Fatih Sultan Mehmet’in bedduası

Öğrencisi olmak şerefine erdiğim rahmetli ve çok kıymetli hocam Ord. Prof. Süheyl Ünver’in ‘İstanbul Risaleleri’ adlı kitabından bir alıntı muhtelif aralarla duyarlı köşe yazarları, şehir planlamacıları tarafından kamuoyunun dikkatine sunulmakta. Ama belli ki; okuması gereken gözler okumuyor, duyması gereken kulaklar duymuyor, İstanbul’umuzun hali bin bir perişanlığa sürüklenmeye devam ediyor. Bir şey değiştireceğine inandığımdan değil ama bu çorbada benim de tuzum olsun diye bir kere de ben yazıyorum. Haniolur a, bu defa birileri utanır da bir “Dur!” denir yaşanmakta olan ‘URG’lar talanına.

Kıymetli hocamın derlediği söz konusu ‘İstanbul Risaleleri’nin 158. sayfasında şöyle bir tarihçe var:

“Fatih İstanbul’u alıp da alayla Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi.

Sakalları uzamış, hali perişan bir keşiş bulup getirdiler. Huzura çıkardılar. Korktu, teskin ettiler.

İstanbul Risaleleri kitabındaki hikaye

“Niçin hapsedildin?”diye sordular. Keşiş fala baktığını ve kuşatma hazırlıkları sırasında Konstantin’in kendisini çağırıp İstanbul’u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için remilatmasını (gaipten haber vermesini) söylediğini, remilde İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini söylemesi üzerine de Konstantin’in kızarak onu zindana attırdığını hikâye etti ve “Şimdi karşınızda bulunuyorum, demek ki falım doğru imiş” dedi.

Haberin Devamı

Fatih Sultan Mehmet’in bedduası

Bunun üzerine Fatih de İstanbul’un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remilatmasını ve doğruyu söylerse mükâfatlandırılacağını bildirdi. Keşiş remilattı ve şöylededi:

- ‘İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. Lakin öyle bir zaman gelecek ki emlâk ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.’

Bu falın bildirdiği sonuçtan büyük üzüntü duyan Fatih ellerini kaldırarak ‘İstanbul’da edindiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah’ın gazabına uğrasınlar!’ diye beddua etti.” Bu hikâyeyi de içeren 5 ciltlik ‘İstanbul Risaleleri’ ile ilgili enteresan bir durum daha var. O da, 1995 yılında RecepTayyipErdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı esnasında, bastırılmış olması. Önsözde: yaşanan büyük iç göç yüzündenİ stanbul’da, diğer büyük şehirler gibi, azalan yerli nüfusa karşılık, gelenlerin şehrin kültürünü, tarihini ve tabii dokusunu korumak konusunda hassasiyet gösteremediği âdeta şikâyetler dillendirildikten sonra şöyle noktalanmış:

Haberin Devamı

“... Biz sorumluluğunu üstlendiğimiz bu şehrin kimliğini korumayı da asli görevlerimizden sayıyoruz. Bu güzel kitabı İstanbullu hemşehrilerimize sunmaktan gurur ve bahtiyarlık duyuyorum.”

Bu anlamlı, duyarlı ve gerçek İstanbulluların yüreğine su serptirecek sözlerin sahibi de: Recep Tayyip Erdoğan.

Belli ki Tayyip Bey aradan geçen onca yıl 1995’de gönlünden geçtiği kadar duruma hâkim olamamış, sözünü dinletememiş, şehrimizi güvenip teslim ettiği dağlara karlar yağmış, çığlar inmiş... çok yazık olmuş.

Bir şehrin talannda göçmenlerine hesap çıkarmak en kolayı. Ya, o talana, dolana, tabiata hoyratlığa, rant hırsına ve ‘Urg’laşmaya izin veren, göz yuman yetkililer? Onlar hangi defterde suçlanacaklar? Yoksa bu görevlileri eski İstanbullulardan mı seçmek gerekiyor acaba?

Haberin Devamı

Peki beddua tutmak üzere mi?

Fatih Sultan Mehmet, dinleri aynı olmasa da Yaradan’ın nazarında şayet bir ara o kâhin papaz ile tekrar karşılaştıysa “Haydi Papaz Efendi, bir remil daha at da, bana Ege’nin, Akdeniz’in, Trakya’nın, Güney Doğu’nun halinden de haber ver” demiş midir? Papaz doğru bilip yine ödül almış mıdır? Yoksa korkudan gül bahçelerinden kehanetler mi sunmuştur? Süheyl Hocam, ‘İstanbul Risaleleri’nin altıncı cildini tamamlamış mıdır? Fatih’in bedduası tutmak üzere midir?

Fatih Sultan Mehmet’in bedduası

DİĞER YENİ YAZILAR