Nostalji acıtmamalı

Gün geçmiyor ki; benden çok sonra dünyaya gelmiş olanlar bile nostalji kokan mesajlar paylaşmasınlar. “Biz çocukken” diye başlayan ve artık bitmiş âdetlerden, unutulmuş güzelliklerden ve kaybolmuş değerlerden oluşan ve gittikçe de uzayan metinlerle eskinin hasretini gidermeye çalışıyor henüz orta yaş grubuna yeni dahil olanlar bile. Nasıl kontrolsüz bir devinim, nasıl bir değişimdir bu. Her değişimin de medeniyet ve ilerleme gereği olduğuna inanmak zor. Neden hayatımıza güzellik, incelik, hoşluk ve pozitif duygular getirecek olanları tutup, geliştirip, kötü, çirkin, ruhsuz ve aşağılayıcı olanlardan kurtulmuyoruz. Gerçek başarı, gerçek ilerleme bu ayrımı ve ardından seçimi mükemmelleştirmekle olmaz mı? Elbette her şeyin aynı kalması mümkün değil, yaşam yolculuğumuzda. Bir şeyler değişecek, bir şeyler bitecektir. Ama bu farklılık, farkındalık içinde, akılcılıkla gelmeli.

Nostalji çağrışımları can yakmaya başladı artık. Gidenlerin, bitenlerin, değişenlerin yerine teselli bulabileceğimiz ‘en azından bazı şeyler’ bulamıyoruz. Sadece hatıralar kalıyor geriye. Manzaralar, renkler, sesler, sözler, arkadaşlar, arkadaşlıklar, komşular, komşuluklar... Böyle gider liste... Haydi yollar, köprüler, evler, mahalleler değişti de, insanlar niye değişti bu kadar? İnsanlar hâlâ çocukluğumuzdan hatırladığımız kadar ince düşünceli, nazik, yardımsever kalabilselerdi en azından, belki biten, yok olanları özlerken biraz olsun teselli bulacaktık. Ama, heyhat! İnsanın zarif duyguları; biten yeşilden, maviden daha önce tükenirken hırsları, küstahlığı artan taş yığınından hızlı yükseldi... Tanıdığımız gibi iyi kalan dostlara, kendi küçük ailemize, sevdiklerimize daha sıkı sarılmak zamanı.

Haberin Devamı

Komşunuzla komşu musunuz?

Komşuluğun gerekleri vardı ben büyürken. Gereği olmaktan ziyade iyi bir komşu olmak, iyi komşuluk yapmak için arzuları vardı insanların. Birbirinin evine, çocuğuna, yardıma ihtiyacı olan sakatına, hastasına göz kulak olurdu komşular. Şayet duyulmuşsa komşuda bir yardım ihtiyacı, iki eli kanda olsa, bırakıp koşulurdu. Çocuklar bayramda, tanıdık, tanımadık tüm mahallenin kapısını çalar, bayram kutlar, el öperlerdi. Hastası olan hastasıyla uğraşır, komşular alış verişi, yemeği üstlenirlerdi. Düşündükçe daha çok şey gelir aklımıza. Ama tabii hafızamızda en net olan şu devirde yaşadıklarımız.

Haberin Devamı

Şimdi, size yaşanmış örnekleriyle yeni komşuluklardan dem vurayım biraz. Bir Anadolu kasabasından veya şehir varoşundan değil yazacağım canlandırma, aziz İstanbul’umuzun nadide, seçkin semtlerinden birinden. Oturanların çoğu, içlerinde vergi rekortmenleri olan kalbur üstü iş adamları, sosyal statü itibarı ile toplumsal piramidin üstlerinde, tahsilli yöneticiler, öğretim üyeleri ve aileleri ve onların standartlarına uygun gördükleri kiracılar...

Şimdi... bu kalburüstü mahallede bir komşunuz kendi evinin inşaatı esnasında sizin bahçe duvarınızı çökertir. Sonra “Aman üzülmeyin, biz hallederiz” der ve duvar yapılınca bir bakarsınız komşunuz bahçenizden neredeyse bir sosyal konutluk araziyi kendi bahçesine katmıştır. Yanlışlığı gösterirsiniz, rica edersiniz olmaz, bir gıdım oynamazlar yerlerinden. İş komşuluğun gerektirdiği yumuşaklığı aşar, ihtar gönderirsiniz, inkâr ederler, mahkemeye gidersiniz, çıkar “Bize kendileri hediye etmişti o araziyi” derler. Sonra aynı komşu şoförlü arabasında kurula kurula evinizin önünden geçip gitmeye devam eder, yüzsüzlükle....

Haberin Devamı

O arada yeni bir komşu gelir karşınıza. Selam verir, “Hoşgeldiniz, güle güle oturun” dersiniz. Ertesi gün telefon çalar, sizden kapınızın önündeki park yerini ister. “Kusura bakmayın” dediğinizde “Ama sizin bahçeniz var, siz oraya çekin arabanızı” diye ders verir. Eee komşucuğum, bahçem var ama kapımın önünü sana vermemi gerektirmez ki bu. “Misafirim gelince buraya ihtiyacım var, kusura bakmayın” dediğinizde, “Misafiriniz gelince benim park yerime bırakır” der. Eee komşucuğum, madem senin kendi park yerin var, ki biz zaten biliyoruz, neden arabanı kendi park yerine bırakmıyorsun?” Cevap: “Sizin kapının önüne bırakmak daha rahat” olur. Sonra bu komşu size öyle bir bilenir ki; cama çıksanız macun çekmeye, dama çıksanız kiremit aktarmaya, kapı çalar. Camdan, damdan inip kapı açarsınız.... Belediye zabıtası gelmiştir, “İnşaat yapıyormuşsunuz, şikâyet var” diye... Zabıtalar bile, üçüncü ziyaretten sonra pes edip; “Allah aşkına, kimin size düşmanlığı var, boyuna bizi buraya sürüklüyorlar?” derler.

Haberin Devamı

Bir komşunuz öyle bir jeneratör takar ki; elektrik kesildiği an, dünyanın karanlıkta kalmasını tercih eder hale gelirsiniz sesinden. Rica edersiniz, hiç bir şey yapmazlar.

Sonra bir gün ailenizde bir kayıp, evinizde bir kaza yaşarsınız... ve bir bakarsınız, en burnu havada, en vurdum duymaz olacağını tahmin ettiğiniz ve hâtta henüz tadilattaki evine taşınmamış bir yeni komşu elinizi tutmak, yaranızı sarmak için yanınızda bitiverir.

Şaşırır kalırsınız. Asıl olan budur komşulukta ama gerçek ve ahlâklı komşuluğu ve zarif komşuları o kadar unutturmuştur ki mahalleniz, hayretler içinde kalırsınız... ve bir kez daha fark edersiniz ki; aslında sizin mahalle dolusu komşuya falan zaten ihtiyacınız yoktur. Evinizde huzurunuz, bir, iki de dost komşunuz varsa yeter...

DİĞER YENİ YAZILAR