Bir açıkhava sineması macerası

Haberin Devamı

Dün akşam mahallemizde büyük bir olay mevzubahisti. Yıllardan sonra ilk defa açık hava sineması! Beşiktaş Belediyemizin ücretsiz hizmeti olarak hem de!

Sezar’ın hakkı İsmail Ünal’a, belediyemiz bu konuda iyi çalışıyor. Kültür sanat dedin mi akan sular duruyor. Bu konuda bugüne kadar ne istediksek hepsine canı gönülden destek oldu. İşin içinde olmayınca fark etmiyorsun ama Arnavutköylüler Derneği’nde faaliyette olduğumdan beri (ayıptır söylemesi yönetim kurulu üyesiyim) bakıyorum her etkinliğimizin arkasında kapı gibi duruyor Beşiktaş Belediyemiz. Elemansa eleman, paraysa para, ses düzeniyse ses düzeni, ne varsa elinde veriyor. Arnavutköy Şenliği olsun, Bebek Şenliği olsun, Boğaz’da tekne turu, Abbas Ağa parkı etkinlikleri olsun çalışıyor yani. Tamam meydandaki heykel yüzünden kendülerine çok fena geçirmiştim zamanında, heykel konusundaki fikrimden de caymış değilim ama yiğidi öldür hakkını yeme..

Rum İlkokulunun bahçesinde kurulan açıkhava sineması olayı fakat çok şahaneydi. Daha gündüzden başladı tangırdı. Hemen evimin önünde olduğu için balkondan adım adım izledim olayı. Zira insanımızı iş yaparken izlemek kadar eğlenceli başka şey yoktur. Topluca iş yapan Türkleri çek bir filme, olsun sana şahane bir komedi. En son yapılması gereken en başta yapılır, bu yüzden her şey sökülür, yeniden kurulur vs vs vs.

Fakat açıkhava sinema olayında dev bir teknolojik yenilik olmuş: Şişme perde!

Ne bu derseniz şudur: Filmin gösterileceği perdenin etrafında şişme bot malzemesinden bir çerçeve var. Gösterim yapılacağı zaman bu çerçeve şişiriliyor ve ortasında çerçeveye bağlı perde bir güzel geriliyor. Devrilmesin diye de iplerle bir yerlere bağlanıyor, oluyor sana şahane bir gezici perde. İmax değil tamam ama sinema işte!

Hangi film gösterilecek en ufak bir fikrimiz olmadan süslendik püslendik gittik bizde Nurcan’la. Mahallemizin erkekleri pek ilgilenmemiş ama hatunları büyük bir hevesle yerlerini almışlar.

Bakkalın karısı sağımda, kasabın kızı solumda, tesisatçının annesi önümde, terzinin kardeşi arkamda.. Tam bir kız kıza durumuydu.

Film “Beyaz Melek” çıktı. Mahsun Ağbimizin izlenme rekorları kıran filmi.

Veletler anında sıkılıp ortalığı toz dumana katmaya başladılar. Filmin içinde ha bire bir velet gölgesi çıkıp duruyor, oradan bir zırıltı, buradan bir mıyırtı, plastik sandalyelerin düşme sesi...

Derken filmin orta yerinde bir tangırtı koptu. Veletler okulun bahçesindeki Atatürk heykelinin etrafındaki zincirlere oturmuşlar, sütunlardan biri çatır çutur kırıldı. Oğlanlardan birinin anası geldi, velede okkalı bir şaplak indirdi, oğlan zırlamaya başladı, hışımla eve yollandı, anası sinirle yerine oturdu...

Sonra ortalık iyice hareketlendi. Ses düzeni o kadar şahaneydi ki millet sessiz film izler gibi yorum yapa yapa izlemeye başladı. Kadınlar hep beraber konuşuyor, o ona sesleniyor, bu buna işaret ediyor.. Bir mırıltı bir mırıltı... O adam kim, niye böyle yaptı, ne dedi, yok öyle değil, bugün aldığım fasulyeler kılçıklı çıktı, kavunların zamanı bitti.. Bizim ilkokul dev bir oturma odasına dönüştü. Kim kime kaçmış, kim kimden ayrılacakmış.. Ergenekon, mergenekon kimsenin umuru değil...

Film sonunda bitti ama ben yarısından itibaren milleti seyretmekten ve dinlemekten tek bir sahnesini hatırlamıyorum. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim. Mahallenin ne kadar ıncığı cıncığı varsa hepsini öğrendim.

Eskiden hayatlar böyleymiş işte. Şeffaf ve ileri düzeyde samimi.. Belediyemiz sağ olsun.

DİĞER YENİ YAZILAR