Vicdanlardaki ağır lekeler

Haberin Devamı

O sözü kim söylemişti, herhalde “ilgili” birisiydi: Başkasının üzerine yıkmak için cami bombalamak şerefsizliktir...

1980 öncesinde, Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta, Malatya’da Sünni ve Alevi vatandaşlar arasında çatışma ortamları hazırlanırken hep aynı şey olmuştu. Birileri Sünni mahallelerinde dolaşıp Alevilerin cami bombaladığını yaymıştı. O zaman sadece TRT televizyonu ve radyosu olduğu için vatandaşların haber alma imkânı son derece kısıtlıydı, camiyi gerçekten bombalamaya gerek yoktu. Yayılan söylentilere inananlar sopalarını alıp yola koyuldu. Alevilerin camilere saldırmadığı öğrenildiğindeyse her seferinde çok geç kalınmış oluyordu. Cami bombalandı söylentilerini yayanlar durumdan vazife çıkaran dini bütün delikanlılar mıydı, yoksa kendilerine görev verilmiş şahıslar mıydı?

Sonra bir emekli general, “1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi Kıbrıs’ta halkın direnişini artırmak için sanki düşman yapmış gibi cami yaktık” deyiverdi. O sırada Başbakanlık koltuğunda Bülent Ecevit vardı ve askeri harekât kararını o almıştı. Bu cami yakma meselesinden haberi var mıydı? Kendisine sorulsaydı ne derdi? Bunları bilmek mümkün değil.

***


Kıbrıs’ta Lefkoşe’de 1962 yılında iki cami bombalanmış, Türkler büyük tepki gösterirken Rumlar kendilerinin yaptığını reddetmiş. Türkçe Cumhuriyet Gazetesi bombalamaların “şüpheli” olduğunu yazmış ve bunu yazan iki Türk gazeteci aynı gece öldürülmüştü

Aynı emekli general yıllar önce, 6-7 Eylül olaylarının da “özel harp operasyonu” olduğunu söylemiş, daha sonra “olabilir, demiştim” diyerek durumu düzeltmeye çalışmıştı.

Aynı anda, 1993 yılından beri akılları kurcalayan, Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesiyle ilgili iki gelişme oldu. Bunlardan biri, o dönemde uçağın enkazını inceleyip “suikast yoktur” raporu veren bilirkişiydi. 17 yıl sonra uçağa suikast yapıldığının kanıtlarını gizleyip aksi yönde rapor verdiklerini itiraf ediyordu.

Ergenekon sanıklarından birine ait bir telefon görüşmesi de suikast iddialarını güçlendiren bir kanıt olarak ortaya çıktı.

***


Bunlar vicdanlarımızdaki ağır lekelerden sadece ikisi. Lekeler bunlardan ibaret değil. Abdi İpekçi cinayetini işleyen katilin erken salınmaya çalışılmasına, Uğur Mumcu cinayetinin birkaç gariban dincinin üzerine yıkılmasına ilişkin sorular da giderilmiş değildir. Bu sorular ne yazık ki çok çok fazla ve vicdanımızı karartmaya devam ediyor.

Daha birkaç ay önce Hatay Dörtyol’da kırk yıl önce sahneye konulmuş oyunların tıpatıp aynı olanlarından biri uygulanmaya çalışıldı.

Vicdanlarımızın temizlenmesinden hoşnut olmayanların imdadına da Tophane saldırısı yetişti. Tophane saldırısı ne Dörtyol’u ne cami yakılmasını ne de diğer suikast ve cinayetleri temizler. Bu karanlık olayların biraz daha kararması için Tophane’den medet ummak ise lekeli vicdanlarla yaşamaya razı olmuşluğun küçük bir tezahürüdür.

DİĞER YENİ YAZILAR