Otoyol kenarından notlar....

Haberin Devamı

Manzara şu: İzmir Çanakkale arasındaki otoyol kenarında “outlet” kandırmacasıyla açılmış çakma AVM’lerden birinde bir köftecide oturmuş, bir elimle bebek arabasını ileri geri ittiriyorum bir elimle de yazı yazmaya çalışıyorum... Ve tek elle yazı yazmanın imkansızlığı ile cebelleşiyorum sevgili okur...

Demek ki neymiş? Bebek arabası üreticileri “yalnız, bakıcısız ve de çalışmak zorunda olan anneler” için ayakla DA itilip çekilebilen bebek arabası üreteceklermiş.

Nasıl olacak bilmiyorum. Bir pedal mı koyarlar, aşağı yukarı bastırdıkça araba ileri geri gider, ya da başka bir şey mi bilemem. Ayağımı geçirebileceğim bir bant bile yeter aslında...

İleri zeka endüstri tasarımcıları varsa aranıza buyurun size şahane bir hedef! Yapın böyle bir şey, bu köşede kocaman kocaman resimlerle tanıtmayan eşek olsun. Sizi zengin edecek “ürün” bebek endüstrisine arkadaşlar! Hedefinizi doğru seçin. Dünyanı kurtarmaya falan kalkmayın. Körlerin hiçbir yere çarpmadan 300 kilometre yürümesine yardım edecek cihaz size prestij ve ödül kazandırı ama para kazandırmaz. Yapacağınız şey çok basit: Modern anneleri izleyin! Neye ihtiyaçları var, ne yapsak bu gerzolar satın alır onu düşünün! Bir önceki gün mesela gaz yapmayan bir biberona (Dr. Brown) 25 lira verdim. Özelliği hava girsin diye biberonu çocuğun ağzından çıkartmak zorunda kalmamak. Zira emerken emerken şişenin içinde bir süre sonra hava kalmıyor, iç basınç yüzünden sıvı da haliyle dışarı akamıyor. Bebek var gücüyle biberonu emerken sizin onu ağzından çıkartmaya çalışmanız gerekiyor. “Aman ne önemli şey, çıkarıver ağzından iki saniye ne olur” mu dedi biri? Eğer sizin de bebeğiniz ağzından biberon çıkartılınca ortalığı ayağa kaldıranlardansa görürüm sizi.

Yolda, tek başınayım... No bakıcı, no koca... Koca zaten yok, bakıcıyla da yola çıkabilecek durumda değilim. Hedef Ayvalık.

Gazetedekilere dedim bugün yazmayayım. Büyük gün bugün. Ergenekon günü. Cezalar maşallah. İsviçre’de son yüz yılda tüm mahkumlara verilen cezaların toplamından daha çoktur herhalde. (Daha ileriyiz ya İsviçre’den...) “Yaz yaz bitmez, size bol bol sayfa lazımdır” dedim... Benim “boş” yazılarımla (biliyorsunuz yemin ettim..) bir arada gitmez dedim..

Yemediler. “Sensiz olmaz” dediler. “Günü gelene kadar etinden sütünden faydalanacağız” dediler... “O saatte kadar maaşını kuruşuna kadar hak et” dediler..

Elbette bu lafları etmediler. Latife yapıyorum. “Yerin hazır” dediler o kadar... Denyo bir takım medyalama siteleri totosundan anlayıp abuk subuk şeyler üretmesin...

(Bu arada çıplak ayağımla bebek arabasını ittirip çektirmeyi becerdim. İleri zeka endüstri tasarımcıları boşuna zahmet etmesin. Ürünü almayacağım..)

CSI ALAÇATI

İki gece önce Alaçatı’da silahlar patladı. Böyle güpegündüz denecek bir akşam saatinde. Herkesin akşamüstü için lokantaya oturduğu bir saatte dan dan dan dan: dört el.

Ertesi gün Alaçatı kaynıyordu. Nereye gitsem aynı sahne: Herkes elinde telefon, (ama mutlaka kulaklıkla konuşulacak) bir bilgi edinme ve malumat aktarma durumunda... Herkes bir Horatio kesilmiş olayı çözmeye çalışıyor. CSI Alaçatı!

On ayrı telefon görüşmesinin sadece dinleyerek komple palavra olduğunu düşündüğüm şu sonuçları çıkardım: İki mekan (“Avlu” ve “Fogo”) birbiriyle çöp yüzünden kavga etmiş. Bir mekandakiler (Fogo) öbür mekandakileri kavgadan sonra çöpe atmış! Bayağı bildiğin karga tulumba! Ertesi gün de dananın kuyruğu kopmuş...

Canım Türkiyem. İstediğin kadar entel dantel “herkesin gelmediği” (ne demekse?) bir yer yapmaya çalış... Fiyatlar astronomik olsun... Aziz Nesin’in oğluna dediği gibi: “Malzeme bu! Yapacak bir şey yok...”

Otoyol kenarından, bir ayakla bebek arabası sallarken.. bu kadar arkadaşlar...

Burhaniye’de görüşmek üzere...

Mutellanız...

DİĞER YENİ YAZILAR