Kudret narının da sotesi mi olurmuş?

Haberin Devamı

Karaburun, benim nergis zamanı geldiğim ve hastası olduğum bir yer. Gökhan Akçura aramasaydı yine sezonda gelmeyi düşünmezdim. Biraz uzak, biraz vahşi, biraz... ne bileyim... az gelişmiş bulurum...

Bu sefer bu az gelişmişlik pek hoşuma gitti.. Geçen yazlarda gezdiğim bazı daha az turistik Yunan adalarını hatırlattı bana... Küçük bir iskele, iskelede bir iki lokanta, bir iki pansiyon, cam göbeği renginde bir deniz, pide fırını, meşhur 7 Kardeşler dondurmacısı... Alaçatı olacağım diye kendini kasmayan, gün ortasına anonsların duyulduğu, 1970’de miyiz, 2013’de mi, hani arabalar olmasa anlamayacağın bir kasaba... Sağda solda kimsenin yüzmediği ıssız koylar, dağlara çıkarsan kimsenin yaşamadığı ıssız köyler.. Akşamları kordonunda piyasa yapan genç kızlar... Aksi bir kahveci... Klima gerektirmeyen esintili nefis bir havası... Demek istediğim: Müşteri ve stil odaklı yerlerden sonra Karaburun bana panzehir gibi geldi.

Karaburun’da çok şahane bir otel keşfettim: Reyhan Butik Otel. İskeleye tepeden bakan, süper manzaralı 6 odası olan küçük bir otel. Sahibesi Reyhan hanım. Yurtdışında İngilizce öğretmenliği yapan Amerika, Japonya, Almanya bir sürü ülkede yaşamış dünya tatlısı bir hanım. Acayip rahat bir konuk evi inşa etmiş.

Reyhan Hanım bize kudret narından yemek yaptı. Hani bizim sadece ve sadece ilaç niyetine, zeytinyağında veya balda bekletip yediğimiz o meyveden... Meğer Okinawa’da (hani insanların 110 yaşına kadar yaşadığı Japon adası) kudret narına patlıcan muamelesi yapılıyormuş. Yani bir sürü yemeği yapılıyormuş... Mevsiminde sık sık yerlermiş. Hiç ummazdım bu kadar beğeneceğimi...

Fakat en güzeli sabah merdivenlerden pıt pıt pıt denize inip, limanda şöyle bir yüzüp gelmek... Liman dediğime bakmayın. Üç beş tekne ya var ya yok... (Reyhan Butik Otel: 0232 731 26 31)

Peki ya nergis reçeli?

Karaburun’dan çıkarken tabelasını gördük: “SAİP KIR KAHVESİ”. Önce durmadık. Sonra dedim “Geri dönelim. Burada bir şey var...”

Varmış gerçekten! Hayat varmış, iyilik varmış, güzellik varmış, doğa varmış, sağlık varmış, şerbet varmış, börek varmış ve en güzeli: Eski dostum Eşref varmış!

“Yoldan çıkmayı” işte bu yüzden çok seviyorum. Arasam, buluşmak istesek denk getiremezdik herhalde. Sonra, bir gün benim “güzel-tabela-peşinde-gitme” sevdam sayesinde, Karaburun’un ufacık bir köyünde, memleketin en sevimli kır kahvesinde, bin bir türlü reçelin, şerbetin, şifalı otun, şifalı yağın arasında buldum onu...

Yer Karaburun koyuna tepeden bakan bir köy. Köyün adı da Saip. Kendi halinde ufacık bir yer. Nihal ve Eşref, Karaburun’da tanışıp evlenmişler. Sonra bu köye yerleşmişler. Köy kahvesini kiralayıp “kahve” ruhunu bozmadan çok güzel bir bahçe yapmışlar.

Nihal Hanımın, civarın ot ve çiçeklerinden yapmadığı şey yok. Gelincikten, reyhandan, demirhindiden, gülden şerbetler; nergisten, karabaşotundan, hayıtotundan reçeller, kudret narından şifalı karışımlar yapıyor. Acayip sağlıklı bir kahvaltı çıkarıyorlar. Otlu kaba undan nefis bir börek, harika köylü işi keçi peynirleri, tazecik otlar, Canan Karatay’ın meşhur “serbest dolaşan tavuk”ların yumurtaları... İlla ki uğrayın derim. (Eşref Arpacıoğlu 0533 410 95 98)

DİĞER YENİ YAZILAR