‘Benim giydiğim marka olur’
Giyim tarzında da mütevazı bir kadın izliyoruz. Oysa Nurgül Yeşilçay ışıklı bir kadın. Siz stilinizi oluştururken nelere dikkat edersiniz?
O kadar az Nurgül oluyorum ki dizide. (gülüyor) Genelde setlerde olduğum için farklı karakterlerin stilleri benim stilimin önüne geçiyor. Günlük hayatta da herkes gibi o günkü durumuma göre giyiniyorum. Bir de bir şeyi çok sevince eskitene kadar giyiyorum.
Markalara karşı sadakatiniz var mıdır?
Ben giyersem marka olur zaten. (gülüyor) Sergio Rossi’nin ayakkabılarını, kışın Solomon giymeyi, Burberry’nin pardösülerini, Diana Von Furstenberg’in elbiselerini, Armani’nin sadeliğini, Dolce&Gabbana’yı, Marni ve Cloe’nin çantalarını, Cartier’in mücevherlerini, Chanel’in klasikliğini, değişken ruh halime göre seçiyorum. Evde pijama terlik.
Nurgül Yeşilçay’ın bir gala veya davet öncesinde alışveriş için uğrayacağı moda evi hangisi olur?
Davetlerde Türk tasarımcılarına öncelik veriyorum. Nedo Collection, Museum of Fine Clothing gibi... En son Başak Dizer ve Deniz Marşan’ın önerdiği ceketi giydim. Hakan Yıldırım, Zeynep Tosun, Ezra&Tuba, Raisa&Vanessa çok değer verdiğim modacılar.
‘OĞLUMA KADINA SAYGIYI ÖĞRETİYORUM’
Siz asla ‘annellik kozunu’ oynayan kadınlardan olmadınız. Nejat’la hayat nasıl?
Doğuştan şanslı olduğuna inandırılan erkek çocuklarımıza erkek değil insan olmayı öğretmemiz lazım her şeyden önce. Ben Nejat’a yeri geldikçe kadına saygıyı, sevmenin sahip olmak değil değer vermek olduğunu öğretmeye çalışıyorum. Öyle kuru kuruya sevmek de olmaz. Üzmemek için çaba harcayacaksın. Toplumun tersine taş fırın erkekliğinin kötü, kılıbıklığın ise iyi olduğunu öğretiyorum. Sürekli fikirlerini dinlerim, bol bol konuşuruz. Sorduğu her soruyu yalansız cevaplarım. Hiçbir zaman ‘saçımı süpürge ettim’ demem. Çünkü ben bu annelik sorumluluğunun farkındayım ve seviyorum. Onun kendi hayatı, benim kendi hayatım olduğunu, ihtiyaçlarını kendi çabasıyla karşılaması gerektiğini bilir. Bol bol karikatür kitabı okuruz, gezeriz. Vazgeçilmezimiz lego oynamak.