Karaelmas Üniversitesi'nde kara bir akşam...

Üniversiteler açıldı. Biz de yakında başlarız panellere, oyunlara gitmeye. Aslına bakarsanız insan alışınca özlüyor üniversitelilerle bir araya gelmeyi. Onlarla sohbet etmeyi, sahneye çıkıp onlarla birlikte eğlenebilmeyi

Haberin Devamı

Üniversiteler açıldı. Biz de yakında başlarız panellere, oyunlara gitmeye. Aslına bakarsanız insan alışınca özlüyor üniversitelilerle bir araya gelmeyi. Onlarla sohbet etmeyi, sahneye çıkıp onlarla birlikte eğlenebilmeyi. Bir süre sonra alışkanlık haline gelebiliyor mesela Eskişehir'de oyun sonrası Porsuk etrafında yürüyüş yapmak ve ardından birbirinden güzel kafelerden birinde ökeye oturmak.

Ya da Akdeniz Üniversitesi'nin cennet gibi kampusunun içinde gezmek ve Antalya'nın havasını solumak. Hemen hemen tüm üniversitelere gittim diyebilirim. Ya panel için ya oyun için on binlerce kilometre yol yapmışlığım var. Ama özellikle geçen yıl Sunay Akın ve Sivrisinekle birlikte oyun için gezerken yaşadıklanmız bir kitap bile olabilecek kadar keyifli inanın. Zaten yakında belki kitap değil ama yeni bir oyun olacak bu seyahatler merak etmeyin. Yine geleceğiz okulunuza Sunay Akın'la.

Bu yaşadıklarımız içinde bizi üzen ve allak bullak eden bir olay var ki, her aklıma geldiğinde keyfim kaçıyor. 26 oyunluk turnenin sonlarına gelmiştik. Son gideceğimiz okullardan biri Zonguldak Karaelmas Üniversitesi.

Büyük bir hevesle yola çıktık çünkü öğrencilerin oyuna büyük ilgi gösterdiğini, bizden önce giden arkadaşlanmızdan öğrenmiştik. Keyifli bir yolculuktan sonra ulaştık Zonguldak'a. Erken gittiğimiz için önce gezdik biraz şehri.

Oyun vakti yaklaşınca merkez kampustaki salona geçip hazırlanmaya başladık. Oyunun başlamasına bir saat kala salonun önü ana baba günü olmuştu bile. Sahnede son provalan yaparken gözüme bir kamera takıldı.

Sahneyi tam ortadan gören bir yere kurulmuş kameranın başında duran genç arkadaşa sordum ne yapıyorsun diye, oyunu çekeceğim dedi.

"Başından 10 dakika çekersin sonra kapat ama kamerayı" dedim. Çünkü birçok oyunda hem okulların etkinlik arşivi için hem de yerel basına verilsin diye kısa çekimler yapılmasına alışıktık. Ancak kameraman arkadaş oyunun tamamını çekeceğini çünkü böyle talimat aldığını söyledi. Talimatı kimin verdiğini sorunca Rektör Bey'in talimatı olduğunu öğrendik.

Hemen Rektör Bey'e oyunun tamamın çekemeyeceklerini, buna haklan olmadığını, ileride korsan VCD basılıp satılması durumunda bundan kendilerini sorumlu tutabileceğimizi anlatan bir açıklama yolladık. Bu açıklamayı çok sallamayan Hazreti Rektör, "Kesinlikle oyunun tamamı çekilecek. Çektirmiyorlarsa buyursunlar gitsinler" şeklinde bir ferman yolladı.

Bu ferman üzerine, "Ferman rektörün ey öğrenciler yollar bu durumda bizimdir" diyerek eşyalanmızı toplamaya başladık. Haklı olarak tepki veren öğrencilere durumu anlatmak zorunda kaldık. En son yanımıza gelen bir rektör yardımcısı ise tüm olan bitene tuz biber ekti. Oyunun tamamını kaydetmeye haklan olmadığını anlattığımız bu Yardımcı Rektör Bey bize, "Ben istediğimi çekerim. Siz kimsiniz benim okulumda benim yaptığım çekime karışıyorsunuz" deyince ışık hızıyla Zonguldak'tan aynldık.

Yol boyunca bizi izlemek için gelen yüzlerce gence üzüldük. Bir de okudukları ilim irfan yuvası üniversitenin böyle kişilerce yönetiliyor oluşuna. Bir oyun borcumuz var Karaelmas Üniversitesi öğrencilerine. Ödeyeceğiz umarım yakın zamanda ama bu kez rektörsüz ve çekimsiz gelin lütfen bizi izlemeye.

Eğer yine geleceklerse bizi izlemeye, Hazreti Rektör ve Küçük Rektör'e bizim misafir olarak oraya geldiğimizi hatırlatıverin bir zahmet. Zonguldak'da misafire öyle davranmazlar çünkü.

Eski taksilere binmeyelim ki değiştirsin onları artık mal sahipleri
Vatan 34 yazıyordu geçenlerde. Bir taksi şoförü sitem ediyormuş müşterilerine: "Benim Şahin'im var. Müşteriler uzun yola gidecekleri zaman büyük araba istiyorlar. Kliması ve içinin ferahlığı yüzünden tercih ediyorlarmış. Bu yüzden diğer arkadaşlarla aramızda tartışma çıkıyor. Ne yani büyük araba uzun yola gider de benim arabam gidemez mi?"

Gider de parasını ben ödeyeceğim için o yolu ben senin eski arabanla gitmek istemiyor olabilirim belki değil mi canım taksici kardeşim? Bir dönemin en ucuz ve yedek parçası en kolay bulunan arabası olan Şahin, üretimden kalkmasına rağmen halen inatla taksi olarak kullanılıyor mal sahiplerince.

Taksiciler dünyasında böyle bir kavram var: Mal sahibi. Taksi plakalı otolarını yevmiye karşılığı şoförlere veriyorlar. Mal sahibi evinde devrilmiş parasını sayarken bir türlü değiştirmediği, koltukları çökmüş, leş gibi kokan, her an bir kazaya neden olabilecek arızaları bulunan bu eski arabalarla yolculuk etmek zorunda olan biz oluyoruz. Son zamanlarda durum yavaş yavaş değişiyor. Citroen Berlingo, Renault Kango, Ford Connect, Fiat Doblo gibi araçlar taksi yapılıyor artık. Biz de haklı olarak yeni, klimalı ve daha konforlu olan bu araçlan tercih ediyoruz. Aslında taksi olarak kullanılan araçların yenilenmesi ve denetimi çağdaş ülkelerde yerel yönetimler tarafından yapılıyor. Bizde de böyle olmasını beklemek hayal. Bir kere bizde marka belirleme işinde kesin maraz çıkar. Hangi marka araçların açıklanacağı belli olmadan önce ne kulisler döner kimbilir?

Geçen yaz Balmumcu'dan bindiğim bir taksinin şoförü pantolonunu dizlerine kadar sıyırmış, üzerinde atletle arabasını kullanıyordu. Garibim sıcak yüzünden habire başından aşağı pet şişeden su döküyordu. Niye değiştirmiyorsun arabayı diye sorunca, "Bırak arabayı mal sahibi lastikleri bile değiştirmiyor. Kabak lastikle Allah'a emanet gidiyoruz" demişti.

Sahi, bu taksilerin lastiklerini kontrol eden birileri var mı? Mesela esnaf odası, taksiciler federasyonu falan? Benim bildiğim, çokça aidat alıyorlar mal sahiplerinden de o yüzden soruyorum. Asıl yanıtını merak ettiğim soru şu:

Mal ve taksi sahipleri bol bol para kazınırken, o paraları ödeyen biz yolcular ne zaman hak sahibi olacağız acaba? Ne zaman hak ettiğimiz hizmeti alacağız?

DİĞER YENİ YAZILAR