İktidarın yerindeyse...

Haberin Devamı

Birine “Pis” diyeceksen, pis olmayacaksın... Önce kendine çeki düzen vereceksin...

Tozları halının altına süpürmeyeceksin...

Camları silip parlatacaksın...

Bulaşığı, çamaşırı yıkayacaksın; gömleklerin ütülü olacak...

Dişini fırçalayıp, saçını tarayacaksın...

Gözlerinde çapak, tırnaklarında kir olmayacak!

Yani, birine “Pis” demek, dünyanın en zor işlerinden...

Tabii; kendin pisken başkasına “Pis” demenin utancını dert ediyorsan...

Gırtlağına kadar batmışken, başkasının gözündeki çapağı mesele yapamazsın ki...

Her alana uygulayabilirsiniz bu kuralı:

Birine söz söylemek için, aynı hatayı yapmamak, aynı ayıbı etmemek gerekir!

Güç sendeyse!

Tabii bu kural, biz “sıradan vatandaşlar” için geçerlidir...

Eğer güçlüysen...

Paran bolsa... yerindeyse...

Koltuğun sağlamsa...

Binlerce koruma tarafından dünyadan arındırılmış bir şekilde yaşıyorsan...

Ağzından çıkan kanun oluyorsa...

Sana yan bakanlar hapsi boyluyorsa...

Yandaşlarının cukkaları doluyorsa...

Geçtiğin yolların tozu, haraç mezat müşteri buluyorsa... yüzlerce metre el sıkma kuyruğu uzuyorsa...

Bilmen gerekmiyorsa...

Konuşman yetiyorsa...

Haklıyı, haksızı adalete göre değil; kafana göre belirler olmuşsan...

Kralsan yani... Ya da padişahsan... mahkemede savcı, futbolda hakem, bilimde ulema payelerini biçmişsen kendine...

Ya da daha birkaç hafta önce gencecik insanların, bir inadın yüzünden ölmesi, onlarcasının gözünü kaybetmesi, bir çocuğun hâlâ komadan çıkamaması; bir başka ülkedeki diktatöre diklenmene engel değildir.

Bir sen doğruyu bilirsin çünkü...

Sadece sen iyisin...

Ve yalnızca senin kanunların, kuralların adildir!

Güçlüysen eğer, iktidarın yerindeyse, önünde on binlerce yalaka diz çöküyorsa, güvenliğin binlerce koruma tarafından sağlanıyorsa, kimse yan bakamıyorsa, muhaliflerin kodesi boyluyorsa...

Aynaya bakmana bile gerek kalmaz bu durumda... istediğin gibi suçla...

Daha ellerindeki kan kurumadan, bir başka katile yönelt eleştiri oklarını...

Yeriz biz... halkız...

Zira safız!

Kandır bizi dilediğince, oyala, istediğin yere sürükle...

Ama arada bir de olsa kork bizden:

Tersimiz, kötüdür çünkü!

Not: Bu yazı kime yazılmıştır diye merak eden dostlar için söyleyeyim: Kime olacak canım, elbette Beşar Esad’a!

Neronlar!

Gezi Parkı’ndaki şafak baskınında çadırları yakan dört zabıta görevlisini anımsıyor olmalısınız...

Gelen tepkiler üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, iş akitlerini feshettiklerini ve haklarında yasal işlem başlattıklarını belirtmişti...

Aradan iki ay geçti ve bu dört zabıta görevlisinin terfi ederek İBB’nin alt müdürlüklerinde göreve başlamaları kararlaştırıldı.

Oldu mu Kadir Bey?

Bu dört Neron’a, yaktıkları çadır başına “performans primi” vermeniz de gerekmez miydi?

Ne diyelim; Allah bu “adalet”inizi, size de layık görsün...



GÜNÜN SORUSU

Dizilerden ve filmlerden tanıdığımız birçok sanatçı, uyuşturucu kullandıkları veya sattıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Sorum bu operasyonu yapan polis yetkililerine:

Ortak yönleri Gezi Direnişi’ne destek vermek olan bu sanatçıların “kollarına girip götürmek” için, ille de iktidar aleyhine bir eyleme katılmalarını mı beklediniz?



Ata’nın arazisine rezidans!

Yalova Belediyesi, Atatürk Ağaç Müzesi’ni (Arboretum) satmış ve imara açmış... Şimdi tüm Yalova, bu arazinin üzerine otel mi yoksa rezidans mı yapılacağını tartışıyormuş!

Youtube’a yüklenen ama gelen tepkiler üzerine kaldırılan tanıtım videosunda, Canlı Ağaç Müzesi’nin üzerinde yapılacak üç gökdelen, villalar, spor alanları, alışveriş ve eğlence merkezleri görülüyormuş...

AKP’li Yalova Belediyesi’ni yürekten (!) kutluyorum. Buna bir taşla iki kuş vurmak denir!

Hem Atatürk’ün adını bir alandan daha sileceksiniz hem de milyonlarca dolar kazanacaksınız!

Eminim bu projeden sonra sıra Atatürk’ün Yürüyen Köşkü’ne gelir!

Diyeceksiniz ki, “Bu tür haberleri duyduktan sonra yüreğin yanmıyor mu Mustafa?”

Hayır; artık yanmıyor!

Sadece, her yeni “satış” haberiyle, öfkem ikiye katlanıyor!

Satın beyler, yiyin, bitirin, lüpletin! Sıra ananızın-babanızın mezarına gelince bakalım ne yapacaksınız?

DİĞER YENİ YAZILAR