Yeşillenelim

Haberin Devamı

Bundan sonra haftada bir gün buradan “havadan, sudan” konuşacağız. Nasıl NTV’nin bir “Yeşil Ekranı” var benim köşemde de bir “yeşil kutu” olacak.
Fakat bu yeşil köşeleri ben yazmayacağım. Doğa Derneği Kurumsal İletişim Koordinatörü Yücel Sönmez yazacak.
Yücel benim arkadaşım. Şıkır şıkır plazalarda, güzel bir maaşla, milletin CV’sine yazmak için can attığı havalı bir PR şirketinde çalışırken “Ben ne yapıyorum yav? Bu benim inandığım bir şey değil. Ben dağların, denizlerin adamıyım” deyip bir gün istifa etti. Ve sonra, Doğa Derneği’nde Güven Eken’le beraber çalışmaya başladı. O gündür bugündür de mutlu. En azından yaptığı iş açısından.
Bundan böyle pazartesileri buranın bir bölümü Yücel’in olacak.. Biraz biz de yeşillenelim..

*****
ÇEVRECİNİN DANİSKASI

Üzerinde kafa yormamız gereken çok konu var.
Doğa dediğimiz şey nedir?

Sadece orman, dağ ve deniz mi? Milyarlarca yıldır akarsular denize gerçekten boşa mı akıyor? Neden her 13 dakikada bir, bir canlının nesli yok oluyor?

Dünyanın dörtte üçü denizken neden susuzluk yaşıyoruz?
Bozırlar hakikaten boş mu? Buğdayın, arpanın, koyunun anavatanı bozkırlar, insanlık için hiç bir önem taşımıyor mu?

Doğayı yok ederken tam olarak neyi yok ediyoruz? Yeşil manzarayı mı, yoksa kendi yaşam kaynaklarımızı mı?
Neden daha çok hastalanıyoruz? Dünyanın asıl sorunu nüfus artışı mı, yoksa yaşam biçimimiz mi?
Tuz Gölü’nü kurtarmak kaç yılda mümkün? Her yeri yeşillendirsek geleceğimizi de korumuş, kurtarmış olur muyuz?

Ekonominin gidişatı ile doğa arasında bir bağ var mı? Yoksulluğun asıl nedeni işsizlik midir yoksa hızla tüketilen doğanın giderek düşen verimliliği midir? Doğaya zarar vermeden sürdürülebilir ekonomi ve kalkınma mümkün müdür?

Bizi yönetecekleri seçiyoruz ama yöneticiye hangi hakları devretmiş oluyoruz? Oy vererek hükümeti ve meclisi onlara devrediyoruz ama sularılarımızı, havamızı, ormanlarımızı, dağlarımızı da onlara mı veriyoruz? Milyonlarca yılda oluşmuş bir sistemi tanımadan onun üzerinde nasıl hüküm sürebiliyoruz? Bir yönetici, isterse bir nehri, bir denizi, bir gölü, bir ormanı, bir dağı yok edebilir mi?
Doğaya yapılan haksızlıkları ortadan kaldırmadan, kadınlara, çocuklara ve nihayetinde tüm insanlara yapılan haksızlıkları ortadan kaldırabilir miyiz?
Çevrecilik ne kadar tutarlı bir hareket? İçi boş bir oyun olabilir mi?

Üzerinde ayrı ayrı düşünülmesi gereken bu sorulara günümüzde yaşanan pratik örnekleriyle bu köşeden yanıtlamaya çalışacağız.

Satılmış suyun hesabı olmaz tabii
Çok değil bundan iki hafta önce Birleşmiş Milletler tarihi bir karara imza attı.

28 Temmuz 2010 tarihinde bir araya gelen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 124 kabul oyuna karşılık 42 çekimser oyla suyun temel bir insanlık hakkı olduğu kabul edildi. Böylece su, tüm insan haklarının temel bir parçası ilan edildi.

Gelin görün ki bu tarihi kararda Türkiye, suyun dünyada ticarileşmesinde önemli bir rol oynayan Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Kanada gibi ülkelerle birlikte çekimser oy kullandı.

İnsan hakları ve demokrasiden sıkça söz ettiğimiz bugünlerde en temel insan hakkı olan suya erişim hakkı konusunda Türkiye adına çekimser oy kullanan yöneticilerimizin bu kararın nedenlerini bize açıklaması gerekmiyor mu sizce de? Maalesef kimse neden böyle bir karar alındığını açıklama gereğini duymuyor. Bu ülkenin insanlarının demokrasiye, çağdaş bir anayasaya ihtiyacı olduğunu (ki kesinlikle doğrudur) kürsülerden bağıran yöneticiler bu ülkenin vatandaşlarının temiz içme suyuna erişim hakkının neden OLMADIĞINI da açıklamalılar.
Ancak maalesef bu mümkün değil.
Açıklayamazlar...

Çünkü Çevre ve Orman Bakanlığı tüm derelerimizi, sularımızı ne yazık ki özel sektöre satmış bulunuyor. Artık millete ait olmayan bir suyun garantisini de doğal olarak kimse veremez.

Parasının değeri yurtdışındaki merkez bankalarına bağlı, kanunlarını AB’den alan, tohumlarını İsrail ve Amerika’dan tedarik eden Türkiye’nin enerji konusuna gelince yerli malı psikozuna girip yaşamın temel kaynağı olan tüm sularını enerjide bağımsızlık sloganıyla satıyor olması sizce de
garip değil mi?

DİĞER YENİ YAZILAR