Ön haber tehlikelidir

Geçtiğimiz hafta gazetemizin pazar ekini açanlar bir sürprizle karşılaştı. Bir gün önce Türkiye'ye gelişi iptal edilmiş olan Fransız oyuncu Alain Delon "gelmiş", Film Festivali açılış törenine "katılmış" ve hatta insanlarla kaynaşmış, sevimli davranışları "olmuş"tu!..

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta gazetemizin pazar ekini açanlar bir sürprizle karşılaştı. Bir gün önce Türkiye'ye gelişi iptal edilmiş olan Fransız oyuncu Alain Delon "gelmiş", Film Festivali açılış törenine "katılmış" ve hatta insanlarla kaynaşmış, sevimli davranışları "olmuş"tu!..

Bu yanlışın kaynağı "ön haber" merakıdır.

Gazetenin baskı programı dolayısıyla bir olayın gerçekleşme ihtimali olan zaman, baskıdan sonrası ama gazetenin okura ulaşmasının öncesidir. Böyle sıkıntılı durumlarda gazeteciler bazen "ön haber" riskini göze alır. Yani olay gerçekleşmeden önce, olmuş gibi yazılır. Ve sonra bir aksilik çıkmaması için dua edilir.

Bu riski almanın kaynağı, iletişim düzeninin bugünden çok geri olduğu dönemlerdir. Okurun tek haber alma kaynağının gazetesi olduğu dönemde, okuru habersiz bırakmamak için bu risk alınırdı.

Örneğin Cumhurbaşkanı ile Başbakan akşam 8'de filanca konuyu görüşmek için bir araya gelecektir, ama siz gazetenizi 8'den önce basmış olmalısınız. Eğer bunu duyurmazsanız okurun görüşmeden haberi olmayacaktır.

Bu alışkanlığın bir yanında da tabii ki meslek içi rekabet, yani haberi atlamamış olma kaygısı var.

Ön haber "felaketi"nin basın tarihine geçmiş örneği 1961'de yaşanmıştır. O sırada Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olan ve dünya barışına önemli katkıları bulunan İsveçli politikacı Dag Hammarkjöld Kongo'daki savaşta arabulucu olmak için Afrika'ya gidecektir. Uçağının geliş saati, kimlerle görüşeceği bellidir. O dönemin koşullarında bölgede fazla gazeteci ve tabii ki yoğun iletişim imkânları yoktur. En etkili ve yaygın kuruluş olan Associated Press'in temsilcisi oradadır. Ama bu gazeteci o günler için güzel bir safari programı yapmıştır. "Ne olacağı zaten belli" der ve haberleri önceden olmuş gibi yazar, bırakıp gider.

Bütün dünya onun bu "ön haberleri" sayesinde BM Genel Sekreteri'nin Kongo'ya geldiğini, barış görüşmelerine başladığını okurken Dag Hammarkjöld'ün cansız gövdesi bir Afrika dağında yatmaktadır. Çünkü uçağı Kongo'ya yaklaşırken düşmüş, Kongo'da savaşan taraflarla görüştüğünün sanıldığı saatlerde çoktan ölmüştür.

"Ön haber"in kaynağının sadece bu AP muhabiri örneğindeki gibi "kaytarma" güdüsü olduğu düşünülmemelidir. Kaynak tümüyle iyi niyettir. Ama bazen "felaket"e dönüşür.

Türk basın tarihinde bir "ön haber felaketi" de ünlü bir müzik eleştirmenine aittir. Bu eleştirmenimiz gitmediği bir konserle ilgili yorum yazıp gazetesine vermiş, konserin şefin sağlık sorunu nedeniyle ertelendiğini yazısı yayımlandıktan sonra öğrenmiştir.

"Ön haber" bugünkü teknolojik imkânlar dünyasında artık gerçekten çok anlamsızdır.

Zayıf Türkçe
Okurlarımızdan Erhan Tığlı spor sayfalarından başlayan Türkçe yanlışları ve yabancı sözcük kullanma merakına dikkat çekiyor. Ahmet Yılmaz da "Fatoş ile Basri"de gördüğü bir çeviri yanlışı üzerinde duruyor. Her iki okurumuzun uyarıları da son derece yerinde.

Özellikle spor sayfalarımızda ve bazen diğer haberlerde çok fazla yabancı sözcük, hem de hiç gereği yokken kullanılıyor. Okurumuzun dikkati çektiği bir haberde arkadaşlarımız "ekşın filmi" tanımını kullanmış.

Bu "ekşın" ya da "aksiyon" sözcüklerinden yola çıktığımızda dilbilimcilerin görevini de hatırlamalıyız. Hayatın gelişimi içinde diğer ülkelerde ortaya çıkan kavram ve kelimelerin, gerçekçi biçimde Türkçeye aktarılması işi öncelikle onlarındır.

Bunun ötesi genç gazeteci arkadaşlarımızın hem okullardaki hem de meslek içindeki eğitimleriyle ilgilidir.

