Cemaat partisi

Haberin Devamı

Cemaatler, çok partili düzene geçilmesinden itibaren merkez sağ partiler içinde yer aldı. Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, cemaatlerin büyük ölçüde destekledikleri ve bu partilerin iktidar dönemlerinde kendilerine koruma ve etkinlik sağladıkları partilerdi.

Fethullah Gülen cemaati ise gelişme döneminde bütün siyasi partilerle ilişki kurdu, kendi etkinlik ve gelişme hattını buna göre oluşturdu. AKP ile yakın yol arkadaşlığı 2002 seçimlerinden itibaren, askeri müdahale girişimleri döneminde gelişti. 28 Şubat döneminde açık bir çatışmadan kaçınan cemaat, bu dönemin askeri hareketlenmelerine karşı AKP’nin, Erdoğan’ın yanında yer aldı.

Bugünkü çatışmanın zirveye vurmasıyla da Gülen cemaatinin bir siyasi parti kurması tartışılır oldu. Eğitim alanında başlayan ve gelişen toplumsal etkinliğin bir siyasi harekete dönüşmesi daha önce de konuşulmuş, ama esas olarak cemaat dışında konuşulmuştu.

Şimdi Başbakan da diğer AKP sözcüleri de “Parti kurun, karşımıza çıkın” meydan okumasını sık sık tekrarlıyor. Cemaat tarafından ise bu yönde bir ışık sızmıyor.

Muhalefetin durumu

Gülen cemaatinin yapısı, çalışma tarzı, kendisine atfedilen veya var olan etkinlik alanlarının ötesinde, gücünün rakamla ifade edilmesini sağlayacak nitelikte değil. Adliyede, mülkiyede, iş hayatında etkili bin kişiyle de bu güç algısı yaratılmış olabilir, yüz bin kişiyle de.

Ama bütün bu varsayımlardan, hareket bir siyasi partiye dönüşürse nasıl bir halk desteğine sahip olabileceği sorusunun cevabı çıkmaz.

Cemaat genel siyasi duruşu itibariyle, askeri vesayetin sona erdirilmesi, temel özgürlüklerle ilgili adımlarda açık destek verdi. Çeşitli metinlerde, Türkiye’nin Avrupa Birliği standartlarına ulaşması ve tam üyeliği için de açık beyanlar yer aldı. Buna karşılık Kürt meselesi ve barış sürecinde cemaatin tavrı PKK ile görüşmelere ve Abdullah Öcalan’ın muhataplığına karşı olmak şeklinde ortaya çıkıyor. Fethullah Gülen’in bizzat ifade ettiği şekliyle “devletin itibarı” diye bir hat çiziliyor.

Buradan da, Oslo görüşmeleri dolayısıyla MİT Müsteşarı’na karşı düzenlenen operasyonun altında “devletin itibarının korunması” olduğu sonucuna kolayca varılabilir.

Bu tavır dolayısıyla şu anda CHP ve MHP ile doğaçlama da olsa bir “koalisyon” görüntüsü mümkün görünebiliyor. Ama ana siyasi duruş bu çerçevede kaldığı zaman ortada Tayyip Erdoğan’ı devirmek dışında bir siyasetin varlığından söz edilemez. Buradan da bir siyasi parti hareketi yaratmak mümkün değildir, şu anda da muhalefet sadece tek bir hedefe, Erdoğan’ı devirmeye endekslenmiş durumdadır.

DİĞER YENİ YAZILAR