Taraklı

Haberin Devamı

Deprem felaketini andığımız bu günlerde güzel bir şeyden söz etmek ayıp mıdır?

Geçtiğimiz hafta sonu çok güzel bir yere gittik:

Taraklı’ya.

Mudurnu, Göynük, Beypazarı’nı bilirdim de Taraklı’yı bilmezdim. Adapazarı’nın 65 km güneydoğusunda, acayip sevimli bir kasaba. Osmanlı Devleti daha kurulmamışken Osmanlılar tarafından fethedilip yerleşilmiş ilk yerlerden. Ta o zamandan kalmış, 700 yıllık bir çınar ağacı var. Tek başına bu olağanüstü güzel anıt çınarı görmek için bile gidilebilir.

Taraklı, ormanla kaplı bir dağın yamacında. İnsanı mutlu eden kasabalardan. Çünkü çirkin yapılaşma kanserinin bulaşmadığı bir yer. Eski evleri, eski camileri, eski meydanları ve eski ağaçları olduğu gibi duruyor. Mini bir Safranbolu gibi ama çok daha sevimlisi. Tepede, devletin “ben buradayım ve işte estetik duyarsızlığım da naha budur!” dercesine inşa ettiği çirkin hastane binası hariç neredeyse beton yok. Üstelik bina hastane de olamamış. Öyle boş boş,çirkin çirkin ve küstah küstah duruyor orada.

Fakat daha güzeli, evler ve camiler yıkık dökük de değil. Kiminde hala oturuluyor, kimi gayet bilinçli eller tarafından restore edilmiş, butik otel olmuş, kimi de restore edilmek üzere satın alınmış, projelerinin tamamlanması bekleniyor.

Sokaklar, yağ tenekeleri, yoğurt kapları, boya kovaları içinde dikilmiş rengârenk çiçeklerle dolu. Evlerinin önünde oturan hanımlar gelene geçene hoş geldiniz diyor, hal hatır soruyor. Ramazan olmasa belli ki çay kahve de ikram edecekler. Bazı köşelerde 500 yıl öncesine gitmiş gibi hissediyor insan. Sanki zaman durmuş, hiç akmamış gibi. Nasıl olmuş da böyle kalabilmiş diye insan sormadan edemiyor.

Ne zaman, ne deprem vurmuş. Hâlbuki fay hattı çok kuzeyinden geçiyor.

***


Bizi bitiren “beton” diye düşünmeden edemiyorum.

Türkün eline iki şey vermeyeceksin: 1) ses açma düğmesini 2) betonu. İkisini de daha yanlış kullanan bir millet tanımıyorum.

Beton yüzünden hem güzelim şehirlerimiz, kasabalarımız çirkin, insanı mutsuz eden hortlak kentlere dönüştü hem de gördük ki depremde en dayanıksız binalar “güya” beton binalar oldu. Çirkinliğin bedeli bari can sağlığı olsaydı. Bari en azından depremde ayakta durabiliyorlar diyebilseydik.

Diyemedik. Çirkinliğe bir de acı eklendi. Yalan yanlış yapılan betonarme binalar yüzünden her 17 Ağustos’ta tekrar tekrar canımız yanıyor.

Şansı şansızlığı

Galiba her şeyi belirleyen “yol”.

Taraklı güzelliğini zenginliğine borçlu. Zira önemli kervan yollarından biri buradan geçiyormuş zamanında. Aynı yol daha sonra Ankara İstanbul yolu olarak de kullanılmış. Sonra, galiba tam zamanında, kuzeye otoyol yapılmış ve Taraklı, kimsenin uğramadığı, Batı Anadolu’nun kendi halinde kasabalarından biri olmuş.

İşte o “şansızlığı” sonradan şansı olmuş. Ankara İstanbul yolunun yeri değişince güzel evlerin yıkılmasına ve apartman yapılmasına gerek kalmamış. Çünkü bunu gerektirecek ne nüfuz var ne iş hacmi.

Ve şimdi, Alaçatı gibi yeniden doğuyor.

Tanıştığımız Taraklı Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman belediye olarak müthiş bir hizmet veriyor. Taraklı evlerinin restorasyonlarının hız kazanması için evlerin rölöve ve restorasyon projelerinin yaptırıyor, yapılan projeleri de anıtlar kurulunun onayına sunuyor. Yani vatandaşın en bezdiği, en yapmak istemediği bürokratik işleri (Anıtlar Kurulu ile cebelleşmiş olanlar bilir ne demek istediğimi) belediye üstleniyor. İşlerin birçoğunu da bizzat Taraklı Belediye Başkanı Tacettin Bey takip ediyor. Ankaralara, Bursalara gidiyor, geri dönmüş projeleri yeniden yaptırıyor, tekrar gidiyor. Tarihi bir yerleşim yerinin başına gelebilecek en iyi şey bu olmalı.

Çevre, çok kolay ulaşılabilen yaylalarla dolu. Biraz gidiyorsun ve köknar ormanları çıkıyor karşına. Nefis kamp alanları, piknik yerler var. Yani İstanbul’a (veya Ankara’ya) 2 buçuk saat uzakta harikulade bir doğa var orada. Hani hiç yaylaya çıkmamışlar için ta Rizelere gitmeye gerek yok demek istiyorum.

İyi de ablacım nerede kalacağız diyorsanız nefis bir seçenek var: “Hanımeli Konağı” İstanbullu iki arkadaş, birkaç yıl önce kasabaya vurulup bir ev almış, iki yıl içinde restore etmiş ve dünya şirini bir butik otel olarak yeniden “doğurmuş”.

Nefis bir bahçe içinde cidden çok güzel bir konak. Pembegül ve Banu Galatasaray Liseli. Nasıl severek inşa ettilerse öyle de severek otellerini işletiyorlar. Çok güzel yemekler hazırlıyorlar. İsteyene yayla turu düzenliyorlar.

Tarihi bir yerleşim yerinin başına gelebilecek en iyi şey böyle bir belediye başkanı demiştim. İkincisi de böyle sempatik bir konukevi olmalı. Hakikaten şanslı bir yer Taraklı.

En yakın zamanda gidiniz.

DİĞER YENİ YAZILAR