Türkçenin Türk basınında kötü ve yanlış kullanımları konusunda Radikal'de Hakkı Devrim çok çaba gösterdi. Ama son zamanlarda o da yılmış görünüyor.

Fatoş ve Basri'deki yanlış da bir hikâyede Noel'den ve kiliseye gitmekten söz edilmesi. Eleştiri yerindedir. Eğer biz bu Amerikan çizgi-dizisini Türkçe isimlerle uyarlamışsak çevirilerde de aynı özeni göstermek zorundayız. En azından o bölümü atlayabilirdik.

Fikri takip eleştirisi
Feridun Gündoğdu, Fehriye Erdal konusunda Türkiye'nin Belçika'yı Avrupa Konseyi'ne şikâyetini hatırlatıyor ve bunun devamında ne olduğunu öğrenemediğini söylüyor.

Yerinde bir eleştiri. Türkiye'nin çok hızlı değişen gündemi ve bazen de teknik kısıtlamalar "fikri takip" meselesinde sık sık zaaf göstermemize yol açıyor.

"Fikri takip"in anlamı, olay ne olursa olsun, sonuna kadar, sonuç alınıncaya kadar her gelişmenin verilmesi, bazen de gelişme olmadığının bile hatırlatılmasıdır.

Tabii bunun da bir sınırı var. Ama okurumuzun hatırlattığı haberde, yani Fehriye Erdal olayında hiçbir yayın organımızın ihmal göstermemesi gerekir.

Siyasi iktidarla mesafe
Selim Akün, öncelikle Vatan'ı ilk çıktığından beri izlediğini ve beğendiğini söylüyor. Eleştirisi, son zamanlarda bazı "sürmanşet" haberlerin Türkiye'nin gündeminden uzak oluşu. Buradan çıkardığı sonuç Vatan'ın da değişmesi olasılığı. Yakın dönemde bazı olumsuz örnekler bütün gazete okurlarını medya-siyasi iktidar ilişkileri üzerinde kuşkulara yönlendirmiştir.

Okurumuz hangi "sürmanşet" haberlerden söz ettiğini belirtmediği için bunları tek tek ele alamıyoruz. Ancak Vatan'ın çıkışındaki ana ilkeleri kaybetmediğini göstermek için örneğin Galataport haberlerini, Kemal Unakıtan ve Kürşad Tüzmen ile ilgili haberleri hatırlatabiliriz.

Bunların tümüne bakıldığında Vatan'ın siyasi iktidarla herhangi bir "yakınlık" durumu olmadığı, gazetecilik işlevini yerine getirmekle meşgul olduğu görülecektir.

Bazı haberler tek başlarına ele alınıp eleştirilebilir. Zaten bir gazete hazırlanırken, görev alan bütün gazeteciler her gün bu haberleri bütün açılardan tartışıyor. Tabii ki değerlendirme farkları olabilir. Ancak okurumuz Vatan'ı ilk sayısından itibaren gözden geçirirse ana yoldan herhangi bir önemli sapma görmeyecektir.

Doğru haberciliğe örnek
Geçen hafta uyuşturucu operasyonu dolayısıyla zanlı-sanık farkına ve haberlerin verilmesinde nelere dikkat edilmesi gerektiğine değinmiştik. Hafta içinde bir "fuhuş operasyonu" yapıldı ve Vatan bütün haberleri temel ilkelere uygun olarak, yasal çerçeveyi göz önüne alarak verdi. Bazı meslektaşlarımız ise bu tür haberlerin "çekiciliğine" kapılıp yine temel ilkeleri bir yana bıraktı.

Fahişelik, fuhuşa teşvik ve bunların yasalarda ne anlama geldiği konusundaki yazılar yine Vatan'da yer aldı. Operasyonun güvenlik sorumluları tarafından yürütülüş biçiminin ne anlama geldiğini de yine Vatan net olarak okurlarına aktardı.

Bu konunun bütün Türk medyasında, yazılı ve görsel basında temel ilkelere uygun şekilde çözülmesi herkes açısından faydalı olacaktır.

Yeri değişmemeli
Ahmet Karabey, Sayısal Loto, Şans Topu, On Numara gibi şans oyunlarının sonuçlarını Vatan'da bulamadığından şikâyet ediyor. Eleştirisinde kısmen haklı. Çok seyrek de olsa, yine teknik nedenlerde bazı baskılarımızda şans oyunlarının sonuçları yer almıyor.

Eleştirinin kaynağı ise bunların gazetedeki yerlerinin değişmesidir. Bu tür "sürekli" köşelerin her okur açısından önemi ayrıdır. Ve bunların hep aynı sayfada ve aynı köşede yer alması temel ilkedir. Okuyucu bunları her zaman aynı yerde arar, bulamadığında da kızma hakkına sahiptir.

Böyle "küçük" gibi görünen durumlarda okurun tepki vermesi, sorunun giderilmesini sağlayacağı için önemlidir.

DİĞER YENİ YAZILAR