‘Kremlin kadınları’

“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır”, “Kadın adamı vezir de eder, rezil de” sözleri çok sık duyduğumuz tanımlamalardır. Sovyet Rus şair ve yazarı Larisa N. Vasileva ise ‘Kremlin Kadınları’ kitabında bunların karşılığı olacak çok güzel bir anlatımda bulunmuş. Diyor ki;

“İnsanoğlunun gerçekleştirdiği tüm yüce davranışlarda ve alçaklıklarda, karanlıkla aydınlığın sınırında, duyguyla aklın hudutlarında, iyilik ile kötülüğün kesiştiği kavşakta kadın gölgesini görmüyorsanız eğer, ne insanoğlu hakkında ne de içinde yaşadığınız çağ hakkında bir şey görüyorsunuz ve anlıyorsunuz demektir.”

Bu tariflere uyan nice Kremlin kadınını ele aldığı kitabında “Yıkımın Yaratıcısı Kadınlar” başlığı altında anlattığı iki önemli kadının özel ve mesleki hayatlarındaki mihenk taşlarını ve dönüm noktalarını karşılaştırırken, kadının, erkeğin hayatındaki sessiz önemini anlatması açısından çok çarpıcı bir örnekleme veriyor. Şöyle diyor Vasileva:

“İki kadın... İkisi de kendince mütevazi Slav kadını olan Mariya Vladislavovna Sklodovskaya ve Nadejda Konstantinovna Krupskaya... doğmakta olan çağın en tepesinde durarak onu bugün var olduğu haliyle, kendi elleriyle, bize hediye ettiler. Daha sonra kocalarının işe koştuğu cinleri o nazik elleriyle şişelerinden çıkardılar. Eğer, ikisi de bu derece hamarat, fedakar ve erkeklerinin davalarına sadık olmasalardı tarih bambaşka bir şekilde geliştirirdi.”

Haberin Devamı

“Kocalarının işe koştuğu cinleri nazik elleriyle şişelerinden çıkardılar.”!!! Bu cümle bir kadının, erkeğine inandığı zaman onun davasını gerçekleştirmekte ne kadar olağanüstü bir güç gösterebileceğini anlatması açısından beni çok etkiledi. Gerçekten de bu kadınların yetişme tarzlarını, psikolojilerini çok derinden inceleyerek erkeklerinin yanında nasıl bir tavırla ve neden durduklarını anlamak üzere yaptığı araştırmaların neticesinde yazdıkları Vasileva’nın yorumunu sonuna kadar haklı çıkarıyor:

“Eğer bu kadınlar bu kadar hamarat, fedakar ve erkeklerinin davalarına sadık olmasalardı tarih bambaşka bir şekilde gelişirdi.” Muhakkak ki öyle olurdu. Başkan, bilim adamı, yazar, hayal gücüyle yaşayan, yaratan erkeklerin tarihe iz bırakmalarını sadece bazı gelişmelerin sonucu olarak değerlendiriyor yazar ve bu gelişmelerin sebebi, ateşlenmesi ve hırsla yol almasını o erkeklerin özel kadınlarına bağlıyor. Bu kadınları dikkatlice tanıdığınız zaman; bazen silik, sessiz, bazen daha cesur ama her halükarda sorgusuz sualsiz inançlarıyla, çalışkan ve fedakar çabalarıyla erkeklerine yolu açmalarındaki, o erkeklerin hedeflerine ulaşmalarındaki güçlerinin, sadece onları sevip, onlara inandıklarından dolayı gerçekleşmediğini görüyorsunuz. Bu kadınlar aslında zaten kendi idealleri, hırsları, yaratıcı ve/veya yıkıcı fikirleri, düşleri olan kadınlar. Belki de erkek olsalar, çoktan o yolu tek başlarına alacaklar, bir erkeğin ardına takılıp, ona katılıp hayallerini gerçekleştirmeye gerekleri kalmayacaktı.

Haberin Devamı

Kitabı okudukça; tarihte tek tek örneklerini defalarca okuduğum kadın tiplemesini salt ‘Kremlin’in nişinde bir arada gördüm ve çok bariz bir şekilde bu kadınların gerçek psikolojilerini kıyaslamak şansım oldu. Çok kadın için, erkeğin çıkışına, koşmasına ve uçmasına her zaman daha açık, daha çabuk kabullenici ve destekleyici olan dünya sistemlerinde, kendisiyle benzer düşünceleri, hırsları, beklentileri olan bir erkeğin dünyasına girip onun yanında duruyor gibi aslında kendi hayallerini yakalaması için teşvik etmek ve sonucun nimetlerinden, başarının yüceliğinden gurulanmak çok daha ehven görünüyor.

Haberin Devamı

Vasileva’nın ‘Kremlin Kadınları’nda, kendi alanlarında tarihe yön vermiş kimi erkeklerin, aslında, kitapta anlatılan kadınlar, kadınları yanlarında olmasa; davalarında, inançlarında bu kadar tetiklenmeyeceklerini, belki de isimlerini o veya bu şekilde hatırlanır kılan büyük değişikleri, yaratıcılıkları veya devrimleri gerçekleştirmek yolunda daha zayıf kalacaklarını görüyoruz.

“Dünyanın en eski çelişkisi” diyor, Vasileva, “Erkek fikir üretiyor, kadın kendi fikrine sahip olmadan erkeğin şemasına uygun şekilde tabloyu yapıyor.” Sevgili yazarın burada “çelişki” dediğini, ben; yaratıcılıkta da, yıkıcılıkta da, kadın aslında karakterinde, ideallerinde bunlardan biriyle aşırı beslenmiş bir kadın değilse, yine bunlardan birinin peşindeki bir erkeğin destekleyici kadını olamayacağına inanarak yorumluyorum. Hırslı kadınların görünmeyen güçlerinden birisi; aynı hırsları taşıyan bir erkeği hissedip ondaki hırsı körükleyebilmesi, ya da bir erkeğin içinde gizliden uykuya yatmış hırsı besleyerek onun karakterini ve yaşamını fark ettirmeden yönlendirmesidir. Bu hırs bazen güne ve geleceğe güzel iz bırakacak bir devinim, bir yaratıcılık, bir devrim olabilir, bazen yıkıntılara, çöküşlere, kan ve gözyaşına yol açan bir yolculuk olabilir.

Haberin Devamı

Bu iki kadının isimleri size yazılmış halleriyle belki bir kimlik işareti vermeyebilir. Sklodovskaya hepimizin çok iyi bildiği Pierre Curie’nin bilim kadını karısı Marie Curie, Krupskaya ise Lenin’in karısı. Vasileva onların sayesinde yirminci yüzyılın iki mükemmel hediyeye kavuştuğunu söylüyor: Radyum ve devrim. Ancak, her iki durumda da, bu iki kadının ve kocalarının dünyaya verdiği bu iki hediye dolayısıyla insanlığın kendilerine minnet mi duymaya mı, yoksa lanet mi okumaya mı, henüz karar veremediğine de değiniyor. ’ Eton Yayıncılık’dan Fatma Arıkan Serdar Arıkan çiftinin Rusça aslından çevirisiyle yayına hazırladığı ‘Kremlin Kadınları’ farklı bir anahtarla Kremlin’den yönetenlerin kadınlarının gizemli ve gizli kalmış dünyalarına kapı açıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR