Koalisyondan korkmak yanlış, alışmak gerek!

VATAN'ın seçim anketinden, olası bir seçimde Meclis'e dört partinin gireceği ve "tek partili iktidar dönemi"nin biteceği sonucu çıkınca bazı okurlarımız paniğe kapılmış... Gün boyunca susmak bilmeyen telefonlarda hep aynı soru soruluyordu

Haberin Devamı

VATAN'ın seçim anketinden, olası bir seçimde Meclis'e dört partinin gireceği ve "tek partili iktidar dönemi"nin biteceği sonucu çıkınca bazı okurlarımız paniğe kapılmış... Gün boyunca susmak bilmeyen telefonlarda hep aynı soru soruluyordu:

- Bugün iktidarda tek parti var. İcraatı beğenmesek de hiç olmazsa siyasi istikrar var. Yeniden koalisyon hükümetleri iş başına gelirse ne ekonomik istikrar kalır, ne de siyasi istikrar!

Geçmişteki kötü örnekleri anımsarsak, bu endişe pek de haksız sayılmaz.

Ama üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerine bakarsak, durumun onlarda da çok farklı olmadığını görürüz.

Bugün dünyanın birçok gelişmiş ülkesi "koalisyon hükümetleri"yle yönetiliyor.

Doğrusu, bizdeki kadar patırtı-gürültü de yaşanmıyor.

Çünkü o ülkeler, demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi olan "uzlaşma kültürü"nü hayata geçirme erdemini gösteriyor.

Çok eskilere gitmeye gerek yok; daha birkaç ay önce yapılan Almanya seçimlerine bakın yeter.

Sosyal Demokratlar çok küçük bir oy farkıyla seçimi kaybetti. Birkaç günlük görüşme maratonunun ardından da kurulacak koalisyon hükümetinin küçük ortağı olmayı kabul ettiler.

Bu partinin Genel Başkanı olan eski Başbakan Gerhard Schröder de "hükümette bölünmeye yol açmamak için" yeni kabineye girmedi. Hatta milletvekilliğinden istifa ederek, aktif siyaseti bıraktı.

"Seçim yenilgisine" siyasi kılıf aramaktansa, onurlu bir davranışla yeni kurulan hükümete "dolaylı" bir destek verdi.

Kurulan yeni koalisyon hükümeti de başarılı bir uzlaşma ve kaynaşma örneği sergileyerek, ülkenin "siyasi kriz"e girmesini önledi.

***

Sözü uzatmak gereksiz...

"Kaderimiz" olan koalisyonlardan korkmak bize hiçbir yarar getirmez.

Üstelik sırf "koalisyonlarla yönetilmeyelim" diye kendi dünya görüşümüzü de bir kenara bırakacak halimiz yok.

Bütün vatandaşların aynı siyasi görüşü paylaşmasını, gelecekten aynı şeyleri ummasını, aynı etnik kökenden gelmesini, aynı dine inanmasını, aynı dili konuşmasını beklememeliyiz...

Tam tersine, bu farklılıkları bir "kültürel zenginlik" olarak görüp, "bölünmek" için değil "birleşmek" için çaba harcamalıyız.

Bunun için de sadece birbirimize saygı gösterebilmeli, uzlaşmak için gerektiğinde ödün verebilmeyi göze almalıyız.

Aslında çözüm bu kadar basit!

İktidar sadece federasyon seçimlerini mi etkiliyor?
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in Haluk Ulusoy'un Futbol Federasyonu Başkanlığı'na karşı olduğunu açıklaması, iktidarın özerk bir kuruma müdahalesi olarak yorumlanıyor.

Doğru...

Ama sürpriz değil...

Bu müdahaleden rahatsız olanlara soruyorum:

Sizce iktidar aynı çabayı odaların, borsaların, derneklerin seçimlerinde de göstermiyor mu?

Bir bakın bakalım Türkiye'nin en büyük ticaret ve sanayi odalarının, derneklerinin bugünkü yönetimleri hangi siyasi partiye yakın kişilerin elinde?

***

Özerk kurumlarda iktidar baskısına hayır!

Ama hepsinde...

RTÜK Başkanı: Kurtlar Vadisi'ni cezalandırdık, ama!
Bu sütunlarda 13 Ocak'ta yayınlanan "Kara Mercedes" başlıklı yazımda, Kurtlar Vadisi'nin gençleri ve çocukları şiddete ve mafyaya özendirdiğini belirtmiş ve sormuştum:

"Acaba RTÜK bu diziye bir uyarı cezası olsun verdi mi?"

Vermiş...

RTÜK Başkanı Zahit Akman aradı ve bu diziyi yayınlayan kanallara beş kez uyarı, iki kez de program durdurma cezası verdiklerini söyledi.

Sonra da ekledi:

"Ama ne yazık ki bazen cezalar caydırıcı olmaya yetmiyor. RTÜK yönetimi olarak önümüzdeki günlerde cezaların daha caydırıcı hale getirilebilmesi için neler yapabileceğimizi masaya yatıracağız."

***

Biz de bekleyip göreceğiz...

Çünkü adı geçen dizinin eski bölümleri şu anda iki televizyon kanalında birden yayınlanıyor ve işin ilginci reytingleri silip süpürmeye devam ediyor...

DİĞER YENİ YAZILAR