Bana şehrini göster, sana aklını göstereyim!

Haberin Devamı

Yaşanılası şehirler yaratma konusunda dünyanın en beceriksiz ülkelerinden biriyiz. Yamuk yumuk itiş kakış, üst üste, alt alta ve mutlak surette ÇORAK. Yeni uydu kentlere bakıyorum aynı üstüne üstüne gelme, basma halleri devam ediyor. Beton beton beton... Hepsinin ortasına en pahalı malzemelerle yapılmış bir AVM var, ama ağaç, çim, ferahlık yok. Tanesini 5 liraya aldıkları cılız çırpı iki ağaç bir gün büyüyecek de yeşillik olacak...

Milano’da yapımı devam eden biri 110 biri 76 metrelik iki adet yüksek bina var. Projenin adı “Bosco Verticale” yani “Dikey Orman”. Binalar bittiğinde aynı zamanda 900 ağaçlık bir ormana ev sahipliği yapacak. Yani 10 dönümlük dikey bir orman olacak. Binaların tüm cepheleri ağaçla kaplı. Ağaçlar arıtılmış suyla sulanacak. Ağaçlar evleri ısınmadan, gürültüden, tozdan koruyacak, nem sağlayacak. Klima masrafını azaltacak. Karbondioksit emecek, oksijen verecek.

Akıllı olmak işte tam da böyle bir şey!

15 gün önce Akıllı Şehir Amsterdam’daydım. Akıllı şehre dair notlarım:

- Enerji Haritası: Şehrin bir çok noktasına yerleştirilen sensorlar aracılığıyla kim ne kadar hangi saatlerde enerji harcıyor, ne kadar karbondioksit salımı var, anı anına denetleniyor ve enerji santralleri devreye giriyor veya çıkıyor. Hiçbir şey boşa üretilmiyor.

- Hedef “0” karbondioksit: Amsterdam’ın hedefi, iki yıl içinde karbondioksit salımını sıfırlamak. Bu salımın üçte birinden evler sorumlu. Isıtmaya gerek olmayan evler inşa ediyorlar. Mevcut ısı kaynaklarından çıkan ısıyı (mesela bir data merkezinde “soğutma”dan dolayı) civardaki evlere dağıtıyorlar. Elektrikli araçlar çoğalsın diye park yerlerine priz yerleştiriyorlar.

- Çöpten elektrik: Elektrik iyi bir şey ama temiz bir şekilde üretilmişse! Amsterdam’da çöpler ayrıştıktan sonra geri dönüşemez olanlar yakılıyor. Çıkan ısıdan ise elektrik üretiliyor. Yakma sonucu çıkan karbondioksit toplanıp meyve sebze ve çiçek üretilen seralara veriliyor.

- Ucuza yüksek teknolojili ofis: Bir iş yapmak istiyorsun ama ofis tutacak kadar paran yok. Smart Office diye bir zincir var. Buraya aylık çok da yüksek olmayan bir aylık ücret ödüyorsun. Diyelim 100 euro. Bundan sonra bu zincirin her halkasına çalışabiliyorsun. Bu ofisler sana çok hızlı bir internet sunuyor. Postaların bu adreslerden birine geliyor. Toplantı yapmak istediğin zaman toplantı odalarından birini kullanabiliyorsun. Daha kurumsal olmak istiyorsan üst katlardaki büyükçe odalardan birini tutuyorsun. Temizlik, güvenlik, internet, sekretarya ile uğraşmıyorsun. Dünyanın her yerinde bu zincire bağlı ofislerde çalışabiliyorsun. Bu evinde tek başına çalışmak yerine sana aynı zamanda bir sosyallik sağlıyor. Kafeteryası, restoranı hatta bazılarına spor merkezleri de bulunuyor.

- Yaşlıların ileri teknoloji ile evde bakımı: “Yalnız yaşlı” yaşlanan Avrupa’nın giderek büyümekte olan bir sorunu. Huzur evine gitmek, bir çok nedenle her yaşlının tercihi değil. Her eve bir bakıcı yollamak da imkansız. Eve kamera koyup izlemek de hem mahremiyete aykırı hem de milyonlarca yaşlıyı milyonlarca insanın durmadan izlemesi anlamına geliyor ki yine manasız. Alarm butonu da işe yaramıyor: Yaşlılar, boyunlarında alarm butonu taşımaktan hoşlanmıyor, taşısalar bile alarm durumunda düğmeye basmayı pek de beceremiyor. Çözüm biraz bizdeki alarm sistemine benziyor. Evin çeşitli yerlerinde sensorlar var. Mesela buzdolabı kapısında. Normal koşullarda kişi buzdolabını günde kaç kere ve hangi saatlerde açıyor ve kapıyor önceden tespit ediliyor. Bu rutin dışında bir şey oluyorsa, mesela 2 saattir açılmıyorsa yanlış giden bir şey var deniyor ve yakınlarına haber veriliyor. Bu aynı zamanda yaşlının demansa girdiğini de saptayabiliyor. Rutinden fazla açılıp kapanması “yemek yediğini unuttuğu” anlamına gelebiliyor mesela. Yatağa ve koltuğa konulan bir sensor kişinin ateşini ve kalp ritmini de ölçüyor. Anormal bir durumda merkez bunu hem yakınlarına hem de sağlık birimlerine bildiriyor.

DİĞER YENİ YAZILAR