Bir fedainin hazin öyküsü!

Haberin Devamı

Başbakan’a Başdanışman olan jöleli arkadaş, yeni görevine atandıktan sonra ilk röportajını vermiş...

“Vatan Gazetesi’ndeki muhalif yazılarını” hatırlatan sunucuya aynen şunları söylemiş:

“Ben en büyük medyanın en tepesinde en fazla maaşı alırken neden bırakayım? Herkesin bir aydınlanma dönemi olur. İçinde bulunduğum yapının nasıl bir yapı olduğunu anlaya anlaya bu noktaya geldim. Bugün Erdoğan için ölmek gerekirse ben ölürüm.”

En tepe mi?

Önce bir yanlışı düzeltelim:

Bu yiğit arkadaş, yandaş olmadan önce hiçbir zaman, hiçbir medya grubunun “en tepe yöneticisi” falan olmadı...

CNN Türk’te ekonomi programı yapıyordu; üzerinde yüzlerce kişi vardı.

Tek ayrıcalığı, o dönemde evli olduğu eski karısının Aydın Doğan’ın akrabası olmasıydı.

Hürriyet’te ise sadece ekonomi yazarıydı.

Doğan Grubu’nda “maraza” çıkarıp gözden düştüğü zaman VATAN’a geldi ve “muhalifliğin prim yaptığını” sandı!

Ancak kısa bir süre sonra, her gün yağan tehditlerden korktu.

Bir de Pensilvanya’ya gidip Hocaefendi’ye biat edince ilk işi VATAN’dan ayrılıp ortalardan kaybolmak oldu...

Bu süreci yakınlarına, “Beni Ergenekon’dan içeri atacaklardı. Kaçtım, bir teknede saklandım” diye anlattı.

Sonra yeniden ortaya çıktı ve yandaş olan ama hiçbir zaman “en büyük medya grubu” olmayan Ciner Medya’ya geçti.

Burada da asla “en tepede, en fazla maaş alan adam” falan olmadı...

Zaten birkaç yıl sonra “üstündeki” yöneticilerle ters düştüğü için atıldı.

Aydınlanma sandığı...

Gelelim; “Herkesin bir aydınlanma dönemi olur” sözlerine...

Doğru; herkesin “bir” aydınlanma dönemi olur...

Ama bu arkadaş gibi çakma yiğitlerin “iki, üç, beş hatta on aydınlanma dönemleri” olur...

Onların her “dönüşleri”, kendilerine göre bir “aydınlanma”dır!

Döndükçe “ışık” saçtıklarını zannederler.

O gördükleri şey aslında toplumda yarattıkları öfke şimşeklerinin yansımasıdır!

“Hep en uçta olacaksın; hep küfredeceksin, hep karşındakinin en azılı düşmanı olacaksın ya da hep yalayacaksın, savundukların uğruna öleceksin...”

İşte bu ruh hâli, bunların gazetecilik anlayışıdır!

Bir gazeteci...
Bir gazeteci halk adına haber ya da yorum yapıp, kamuoyunu yansıtır...

Halkın lehine ya da aleyhine olabilecek konularda devreye girer; kamuoyu oluşturur...

Ama asla kimseye ne bireysel düşmanlık duyar, ne de fedai olur...

Bu çakma yiğit gibi arkadaşlar ise; fedailikte de düşmanlıkta da sınır tanımaz!

Sonuçta “vezir” olduklarını sanırlar ama...

Aslında ... olurlar!

(Üç noktalı bölümü tamamlamayı sizin özgür iradenize bırakıyorum!)

Ödül-ceza!

Taksim’deki direnişçilere tepki gösteren ve esnafın darda olduğunu öne süren Esnaf ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı ve AKP eski Milletvekili Abdülkadir Akgül’ün, Birliği adına Bodrum’da 26 milyon liraya otel aldığı ortaya çıkmış...

Yani “dar”daki esnafa yardımcı olmak yerine, işletmecilik yapmayı tercih etmiş!

İktidar da Birlik eliyle yapılan bu ticareti görmezden gelmiş... Yandaş örgütçülerin durumu bu...

Peki; gerçek örgütçülerin durumu ne?

Bir örnek vereyim:

Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği Başkanı Tarkan Konar, üç gün önce Galatasaray Meydanı’nda saat 15.00’te bir basın açıklaması yapmış ve Akgül’ü kastederek, “Esnaf adına açıklama yapanı buradaki kimse tanımıyor” demiş...

Saatler 16.00‘yı gösterirken, sahibi olduğu kafe-bar, belediye ekiplerince üç günlüğüne kapatılmış!

Gerçekten merak ediyorum: Siz hâlâ bu “demokrasi” masalına inanıyor musunuz?


GÜNÜN SORUSU

Başbakan, ay sonunu zor getiren ve bu yüzden gırtlaklarına kadar kredi kartı borcuna batan vatandaşlara, “Birikimlerinizi devlet bankalarına yatırın” demiş... Sorum kendisine:

Altın alsak olmaz mı?



Kredi kartı meselesi!

Her fırsatta gündemi belirleme konusundaki gücüyle övünen Başbakan, yine aynı amaçla kredi kartlarına el attı. Vatandaşa ‘Kredi kartı almayın’ çağrısı yaptı.

Sadece mayıs ayında kredi kartıyla bankamatiklerden 3 milyar 417 milyon lira nakit çekmişiz... Kart kullanıcılarının yüzde 70’ine yakın bölümü, borçlarını taksitlendirerek ödemek zorunda kalıyormuş...

Mart 2013 itibariyle 2 milyon 600 bin kişi kredi kartı borcunu ödeyemediği için takibe düşmüş...

Ve kredi kartıyla yapılan her 100 liralık harcamanın yaklaşık 40 lirası gıdaya ve benzine gidiyormuş...

Peki; sürekli artan fiyatlara müdahale etmeyi aklına bile getirmeyen, benzinin litresinin dünya rekoru kırarak 5 lirayı geçmesini görmezden gelen Başbakan ne diyor?

“Kredi kartı almayın, kullanmayın!”

Emri olur da...

Para bittiğinde bankamatiğe gitmek yerine kapısına dayansak acaba örtülü ödenekten koltuk çıkar mı?

DİĞER YENİ YAZILAR