Bakan’ın bacı garibanizmi!

Haberin Devamı

Siz de bilirsiniz, Anadolu’nun yüzde 80’inde “susadım, bana bir tas su ver de içeyim” söylemine niyetlenenler; “kız kardeşim bana bir tas su...” demezler.

“Bacım” derler.

Bacım bir tas su!

Bacım ışıltılı kelimedir.

İçinde sevgi yüklü manevi titreşimler saklar. Benim de dört kız kardeşim var, dördünü de “bacım” diye çağırırım. Yazının başlığını “Bakan’ın bacısı” diye yazmam, ses uyumu yapsın diyedir, başka bir niyetim yoktur. Haberi okuyunca hem içim ferahladı, hem yüreğim daraldı.

İçim niçin ferahladı:

Çünkü ekonominin gidişinden ve bütün bacılarımızın maddi durumlarının iyileşmesinden birinci derecede sorumlu olan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “bacısının yeşil kart kullandığı” suçlamasına taş gibi bir cevap verdi.

Şöyle dedi:

“Kemal Bey’in zihniyetine göre kişiler bakan olunca bütün akrabaları da zengin olur.”

İşte cevap bu olmalı.

Dünün yoksul, gariban, annesi-babası dar gelirli birisi; belediye başkanı, başbakan ya da bakan olunca oğulları, kızları, erkek kardeşleri, bacıları, damatları kısa zamanda villa sahibi olmamalı. Olurlarsa, bunun nasıl başarıldığını halk açık seçik bilebilmeli.

Bakan olmuş.

Bacısı yine yoksul.

Yani yemiyor, yedirmiyor.

Kalbim bu cevapla ferahladı.

Fakat yüreğim niçin daraldı?

Çünkü ekonominin gidişinden ve dolayısıyla bütün bacılarımızın yoksulluk çemberinden çıkıp kurtulmasından sorumlu olan Maliye Bakanı, cevap metninde “bacı garibanizmine” sarıldı.

Şöyle dedi:

“Kemal Kılıçdaroğlu, bir bakanın kız kardeşinin yeşil karta muhtaç düzeyde fakir olabileceğini neden anlamıyor?”

Cevap bu mu olmalıydı!

Koskoca bakan!

Maliyeden sorumlu!

Partisi 7 yıldır iktidarda!

Garibanizme mi (alın yazımız bu, fakir doğduk avunması) sarılmalıydı? Bakan, Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk gibi bir cevap verip, onu kıç üstüne oturtabilmeliydi. Diyebilmeliydi ki, “7 yılda iktidarımızın yarattığı büyük kalkınma, rekor büyüme, altın gelişme, müthiş zenginleşme ve artan milli geliri yoksullara daha fazla dağıtacak şekilde paylaştırma becerimiz sayesinde benim yeşil karta muhtaç bacım da diğer fakirler gibi yoksulluk çemberinden kurtuldu. Ülkemizde yeşil kartlık insan hemen hemen kalmadı.”

Bakan bunu diyemedi.

Diyemez.

Dili tutulur.

Diyemezdi.

Çünkü Türkiye ekonomisi; 2002’den bugüne, son 7 yıldır; “yoksulluk çemberini kıracak” beceriyle yönetilmedi, yönetilemedi. Bize her gün TV’lerden pompalanan “borsa coştu... Faizler indi... Dolar yerinde çakıldı kaldı... IMF’ye posta koyduk... Türkiye’deki gelişmeye bütün dünyanın aklı şaşıyor... ABD’nin stratejik ortağı olduk... G20’ye girdik...” laflarına bakmayın.

Bu laflar propagandadır.

Halkı uyutma afyonudur.

Bir ekonomi nasıl gidiyor?

Üç ölçüye bakarlar.

İlk ölçü: Bireylerin (ferdin) tasarrufu artıyor mu? İkinci ölçü: Devletin topladığı vergi ile yaptığı harcama arasındaki denge açık değil fazla mı veriyor? Devlet tasarruf yapabiliyor mu? Üçüncü ölçü: Zenginleşmenin lokomotifinin özel sektöre bırakıldığı kapitalist kalkınma modelinde ülkenin şirketleri, sıcak hoppa paraya, yabancı ortağa ihtiyaç duymadan büyüyebilecekleri tasarrufu yapıyor mu?

2002’den 2009’a taradım.

Bu üç ölçü de felaket.

Halk tasarruf yapamıyor.

Devlet tasarruf yapamıyor.

Şirketler tasarruf yapamıyor.

Evet bu üçlü; 2002’den önce de yapamıyordu şimdi de yapamıyor ve daha kötüye koşuyor. Bu yüzden Sayın Bakan’ın bacısı gibi milletin bacılarının durumu da nanaya gidiyor. Geçen gün 80 yaşında Kore gazisi Muharrem Topçu, Muğla’da açlıktan öldü. Anadolu’da tarih boyunca aç mezarı hiç olmadı. İlk defa oldu. Bakan, iktidarının durumunu kurtarmak için bacısının garibanizmine sarılıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR