Anladım, ustalığın özünü!

Haberin Devamı

35 yıl önceydi, ben üniversite öğrencisiydim, Haldun Taner hayranıydım. Onun hikâyelerini okuyor, oyunlarına gidiyor, sadece Pazar günleri Milliyet’in ilavesinde yazdığı yazılarını kaçırmıyor, söyleşilerini atlamıyordum.

Bir söyleşi vardı.

“Gülmek, güldürmek” üzerine konuşuyordu. İnsanlar kime gülerler, niçin gülerler, çok ilginç örneklerle, yüksek voltajlı çağrışımlarla anlatıyordu.

Hiç unutmadım.

Diyordu ki, “Türkler Şarlo’ya gülmezler, sadece acırlar. Türkler Nasrettin Hoca’ya gülerler, Keloğlan’a gülerler, Abdi’ye, Dümbüllü’ye, Hamdi’ye gülerler. Çünkü komik anlayışı sanıldığı gibi uluslararası, evrensel değildir. Türkler bir de sinemada Öztürk Serengil’e gülerler. Asılında Öztürk Serengil’e ait olmayan bir sese gülerler....”

Bir ses vardı.

Montajlanan...

Dışardan bir ses.

Öztürk Serengil’in sinema perdesinde dudaklarından çıkan fakat aslında ona ait olmayan dublaj bir ses... Bir ses, bir komik sinema sanatçısı yaratıyor ve insanlar yıllarca ona gülüyorlar.

***

Sesin gücü!

Üç gün önceydi, çok sade bir lokantada bir akşam üstü bu sese rastladım. Milyonların tanıdığı çok şöhretli insanlar, kuyruk olmuşlar bu sesin sahibinin elini öpüyorlardı.

Az rastlanır...

Hiç rastlanmaz..

Çok duygusal bir tabloydu.

Örneğin TV’deki “Ekmek Teknesi” dizisinde insanı insan yapan değerlerin yozlaşmasına karşı çıkan bir tipi canlandıran Savaş Dinçel, onun elini öpüyordu. Yılların sinema sanatçısı Tarık Akan, tiyatro oyuncusu Mustafa Alabora, ressam Alaattin Aksoy, yazar Nuri Dikeç, TV’lerde Bir Yudum İnsan Belgeselleri’ni yapan Nebil Özgentürk ve isimlerini bilemediğim kadınlı-erkekli çok sayıda insan, içleri içlerine sığmayan mutlulukla; “iyi ki doğdun ustamız” diyerek sesin sahibinin elini öpüyorlardı.

Usta 87 yaşındaydı.

İnce ve ölçülüydü.

Zevkli giyinmişti.

Onun doğum günüydü.

Usta Mücap Ofluoğlu’ydu.

***

Tiyatro’ya 17 yaşında bir heykeli oynayarak girmiş ve 70 yılını her sahneye çıkışında; nabzı yüzün üstünde vurarak, tansiyonu normalin çok üstüne fırlayarak geçirmişti.

Tiyatro oynamak neydi?

Usta o gece arkadaşlarına, öğrencilerine; “Tiyatro oynamak her gece yüzlerce insana aşk randevusu vermeye benzer, randevuya gidiyorsan o aşkın hakkını vereceksin” diyordu. Orhan Veli, Ercüment Behçet Lav, Aziz Nesin, Cahit Irgat ve o kuşağın sanata, edebiyata, şiire, gazeteciliğe yüksek değerler katmış olanlarının hemen hepsinin arkadaşı olmuştu. Faali (katili) bulunmayan Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte, 1940’lı yıllarda tek parti iktidarına muhalefet yükselten Markopaşa adlı dergiyi çıkartmışlardı.

70 yıl sahne tozu yutmuştu.

70 yıl!

Dile kolay!

70 yıl boyunca gelmiş geçmiş ve geçmekte olan dört ayrı kuşağı sinemada dublaj veren sesiyle, sahnede yüksek oyun gücüyle kavramıştı. O gece, Mücap Ofluoğlu’nun arkadaşları bana; “O sahnelerin beyefendisidir. Nezaket onun takısı değil, özüdür” dediler.

Güzel bir akşamdı.

Anladım, ustalığın özünü!

DİĞER YENİ YAZILAR