Bazı kadınlar...

Beni takip eden okurlarım çok iyi bilirler; özellikle günümüz Türkiye’sinin sürüklendiği düzen anlayışında kadın kimliğinin, kişiliğinin yok edilmek çabasına karşı nasıl tavrım olduğunu. İster sosyal baskı, ister gelenek-görenek, ister din kisvesi altında olsun, hiç bir sebeple kadının yok sayılmasına, aşağılanmasına, toplumun cüzzamlısı gibi yaşamın perde arkasına atılmasına kabul gösteremem. Babanın sahipliğinden, bir başka erkeğin sahipliğine devredilmesini kadının yuvadan uçup evlenmesi değil, esir olarak sahip değiştirmesi diye görürüm. Kendi bedeni, ruhu, yüreği, hayâlleri, seçimleri üzerinde kadının tek söz sahibi olmasının, kendine ait, kendine sahip kalmasının en tabi hakkı olduğuna inanırım. Bu konuda çok yazdım, çok konuştum. Amma velâkin, bazen öyle kadınları duyuyor, öyle kadınları uzaktan veya yakından tanıyorum ki; “İyi ki erkek değilim.” diyorum. Aynı zamanda da o kadınlarla aynı cinsin temsilcisi olmaktan utanç duyuyorum.

Yıllar önce, İzmir’de bir okul arkadaşıma rastlamış ve daveti üzerine evinde ziyaretine gitmiştim. Ben çalışıyordum, arkadaşım ev hanımı olmaya karar vermişti. Hiç kimsenin özel hayatını, kendisi anlatmadığı takdirde merak edip sormam. Yardımcı olabileceğim bir konuda benden destek istenirse başka. Onun dışında kişinin özelini paylaştıktan sonra anlattığına pişman olabileceği ve bu sebepten dostlukların zedelenebileceğine inanırım. İşte bu kadar özele saygılı ve dedikoduculuktan çok uzak bir insan olmama rağmen, o gün arkadaşımın hiç de benim hatırladığım gibi dürüst bir insan olmadığını öğrendim ve çok üzüldüm.

Haberin Devamı

Eşe yalan söylemek

Arkadaşım büyük bir iftiharla anlattığı üzere; kocasına aslında harcamadığı mutfak masrafını gösteriyor ve gizliden gizliye kendisine altın biriktiriyordu. Üstelik kocası tüm maaşını getirip karısına veren erkeklerdendi. Arkadaşımın yaptığı benim anlayışıma göre çok ahlâksızca bir davranıştı. Hele hele böbürlenerek anlatması daha da ağrıma gitmişti. O ziyaretimden sonra kendisini bir daha görmek istemedim. Benim kadınlık gururumu rencide etmişti o kadın. Henüz yirmi iki yaşındaydık o zaman. Aradan yıllar geçti. Şimdi herhalde epeyi bir altını olmuştur.

Haberin Devamı

Sonra ejnebi bir hanım tanıdım. Türk bir erkekle, lâf ola yürüyen bir beraberlikleri vardı. Bir gün kocası evliliklerini bitirmeye karar verdiğinde, hanım, burnundan fitil fitil getirmek üzere elinden geleni ardına koymadı. Tazminat olarak talep ettiği onlarca madde arasında bir de ev için yapmış olduğu masrafları gösteren uzun bir liste vardı. Hiç çalışmadığı, eve maddi bir katkısı olmadığı halde bu listenin nasıl oluştuğunu merak etti erkek. Çok basitti cevap. Evli oldukları süre içinde kadın evin masrafları için eşinin verdiği paraları kendi adına açtırdığı banka hesabına yatırmış, sonra masrafları da o hesaptan kendi imzasıyla yazılan çeklerle ödemişti. Avukatının bile aklı durmuştu yıllardır hazırlanan bu komploya.

Sadece kocasını kazıklayan değil, hem kocasını, hem sevgilisini aynı anda kazıklayan kadın da biliyorum. Bu kadın öyle tek tük altınla değil, daha büyük oynayanlardandı. Aynı pırlanta yüzüğü, aynı kürkü hem kocasına, hem âşığına aldırıp, sonra birinin parasını nakte çevirirdi.

Haberin Devamı

Eşiyle ayrıldıktan sonra, sırf onun hayatını kâbusa çevirmek üzere yaşayan ve bu sebepten kendi karşısına çıkan mutlu olma, yeniden bir yuva kurma şansını bile geri tepen kadın değil, kadınlar tanıdım. Hani derler ya; “Benim bir gözümü alsınlar, yeter ki onun iki gözünü alsınlar.” diye, öyle çalışır bu kadınların kafaları. Erkek onlara yâr olmadı ya, yediklerinde, içtiklerinde, soluduklarında kin vardır hep, nefret vardır. Hesaplaşmaları bitmez, bitemez bir türlü. Çocukları varsa arada, onları da kullanmaktan çekinmezler. Çocukların o küçücük, saf beyinlerini babaya düşmanlıkla beslerler. Kafalarında oluşmuş mağduriyet fikri hiç bitmez bu kadınların, hiç iyileşmez. Bu eziklik duygusunu çocuklarına da aşılamaya uğraşırlar. O miniklere nasıl kötülük yaptıklarını anlamaz, onların ileride nasıl ikilemlerle ne kadar üzüntü yaşayacaklarını göremezler. Çünkü bitmeyen hiddet, kin, ödeşme arzusu kıskacından kurtulamazlar.

Haberin Devamı

Avukatıyla aldatmak

Bir kadın biliyorum, bir vergi probleminden hapise düşen kocasının avukatıyla aşk yaşamaya başlayan. Mahkeme sürüp gitmiş, ama koca hiç dışarı çıkamamıştı bir türlü. Kadın “yüz kızartıcı suç”la suçlanmış olan kocasını bir celsede boşadı ve sevgili avukatıyla yurt dışına gitti.

Ne garip, şimdi yazdıkça daha nicesini hatırlamaya başladım ama diyorum ya; böyle kadınlar beni kadınlığımdan utandırıyor, kadınlık gururumu kırıyorlar diye. “Allah’tan erkek değilim.” diyorum bir kez daha. Sonra da cinsimin hem kendisine sahip, kendisine ait ama aynı zamanda erkeğine cenneti yaşatmak arzusuyla ve tutkusuyla yaşayan bir örneği olduğum için kendimi şanslı, ayrıcalıklı ve mutlu hissediyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR