Gelmişken sünnet de etseydik

Eveeet bir dünya ünlüsünün daha Türk kökenli olduğunu gururla öğrenmiş bulunuyoruz. ‘An Evening with Hugh Jackman’ gösterisi için İstanbul’a gelen Hugh Jackman ülkemize her gelen yabancıdan beklediğimiz açıklamayı gecikmeden yaptı: “Babam her zaman bana der ki; ‘Sen Türk’sün, Türk sayılırsın.’ O yüzden Türk kahvesine bayılıyorum.” Bununla da yetinmedi devam etti: “Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili olarak, Atatürk’le ilgili olarak kalın bir kitap okudum.” Dikkatinizi çekerim, sıradan bir kitap değil “kalın” bir kitap! Devamı da var dur dur... “Ailemin bazı üyeleri büyük dedelerimin bazılarının Türk olduğunu bazılarının Yunan olduğunu söylüyor. Ama ben Türk diyorum bugün buradayken. Türk diyorum ama yüzde yüz emin değiliz.” Büyük bir ihtimalle ‘bunların’ basın danışmanları “Türkler ‘benim kökenim Türk’ deyince çok mutlu oluyorlar, oradan yüklenelim” deyip böyle bir açıklama hazırlıyorlar. İnsan dedesinin Türk mü Yunan mı olduğunu bilmez mi yoksa, yok artık! Ya da gerçekten Türkler her yerde! Bir de her gelene havanın durumuna bakmadan Boğaz turu attıracağız ya, bak hasta ettik adamı... Bu soğukta ne Boğaz’ı ne turu? Özetle, kendimi bildim bileli her yabancı ünlüye birbirimize hep aynı muamele...

Haberin Devamı

Prens kutuyu açtı

Kutsal Kadın Ebru’yla Genius Prens Sinan arasındaki ayrılık haberi ardı ardına gelen açıklamalarla köpürdükçe köpürüyor. Ebru Şallı’nın yaşadığı her ilişki gibi bu da rüyalar üstüydü oysa ki... Prens Sinan da ne yerlere sığıyordu ne göklere... Ama işte ilişkinin ilk dönem heyecanlarıyla böyle büyük laflar etmemek lazım... Herhalde artık bunu öğrenmiştir. Bir dahakini bize kutsal, müthiş, rüyalarımın erkeği, hayallerimin adamı diye tanıtmaz. Çünkü ilişkinin cicim aylarında herkes birbirine prens, prenses. Önemli olan sonrası...

Hatta ayrılık aşaması... Bak şimdi ne oldu? Sinan Akçıl, ilişkileri sırasında Ebru Şallı’nın ‘hizmetine’ bir hesap açtığını falan anlatmaya başladı. Ne gerek varsa bunlara... Bir prense yakışıyor mu bu açıklamalar?

AYIP

Şu günlerde, Beyazıt Öztürk’ün ya da Seyfi Dursunoğlu’nun yardımcısı olsam ve patronlarım yaptıkları yardımları, jestleri yarıştırmak için beni böyle ezseler utancımdan yerin dibine girerdim herhalde. Ne ayıp, ne çirkin ifşalar bunlar. Muhabbete bak: “Ben yardımcıma araba aldım!” “O da bir şey mi ben benimkine hem ev, hem araba, hem de arsa aldım!” Bize ne allasen? ‘Bir elin verdiğini öbür el görmeyecek’ti hani... Bunlar verdiklerini çan çalarak ve birbirleriyle sidik yarıştırarak duyuruyorlar. Hiç yakıştıramadım. Hele ki Seyfi Dursunoğlu’na...

Haberin Devamı

Tehlikeli meslek

Bu ülke doktorlarına gelenin vurması gidenin vurması peki? Yazık insancıklara yahu! Adamın 17 yaşındaki oğluna doktor bir ilaç veriyor. Oğlanın da zaten uykusu ağırsa demek, ilacın da etkisiyle sabah uyanması gereken saatte bir türlü uyandıramıyorlar. Bunu gören ve oğlunun öldüğünü sanan baba, odunu kaptığı gibi doktora yer misin yemez misin girişiyor! Adamcağızın kafasını falan yarmış, öyle böyle değil. En tehlikeli meslek gruplarından biri doktorluk Türkiye’de... İşleri gerçekten çok zor, çok!

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR