Sosyetenin Müslüm Abi bozumu

Haberin Devamı

Uzun yıllar ara verdiğim konsere gitme faaliyetine Bodrum’a yarı yarıya yerleştiğimden beri yeniden başladım. Ama galiba yeniden de bitirdim. İzmir’den Sevilen Şaraplarının nefis bir davetinin ardından sırf Hadi Gari’deki bu konsere yetişebilmek için acele acele Bodrum’a döndüm.

Şimdi dinlememişe anlatmak çok zor biliyorum. Zaten Müslüm Gürses konserine yetişmek istiyorum deyince davet sahipleri de meslektaşlarım da tuhaf tuhaf baktılar yüzüme. Fakat Müslüm Gürses’in

“Aşk Tesadüfleri Sever” albümü cidden çok iyi, çok başka, çok acayip, MG’nin kendi çizgisinin çok dışında, Murathan Mungan’ın süpervizörlüğünde çıkmış bir albüm.. Leonard Cohen, Björk, Bob Dylan hatta Serge Gainsbourg gibi şarkıcı ve bestecilerin şarkılarını çok güzel Türkçe sözlerle yeniden yorumlamıştı Müslüm Gürses. Bir şarkısında Sezen Aksu bile eşlik etmişti hatta. Bayılmıştım, ölmüştüm, bitmiştim... O kadar yani.

Bu yaz “Sandık” albümü çıktı. Bu sefer de Kenan Doğulu, Fikret Kızılok, Sezen Aksu şarkılarını yorumladı. Bir şarkısında Ceza ile düet yaptı. Çok bayılmasam da onu da dinledim.

Müslüm Gürses’in insanın çok içine dokunan bir söyleme tarzı var. Jiletçilerin niye kendilerini jiletlediğini insan anlayabiliyor. Buna karşın jiletçilerin sevdiği şarkılarla da hiç işim olmaz. Ben o dokunaklı söyleme tarzını Murathan Mungan’ın yönlendirmesi, Leonard Cohen’in bestesi ve söz gelimi Barış Pirhasan’ın sözleriyle seviyorum. İlla bir batılı dokunuş istiyorum. Lütfen bu nedenle de kimse beni suçlamasın. Böyle. Madem herkesin kendi kültürünü ortaya koyma ve savunma devrindeyiz, benimki de böyle.

İzmir-Bodrum arasında haldır haldır araba sürerken beklentim şu idi: Müslüm Gürses, arkasında gitar, davul, piyanodan müteşekkil bir orkestra, kendisi de yüksek bir tabure üzerinde “İstanbul’a Veda” şarkısını, bir zamanlar çok moda olan unplugged tarzında, yani sakin sakin söyleyecek ve ben bir Bodrum gecesinin kalabalık ıssızlığına beni terk etmiş sevgililerimi düşünerek belki nemli gözlerle, belki kurumuş bir hüzünle akacağım...

Çok şairane oldu (veya olamadı) farkındayım ama kafamdaki manzara aşağı yukarı bu idi.

01:00’de başladığı konsere albümden bir parça ile başladı gerçekten ama play back! Üstelik ses düzeni de felaket. Hay Allah nasıl olur derken play back bitti canlı devam etti ama bu sefer de keşke play back devam etseydi demeye başladık. Ne o düşündüğüm orkestra vardı arkasında (onun yerine 5 keman ve 2 darbuka) ne de sonrasında sakin sakin söylenen mevzubahis albümden şarkılar... Bilmediğim ve çok da meraklısı olmadığım eski şarkılar, hoparlörlerden patlayan sesler, insanlar arasında dolaşıp fotoğraf çektirmeler, Müslüm Baba, Müslüm Baba tezahüratları.. Zaten hemen yan taraftan Katamaran diskonun müzikleri de karışıyordu, kendimizi hatır için gittiğimiz komşunun felaket düğününde gibi hissettik. Bir saat kadar zor dayanıp çıktık.

Dedim kendi kendime demek sokma akılla bir yere kadarmış. Demek iki ayrı dünyaya birden hitap etmek diye bir şey yokmuş. Demek çizgi çekilemezmiş, mecbur karışacakmış. Demek bir albümle yaz gelmiyormuş. Ama esas benim beklentimi bu kadar yüksek tutmam en büyük saçmalıkmış. Adamın 30 yıllık bir tarzı var, Bodrum’da, Hadi Gari’de sosyeteye söylüyor diye mi umdun bir Turkish Leonard Cohen konseri? Her yere Murathan Mungan ile gideceğini sandın?

Bu da bana kapak olsun...

DİĞER YENİ YAZILAR