Seferihisar’ın Çağan’ı ve “sütün neşesi”

Haberin Devamı

Hafta sonunda Seferihisar’daydım. Hem “cittaslow” olmasının şerefine düzenledikleri festivale hem de kurulmasına izin verilen orkinos çiftliklerine karşı yapılan protesto “yüzmesi”ne katılmak için.

Seferihisarlıları, köprüye karşı çıkan bizim Arnavutköylülere benzetiyorum. Gösteri, denizin ortasında, tam da orkinos çiftliklerinin kurulmasına karar verilen noktada yapıldı. Belediye Başkanları Tunç Soyer başta olmak üzere Kavak Yelleri dizisinin oyuncuları, çevre dernekleri temsilcileri, avukatlar ve halk henüz pırıl pırıl olan noktada denize girdi.

Bu tarz “halk karşı çıkışlarında” en büyük delik genelde esnaftan gelir. Nedendir bilinmez, esnaf bir süre sonra aktivistlerden sıkılır, dahası şüphe etmeye başlar.

Arnavutköy’deki kimi esnaf, bizim mahalleye aslında köprü yapılmayacağını ama aktivistlerden birinin canı ev almak istediğinde sırf fiyatlar düşsün diye bir köprü yaygarası koparıldığını, ev alınınca da ortalığın sakinleştiğini iddia etmişti mesela. Bu aktivistlerin önce arkadaşı, sonra kendisi olan biri olarak nasıl oluyor da ben hâlâ kiracıyım merak konusu.

Seferihisar’da durum henüz tam tersi. Protesto gösterisine katılan 300-400 kişi vardı tahminen ve bu katılımcıların hepsi Sığacıklı tekneciler tarafından ücretsiz taşındı protesto yerine. Tekneciler mazot paralarını ceplerinden verdiler yani. Kimse de başkana “mazot parası ne olacak?” diye gitmemiş.

Bu arada söylemeden edemeyeceğim: Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer şahane bir insan. Hani AKP’li Egemen Bağış için demiştim de çok kızılmıştı ya. Aynısını CHP’li Tunç Soyer için de söylüyorum. Başkanlığı bir ipek gömlek gibi taşıyor. Arkadaş olmaktan büyük mutluluk duyacağım bir insan. Benden biri.

***


Akşam, kalenin içinde kurulan bir sinemada Seferihisarlı sevgili yönetmenimiz Çağan Irmak’ın hazırladığı Seferihisar belgeselini izledik.

İçten, sevimli, daha çok bir öğrenci mezuniyet ödevi tadında (güzelliğini de veren zaten bu) tatlı bir Seferihisar günlüğüydü.

Seyirci olarak en çok teyzeler bölümünü sevdik. Şimdi düşününce belgesel zaten hemen hemen Seferihisarlı teyzeler üzerine kuruluydu.

Filmin bir yerinde teyzeler geleneksel Seferihisar yemeklerini anlatıyor. Fakat nasıl bir tatlı anlatıştı o... Açıyoz, koyuyoz, kapatıyoz, kızartıyoz, tuzla tuzluyoz... Herkes gülümsüyor. Bir yerde bir teyze domates yerine TOMATA dedi. Fakat o kadar kuvvetli bir “tomata” dedi ki kendimi bir an Atina’da sandım. İçimden “koca Giritli seni” dedim güldüm... Zira bildiğim kadarıyla Seferihisar’ın ezici çoğunluğu muhacir.

Çok güzel başka sözler de vardı. Bir başka teyze tarhana yapımın tarif ederken “akşamdan karıyoruz, sabaha kadar sütün NEŞESİYLE kabarıyor” dedi. Sütün neşesi! Ne güzel söz değil mi?

Çağan Irmak’a minik bir tavsiye: Filmi yeniden düzenler ve bilhassa başını TRT belgeseli olmaktan kurtarırsa (mesela Cihan Ünal seslendirmesini iptal edip) çok daha şahane bir belgesel olabilir.

(Hiçbiryeristan konusu için yer kalmadı ama söz devam edeceğim)

DİĞER YENİ YAZILAR