Kargaşa günlerinde aşk ve Vanuatu Cumhuriyeti

Haberin Devamı

Vanuatu Cumhuriyeti’ne gitmeye karar verdiğimden beri çok rahatım. 83 adet adadan oluşan bir ülkecik. Nerede bu adalar sormayın. Avustralya’nın 500 mil doğusunda Büyük Okyanus’ta bir yerlerdeymiş. Henüz tespit etmedim yerlerini. Bildiğim tek şey eskiden yamyammışlar, şimdi medeni insan olmuşlar. 170 yıl önce “yedikleri” bir Hıristiyan misyonerinin torunundan da özür dilediler geçenlerde. 250 bin kişi yaşıyormuş, kişi başı milli gelir 4250 dolarmış. Biraz fakir ama ne olmuş yani...

Nereden çıktı bu gitme hissi diye soracak olursanız: Yetti gari!

40 yıldır (lanet olsun ki bunu laf olsun diye söylemiyorum. 16 gün sonra 40’ıma giriyorum... Peee...) bu ülke adam olacak diye umut besliyorum.

“Çocukken de mi be kadın?! Ne demek 40 yıl?” diyebilirsiniz... Evet çocukken de!

Biliyorsunuz Allah insanı ya duyarlı bir “kelebek” olarak yaratır veya duyarsız bir “kütük” olarak. Ben yazık ki kelebek yaratılmışım. Çocukken televizyonda sağ sol çatışmalarını izleyip gözyaşı döktüğümü hatırlıyorum. “İnsanlar ölmesin, dursun bu kavga” diye günlüğüme kargacık burgacık yazımla not düşmüş bir tırtıldım yani. Sonra da büyüdük ve duyarlı kelebek olduk. Ona tak kafayı buna üzül, bunu dert edin...

Daha yorucu bir şey düşünemiyorum.

40’ıma 16 gün kalmışken duyarlı kelebeklikten duyarsız şebekliğe terfi etmeye karar verdim. Zira benim iç sıkışmalarımın başta kendime olmak üzere kimseye bir faydası olmadığını anladım.

Az evvel Muş’un Bulanık ilçesinde olup biteni okudum. Hesapça DTP’nin kapatılmasını protesto edenler dükkanları, bankaları ve AKP bürosunu ateşe vermiş. Dükkan sahiplerinden biri de kalaşnikofla cevap vermiş.

Sonuç: İki ölü.

Kelebek zamanımda (yani yarım saat önce) bundan dolayı çok üzülmem gerekirdi.

“Allahım güzel ve yalnız ülkem nereye doğru gidiyor?” demem lazımdı. Böyle deyip vücudumun muhtelif yerlerinde (sonra tümör olacak olan) minik sevimli kanser hücresi yaratmam gerekirdi.

Zaten iç sesim diyor da..

Ama dış sesim hemen devreye girip “bırak, sen bugün için bir Vanuatulusun. Hindistan cevizi mi toplayacaksın sahilde güneşlenecek misin ona karar ver” diyor.

Yarın da Arjantinli olup tango yaparken hangi elbise bana daha çok yakışıyor ona karar vereceğim.

Sonra Kuril adalı olup... Eeee... Onların neyle uğraştığını bilmiyorum doğrusu. Ama oradan yazan bir okurum vardı bir zamanlar. Bana hangi tırıvırı dert ile meşgul olacağımı söyler. Tabii beni hâlâ okuyorsa...

***


Böyle düşündüğüm için kimse beni ayıplamasın.

Bizim gibi ülkelerde sonunda insanlar tam da böyle oluyor. O yükü daha fazla taşıyamayacağına karar verip tümden atıyor küfesini.

Bakın önümüzdeki yıl bir bebek patlaması olacak. Tam da böyle günlerde insanlar aşka meşke, eğlenmeye ve sevişmeye verecek kendini.

Kim sevişmekten daha çok söz ediyorsa o kazanacak. O film, o dizi, o köşeci, o yazar prim yapacak.. İnsanlar evlerine kapanacak, bir tek ailelerini düşünecek.

Ve sonunda şu olacak: Bir yandan insanlar birbirlerine balta, taş ve sopalarla girişirken (yani mağara devrine dönmüşken) bir tarafta yüz binlerce bebeğimiz olacak.

Bebek yapmış bu insanların da kim kimi sopalamış, kaç kişi yanmış, ölmüş umurunda olmayacak. Yesinler birbirlerini diyecek... Gebersinler diyecek. Diyor da.

Buraya doğru gidiyoruz. Zira insanlar ruh sağlıklarını korumak zorunda. Ve galiba en kötüsü de bu. Cismen gidemeyen ruhen terk edecek ülkesini.

***


Şimdi bu Vanuatu nasıl bir yermiş bir bakalım bakalım.

DİĞER YENİ YAZILAR