Cami yapmayı neden bilmiyoruz?

Haberin Devamı

Mardin Milletvekili yılbaşı süslemelerini görüp esnafa sitem etmişti: “Özümüzü kaybetmeyelim.”

Ben de sormuştum nedir o kaybetmemeye çalıştığımız “öz” diye..

O kırmızı kıyafetli Amerikalı tombul tüccar Noel Baba figürü tamam özümüz olmasın, ben de sevmiyorum peki ama ne kaldı geriye? Ne bıraktık ki koruyalım? Her tarafımız gecekondu mimarisiyle kaplandı gitti. Güzel bir cami yapmayı bile beceremiyoruz...

Demiştim, Leyla İpekçi’nin yazısından da alıntı yaparak.

Okurum Prof. Aygen Toruner, taaa Kanada’lardan zahmet edip mektup atmış. Cami mimarisiyle ilgili nalınına da mıhına da çakan bir mektup. Buyrun beraber okuyalım.

***


Çok Sayın Tönbekici

Ben emekli akademisyen bir mimarım. Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi inşa edilen zevksiz camilerin çevre kirliliği dayanılmaz boyutlarda.

Bunun çeşitli nedenleri var.

Birincisi cami tasarımının mimarlık okullarında tabu olmasıdır.

Öğrenciler asla bu sorunla karşı karşıya getirilmezler.

Çağdaş cami tasarımları üzerinde çalışmaları teşvik edilmez. Sorumluları öğretim üyeleridir. cami tasarımına yönlendirenler laiklik karşıtlığıyla, devrim düşmanlığıyla suçlanmaktan korkarlar.

Hem bir mimar yaşamı boyunca kaç cami ya da mescit projesi yapacaktır ki? Ona dandik apartman, okul, iş merkezi ve AVM projeleri yaptırmalı ki ileride para kazansın. Bu arada hocaların de dini yapı projelerini yönetecek deneyim ve bilgileri de yoktur. neden toplumun kültürüyle ilgili.
Her yıl araba, cep telefonu, bilgisayar değiştiren Türk vatandaşları için cami Sultanahmet ya da Süleymaniye’dir.

Toplumumuz Osmanlı genlerinden kurtulmuş değildir.

Cami inşaatları masraflıdır. Her mahallede bir tane olacak diyen cemaatin topladığı paralarla kalkışılır bu inşaatlara. Bir vatandaş da arsa bağışlar. an İstanbul’da son derece estetik, çağdaş mimarinin en atılımcı tasarımlarını yapabilecek en az 100 mimar vardır ama kimse onların kapısını çalmaz. Amelelikten ustalığa terfi etmiş, camiyle tek ilgisi beş vakit namaz olan, orandan estetikten haberi olmayan, eski örnekleri bile kopya edemeyen kalfaya giderler. biraz aklı erenler bir teknik ressama çizdirir, teknik ressamın tanıdığı imzacı bir mimarla mühendis de üç beş kuruş için gözü kapalı imzalar. Mühendis hiç olmazsa kubbe ve minarelerin hesabını yapar. Proje belediye imar müdürlüğüne gider ve otomatik olarak onaylanır.

Hiçbir belediyenin imar müdürlüğü cami projesini geri çevirmez. Zındıklıkla veya gavurlukla itham edilmeyi göze almaz.

Onun içindir ki 2010 yılında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Anadolu yakasına ikinci bir Sultanahmet yapacağız diyebilir. Onun için cami mimarisinin doruk noktası Sultanahmet’tir çünkü.

Ankara Kocatepe’de yap ılacak büyük camii için açılan mimari yarışmayı rahmetli mimar Vedat Dolakay kazanmıştı.

Doğru Yol Partisi projeyi sakil bulduğu için uygulatmadı. Sultanahmedimtrak, Süleymaniyemsi bir proje yapıldı yerine. Vedat Dolakay aldı projesini Pakistan’daki cami yarışmasına sundu. Birinci oldu ve cami yapıldı.

Bugün Türkiye’de geçmişle geleceği bağdaştıran cami mimarisinde bir devrim yaratan tek cami Ankara’daki TBMM Camii’dir. Baba oğul Behruz ve Can Çinici bu atılımcı eseri Ağa Han mimarlık ödülünü kazanmıştır.

AKP hükümetinin “tarihsel iz” olarak yaptırmak isteyeceği hiçbir cami 17. asırdan öte olabileceğini hayal etmeyin.
Saygılar

Aygen Toruner

***


Aklıma Üsküdar’daki Şakirin Camii geldi. Modern dedilerdi de ben nedense hiç öyle hissetmemiştim. Evrim başka şey devrim başka şey. Hoca haklı.

Geçen gün Yıldıray’a da sordum aynı soruyu: Hayatında ibadetin yeri hayli büyük bir toplumuz. Nüfusun ezici çoğunluğu günde en az bir kez namaza gidiyor. Bazen camiye bazen mescide. Ve öncesinde abdest alıyor.

Sorarım: Adam gibi bir abdest alma sistemi geliştirdik mi bugüne kadar? Zekice bir icat, bir kolaylık geldi mi abdesthaneler için? El kol yıkamanın başka yolu var mı demeyin. Eğilip kalkmadan, başka yerleri ıslatmadan abdest almanın bir yolu olmalıydı bu güne kadar. Kafa patlatan oldu mu?

Daha 10 yıl öncesine kadar alafranga tuvalette taharet borusu dışarıdan gelirdi hatırlarsanız. Yeşillenen bakır spiral bir boru yamuk yumuk klozet kapağının altından tutturulurdu.. Çirkindi. Kendinden taharet borulu klozeti pek sayın seramikçilerimiz icat edeli sadece 10 yıl oldu. Günde bilmem kaç kere yaptığımız bir şey ama olabilecek en çirkin tesisatla!

Taharetlenmeye bizim kadar meraklı Japonların icat ettiği klozetleri görseniz demek istediğimi anlarsınız. Kuaför salonu gibi! Ilık sularla yıkıyor, sıcak havalarla kurutuyor. Bir masaj yapmadığı kalıyor. Üstelik 30 yıl önceden beri var o klozetler. Belki daha bile eski, ben o kadar zaman önce görmüştüm.

Ne ilgisi var demeyin. Taharet de dini bir icabettir aslında. Ama bu en önemli ihtiyacımızı şık bir hale getirmeyi ancak son yıllarda becerebildik. O da yeterince değil bana sorarsanız.

Abdest ve camilere sıra gelmedi daha..

Özümüzü korumak değil bu özümüze işkence etmeye devam..

DİĞER YENİ YAZILAR