Gaz bombasıyla olmadı, çareyi b.k atmakta arıyorlar!

Haberin Devamı

Ne Gezi Parkı‘ymış be arkadaş! Devletin TOMA‘ları, biber gazları teslim alamadı; şimdi de “b.k edebiyatı”na sığınmaya başladılar...

Bu sözcüğü kullandığım için özür dilerim; ama suç benim değil.

Önceki gün Necati Şaşmaz isimli komedyen (öyle değil miydi yoksa?) ile birlikte Başbakan‘ı ziyaret eden Hasan Kaçan isimli “her şeyi kapan adam” kameraların karşısına çıktı ve aynen şunları söyledi:

“Kasımpaşalıyım ve 51 yıldır Gezi Parkı’na giderim. Son 15 gündür gitmedim, orada olanları görmedim ama orası artık tuvalet gibi kokuyor. Çocuklar banyo yapamıyor. Her yer pislik içinde... Direnişçi kardeşlerimden rica ediyorum; bir an önce terk etsinler orayı... Çünkü çok fena kokuyor!”

Hem on beş gündür gidip görmediğini söylüyor; hem de oradaki kokuyu sanki burnuyla koklamış gibi anlatıyor!

Onun bu sözleri Başbakan‘a da esin kaynağı oldu... O da dün yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi:

“Açık konuşacağım orası pislikten geçilmiyor. Sidik kokusundan geçilmiyor. Büyük abdestlerini oraya yapıyorlar.”

Hepiniz biliyorsunuz; Başbakan da oraya gitmedi.

Hem de son on beş gündür falan değil; belki 1977‘den beri gitmedi o parka!

Onu en son orada görenler, “Akıncı Gençler”le birlikte 1976‘da, o günlerde Park‘ın girişinde yer alan İnönü Heykeli‘ni taşladığını söyleyenler!

Peki; o nereden biliyor, gidip görmediği parkta kimin nereye işediğini veya büyük abdestini yaptığını?

Asla öyle bir şey yok!

Onlar gitmedi ama ben son on beş günün on ikisini Taksim‘de ve Gezi’de geçirdim. Doğal olarak herkes gibi ben de sıkıştım. Herkes gibi ben de parkın Ceylan Otel‘in yanındaki bölümünde yer alan umumi tuvaleti kullandım. Bir kişinin bile parkın içine ne işediğini, ne de büyük abdestini yaptığını gördüm!

Umumi tuvaleti kullanmak istemeyenler; çevredeki otellere, kafelere, lokantalara gitti.

Kısacası Gezi için her şey dersiniz; ama asla “Pis, b.k kokuyor” diyemezsiniz... Çünkü o çocuklar, tam on beş gündür her sabah, evlerini temizler gibi temizliyorlar o parkı...

Çöpleri topluyorlar, çiçek ve fidan dikiyorlar...

Bunu söyleyenleri Allah‘a havale edeceğim; ancak...

Onun da bugünlerde o kadar çok işi var ki...

Dostları!

Gezi Direnişi nedeniyle bütün dünyanın eleştiri oklarına hedef olan Başbakan‘a iki “dış destek” gelmiş... İlki Yunan faşistlerinden... İkincisi ise Mısır‘daki şeriatçı Müslüman Kardeşler’den... Örgütün ideolojik önderlerinden Yusuf el Karadavi, Erdoğan’a dönük protestoların “haram” olduğunu söylemiş... Sorum basit:

“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diyen atalar; doğru söylememiş mi?



GÜNÜN SORUSU

Gezi Parkı için daha iki gün öncesine kadar “O bina oraya dikilecek” diyen Başbakan sonunda geri adım attı ve referanduma razı olduğunu söyledi. Oysa Park‘la ilgili bir yargı kararı var. Yani konu, yargının gündeminde... Sorum kendisine:

Bu durumda yargının aldığı bütün kararları, örneğin Balyoz kararını da referanduma götürecek misiniz?



İçimi titreten mektup!

Dün, Akit isimli gazetede yazan Ali Karahasanoğlu isimli “kara” bir adamın bol bol hakaret düzdükten sonra beni tetikçilere hedef gösterdiğini yazmıştım.

Bu yazıdan sonra sizden binlerce mesaj aldım. Hepinize desteğiniz ve beni onurlandıran sözleriniz için çok teşekkür ederim.

O mesajların birini de okurum Kemal Kılıç göndermiş... Benim yüreğimi o kadar titretti ki; o e-postayı ve Kemal Bey‘e verdiğim yanıtı sizinle de aynen paylaşmak istedim. Önce Kemal Bey’in mektubu:

“Mustafa Bey... Böylesine yürekli yazılar yazan birinin yalnız olmadığını bilmenizi istedim. İzmir Kitap Fuarı’nda eşim ve 8 yaşındaki oğlum ile beraber bize kitap imzalamıştınız. Bütün mücadelemiz ve çabamız oğlumuza iyi bir ülke ve gelecek bırakmak... Günün birinde kaleminizi kırmak zorunda kalırsanız ve de biz sadece bir ekmek alabilecek duruma gelmiş olsak bile, ekmeğimizin yarısı sizindir. Bilesiniz.

Sevgi ve saygılarımızla...

Kemal Kılıç, [mailto:kemal.kilic@rdgrup.com]”

Ve benim yanıtım...

Sevgili Kemal Kılıç...

Sizi, eşinizi ve oğlunuzu anımsadım. Bana moral veren sözleriniz için çok teşekkür ederim.

Eğer bir gün kalemimi kırmak zorunda kalırsam; siz de bilirsiniz ki... Kırarım. Hiç çekinmem...

Sonra da yazacak yer bulamazsam, duvarlara yazarım.

Benimle “ekmeğinizi bölüşme” önerinizin üzerine ise yazılacak tek şey var; şiir...

Kabul ederseniz; kalemimden şu anda dökülen dörtlük; oğlunuzun olsun. Teşekkürlerimle...

“Dayan” dedi bir baba, “Dayan...”

“Oğlumun ekmeğini bölüşürüm seninle...”

Hadi; sıkıysa artık dön, kıvır, sat kalemini!

Koca bir hançer saplanmazsa yüreğine...

DİĞER YENİ YAZILAR