Mardin’in Savur’undan yükselen büyük başarı

Kimileri seçim tezgâhlarında, kimileri savaş çığırtkanlığında, kimileri kaçacak yer aramakta, kimileri ekmek peşinde, kimileri can derdinde, Kasım’ı beklediğimiz şu günlerde harika bir haber âdeta bir şifa soluğu gibi geldi.

Profesör Doktor Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü alması beni o kadar gururlandırdı, o kadar mutlu etti ki; kafamda dolaşıp duran; ülkemizle, insanımızla, geleceğimizle ilgili binbir soru birden yerini huzurlu umutlara bıraktı. Bu huzurumun ve umudumun sebebi sadece, Nobeli alan bilim adamının Türk olmasından değil, onun bu başarıya ulaşana kadar yaşamış olduklarının ve başlangıcının daha nice Türk gencine ışık olacağından.

Benim için; Profesör Doktor Aziz Sancar’ın hayat hikâyesinin ve bugün geldiği yerin Nobel ödülü vesilesiyle milyonların bilgisine, dağarcığına işlenmesi; alacakaranlık kuşağına hapsedilmek istenen Türk gençleri için bir devrim niteliğindedir. Sancar’ın dahiyane buluşunun dünya bilim tarihinde yaptığı devrim kadar önemlidir yürekli ve arzulu gençlerimizin hayatlarında yapacağı değişim.

Haberin Devamı

Öncelikle o topraklarda yaşayan halkımızın ‘fırsat’ eşitliği’ olmadığı için anarşinin türediğini savunan anlayışa ters düşmekte olan mükemmel bir örnek Aziz Sancar’ın hayatı. Mardin’in Savur ilçesinde, okuma-yazma bilmeyen bir anne-babanın sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyaya gelmiş. Ailesinin yokluğunu paylaşmış. Liseye Mardin’e göndermişler. Futbolu çok severmiş, kaleci olmuş. “Ama çok gol yerdim, boyum kısaydı, tutamazdım” diye anlatıyor o günleri. Yine o başlangı günlerini öğünçle “Milliyetçi bir ailede büyüdüm. Bayrağımızı taşımaktan hep gurur duydum” diye aktarıyor. Liseden sonra ver elini İstanbul. Ama öyle lâf ola bir yolculuk değil. Alnının teri, emeğiyle; Pfizer TÜBİTAK bursuyla İstabul Tıp Fakültesinde okumaya hak kazanır. 1989 Yılıda 1'ncilikle bitirir Tıp Fakültesini ve hemen Savur’a döner; bu defa doktor olarak. Zaten yabancısı olmadığı halk onu doktorları olarak da çok sever. “Tabii ki ben de iyi doktorluk yapıyordum ama oradaki milletin bana inancı o kadar büyüktü ki; verdiğim reçeteleri muska diye başlıklarına takarlardı” anlatımı Aziz Sancar’ın sadece meslekî açıdan değil, aynı zamanda insanî açıdan nasıl bir değer olduğunu çok güzel izah ediyor.

Haberin Devamı

Mardin, Savur’daki doktorluğunun ardından yine TÜBİTAK bursuyla biyokimya eğitimi için John Hopkins Üniversitesi’ne gider. Sonra Texas Üniversitesi’nde doktora eğitimine başlar ve henüz orada öğrenciyken ‘maxi cell’ yönetimini keşfeder ve genetik bilim dalında ilk bilim adamları arasına girer.

