erken yatıp, günü erken başlatanlardan iseniz gece kulüpleri ve civarından uzak durun mesela. Yok ben gündüzcü değil gececiyim, eğlencelere akmazsam duramam, diyorsanız da alkollü araç kullanmamak ya da taksilere konaklamadan daha çok para vermemek için eğlence mekanlarının civarına konuşlanın.

Sonra da bu köşeyi takip edin, önümüzdeki haftadan itibaren Çeşme ve Alaçatı için (Hatta Urla, Karaburun, Foça ve civarı) sezon boyu size kendimce tavsiyelerim olacak. Bütün ömrü bu coğrafyada geçen biri olarak naçizane önerilerime kulak verin.

DİĞER YENİ YAZILAR