Bir anti zamanlama üstadı: Azrail

Haberin Devamı


10 gün dedim 15 gün yok oldum. Yıllık izin komple gitti. Ne yapalım. Gazetem için feda olsun.

15 gün boyunca tek dakika bilgisayarın karşısından kalkmadım diyebilirim. Arkadaşlarım yüzümü unuttular. Uyku hariç her dakika oturduğum için yine bir adet file döndüm. Bu yaz vermezsem mezar taşıma “severdik şişkoyu” diye yazacaklar korkarım. Zira son verme yılları bunlar. Sonra geçmiş olsun. Ömür boyu taşıyacağım onları.

***


Esasen üzgünüm. Böyle pür neşe bir “come back” yapmak isterdim ama gazeteci Hızır Tüzel’in ani ölümü sarstı hepimizi.

Ben Hızır’ı tanımazdım. Tanıdığım karısı Tansel. Her yıl, 15-20 günlük bir ahbaplığımız oluyordu. Ben Boyut Yayınevi’ne Küçük Oteller Kitabı’nı çıkartmak üzere kamp kurduğumda görüşürdük onunla. O da Boyut’un dergisi Gastronomi’de çalışıyor. Her tür çay ve sigara molasında gelirdik bir araya. Tanıdığım en güleç, en eğlenceli, en olumlu kadınlardan. Herkesin sevdiği bir insan. Ben de severim. Başı sağ olsun.

Üzüntüm en çok şundan: Ayvalık’ta yeni ev almışlardı. Bir hafta önce mi ne...

Herkesin hayali değil midir sayfiyede bir evcik? Minik bir bahçesi olsun, domates patlıcan yetiştirelim... Satalım anasını dünyanın.. Bitsin bu şehir çilesi.

Tansel daha görmemişti bile evi. İnternetten bakıp, beğenmişler. Hızır gitmiş, almış, ortalığı düzenliyormuş. Ufak tefek marangoz işleri, bahçe işleri...

Tansel gelene kadar pırıl pırıl olsun diye ev, sabahtan akşama kadar çalışıyormuş Hızır. Tansel de mutlulukla ve heyecanla anlatıyordu bize, şöyle yapmış böyle yapmış diye.

Sonra... Sonra Hızır telefona cevap vermemiş.

Bir, iki derken Tansel şüphelenmiş, atlamış hemen Ayvalık’a gitmiş. Evet ama... Evin yerini bilmiyor ki!... Daha görmeye bile gidememişti. Kim akıl eder ki böyle bir durumda tam adres almayı? Nasılsa gidince beni karşılayacak dersin. Oraya gidince cepten tarif eder dersin. Çok meraklıysan benim gibi, en fazla mahallesini öğrenirsin. Hatta sadece mevkii. Sürpriz olsun istersin...

Tanselcik saatlerce aramış evi. Ona sor buna sor. Sonunda bulmuş ama bulduğunda artık yapacak bir şey yokmuş.

***


Ecelin, insanları tam da istedikleri hayata başlarken yakalaması daha üzücü galiba.

“Bi dur!” diyesi geliyor insanın. “Bi dur ya... Bırak adamcağız yarım yamalak da olsa hayalini gerçekleşirsin. Öyle al...”

Azrail’in bir zamanlama ustası olduğunu yazık ki söyleyemeyiz.

Emekli olduktan bir ay sonra ölen bir akrabamız vardı. Daha ikinci üç aylığını bile çekememişti. Emekli olacağı için nasıl mutluydu anlatamam. Çocukları kendini kurtarmış, mesul olduğu sadece kendisi ve karısı vardı. Hayatı boyunca aynı saatte kalkmış, aynı saate evden çıkmış, aynı bürosuna gitmiş (o “yazaane” derdi), yine aynı saatte bürosundan çıkmış ve aynı saatte evine varmış ve aynı saatte yemeğini yiyip aynı saatte uyumuştu. İstediği tek şey açık havada olmaktı. Güneş altında, dört duvar dışında.

“Gezip duracağım” diyordu. “Hanım ister gelir ister gelmez. Kasaba kasaba, köy köy dolaşacağım...”

Niye kasaba kasaba, köy köy hiç bilemedik. Gezemedi. Kestirmeden başka bir yere gitti.

Hızır da domatesini yetiştiremedi. Veya ne idiyse hayali... Yapamadı.

Kısmet böyle bir şey işte.

Allah rahmet eylesin....

DİĞER YENİ YAZILAR