Kendisini insanlığa adamış bu büyük bilim adamı 1984 yılında Amerikan Cumhurbaşkanlığı’nın ‘Genç Bilim Adamı’ ödülünü alır. 1994’de ünlü bilim dergisi ‘Science’ onun keşfi DNA onarım enzimini yılın molekülü seçer. 1998 yılında aynı mecmua ‘Biyolojik Saat’ buluşunu aynı şekilde 1'ncilike ödüllendirir. O buluşunu şöyle anlatıyor Profesör Doktor Aziz Sancar:

“Eşime dedim ki; Büyük bir buluş yaptım. İnsana ait bir gerçek... Bunu şu an bir Allah biliyor, bir de ben biliyorum”

Bu değerli bilim adamının, 6'ncı Vehbi Koç Ödülü’nü aldığı zaman kendisi için Koç Vakfı tarafından yapılmış olan videoda bu sözlerini dinlerken tüylerim diken diken oldu. Onun, büyük Yaratıcı’nın tartışılmaz ve benzersiz gücü ve mükemmel yaratımındaki sırlardan birini daha keşfetmiş olması daha da farklı bir anlam kazandı benim için.

Haberin Devamı

Daha çok yeni; “Millet Mars’ta su buluyor, biz burada nelerle uğraşıyoruz” sözcükleri beynimi doldururken ve evet Amerikalılar Mars’ta buldukları suyun geçmişini anlamaya çalışırken bizim televizyonlarımızda ilâhiyatçılara “Mars’taki suyla abdest alınır mı?”, “Mars’ta Kıble nasıl bulunur?” diye sorulurken ve ilâhiyatçılar da “Mars’ta olmaz, gelir, dünyada kılarsın namazını..” diye cevaplarken, Profesör Doktor Aziz Sancar Cennet’ten Yaradan’ın bizzat gönderdiği bir işaret gibi geldi bana.

Evet, bizim de var Sancar gibi değerlerimiz. İnsanı, varlığını, sağlığını, kurtuluşunu, yücelişini, ilerleyişini sağlamak için hayatlarını adayan nice kıymetli ilim, bilim insanımız var. Çoğunun ne başarılarla yol aldığını halkımız buralardan duymuyor, duyurulmuyor. Aziz Sancar’ı da çoğu Türk bilmezdi. Nobel'i kazanması onu zorla gözümüze soktu da haberdar oldu Türkiye. Aziz Sancar’ı bir çok diğerinden ayıran muhakkak bir çok farklı özelliği var. Ama diğer taraftan Amerika gibi; düşünen, araştıran, mükemmel insanlık için didinen beyinlere yol açan, destek olan ve onlara kendi bünyesinde her imkânı yaratan bir ülkede olmasaydı; Türkiye’de kalsaydı bu ülke ona Nobel yolunu açabilir miydi, onu da düşünmek lâzım. Aslında fazla düşünmeye gerek yok. Cevap belli. Burada yazmayayım şimdi.

Haberin Devamı

Profesör Doktor Aziz Sancar, müthiş bir başarı hikâyesiyle karşımızda şu anda. Bu başarının her bir ‘mokelül’ü onun bizzat alın teri, sabrı, hayâl gücü, insanın sırrını insanın hayrı için çözmek gayreti ile bezeli. Kazandığı başarının mutluluğunu yine insan için duyduğu bir ince duyguyla ifade ediyor. Diyor ki; Türk gençleri desinler ki; “Bunu bir Türk yaptı. Biz de yaparız” Ve daha önemli buluşlar yapsınlar.“

Evet, Türk gençleri! Ükemizin neresinde doğduğunuz, hangi kökenden olduğunuz ve nasıl bir yoklukla, yoksunlukla yetiştiğiniz değil, hangi amaç, hangi hayâl ve nasıl bir emekle nereye varmak istediğiniz sizin yolunuzu çizecek. Hiç bahane aramayın, bulmayın. Taptaze bir muhteşem örnek var karşınızda: Profesör Doktor Aziz Sancar. Siz niye olamayasınız? Alacakaranlık kuşağının varisleri ve onların katakulli tezgâhları yerine neden alkışlarla sizi konuşmayalım... Haydi! Bu ülke sizin... Bu dünya sizin... Keşfetmek sizin ve sınırsız...

DİĞER YENİ YAZILAR